Bir Buldozer’in anıları
Metin Oktay’ın hem rakibi hem arkadaşı olan, Tanju Çolak’ı yetiştiren Buldozer lakaplı eski gol kralı Fevzi Zemzem, istese Fenerbahçe’de Lefter’le ve Cosmos’da Pele’yle birlikte oynayabilirmiş
11 yılda tam 220 maç, 144 gol, maç başına 0,65 gollük ortalama… Fevzi Zemzem, bu istatistiklerle hâlâ Tanju Çolak ve Metin Oktay’dan sonra Süper Lig tarihinin en yüksek gol ortalamasına sahip üçüncü futbolcusu. Üstelik bunu Göztepe formasıyla başardı ve İzmir temsilcisinin adının Avrupa’dan bile duyulmasında büyük rol oynadı. Aynı zamanda milli takımın unutulmazları arasına girdi. Elbette böylesi kariyere sahip bir efsaneye soracağımız çok şey vardı.
Türkiye’de kariyeri boyunca sadece bir kulüpte oynayan futbolcular iki elin parmaklarını geçmiyor. Siz de onlardan birisiniz. Neden Göztepe’den ayrılmadınız?
Çocukluğum İskenderun’da geçti ve Lefter’den dolayı hasta bir Fenerbahçeliydim. Eğer Göztepe’deki ilk yılımda Fenerbahçe beni istemiş olsaydı giderdim. Fenerbahçe beni istediğinde ben Göztepe ile özdeşleşmiştim. Herkes beni Göztepeli Fevzi olarak tanıyınca bunu değiştirmek istemedim. Hatta Fenerbahçe başkanı Faruk Ilgaz bana açık çek vermişti. “Beni takımımdan ayırma” dedim. Geldi, alnımdan öptü. 1962’den 1973’e kadar sürekli oynadım. Hem o dönemde fazla takım değiştirenlere iyi gözle de bakılmazdı. İstanbul takımları bizi kandıramıyordu çünkü Avrupa’ysa Avrupa, milli takımsa milli takım!
Milli takımın da vazgeçilmez oyuncularından olmuşsunuz. Nasıldı o yıllar?
1973’e kadar altı sene de milli takımda santrfor oynadım. İtalyan teknik direktörümüz Sandro Puppo “Ben santrforumu buldum” dedi. Metin ağabey benden sonra sol içe kaydı. Onunla sadece bir yıl oynayabildik. Ayağım Pakistan maçında kırılıncaya kadar sürekli oynadım. Zaten yılda en fazla üç maç oynardık. Ben de 21 maçta oynayabilmiştim.
Hayranı olduğunuz Lefter’le oynayabildiniz mi bari?
Son üç yılını karşılıklı oynadık. Bence Türkiye’ye gelmiş geçmiş en iyi futbolcu oydu. Futbol için gerekli olan ne varsa Lefter’de bütünleşmişti. Hava hâkimiyeti de olsaydı dünyanın en büyük futbolcusu olurdu. Kendisine sorsan hep mütevazı davranırdı. Turgay Şeren’in jübilesinde aynı takımda oynadık. Ben santrfordum, o sol iç. Ben sol çapraza koşu yaparken önüme topu gönderdi ve ben de golü atmış bulundum. O golü attım diye İstanbul basını beni topa tuttu. Yahu futbol oynuyorsun. Kalede baban bile olsa fırsatını bulduğunda dayanamaz atarsın! O golden sonra Lefter benim boynuma sarıldı “Fenerbahçe’de ne toplar ziyan oldu” dedi. “Keşke birlikte oynayabilseydik”
Metin Oktay’la tanışmanız nasıl olmuştu? Duyduğumuza göre gol krallığından vazgeçecek kadar iyi arkadaşmışsınız…
Metin ağabey İzmir’deki maçlara geldiğinde tel örgülere yapışarak izlerdim ben onu. Ne yapıyorsa aynen kafama yazardım. Sola kaçarak oynamayı ondan öğrendim. Ondan gördüklerimle özel çalışmalar yaptım. Sabah erkenden kalkardım. 75 tane 25 metrelik depar atardım. Adale gücüyle rakiplerimi eritirdim. Göztepe sahası iki saatliğine kiralanırdı. Ben sabah saat beşte kalkar duvardan atlayarak içeri girerdim. Sol ayağımla her sabah yüzlerce şut atardım. Sarkaç topla, kafa topu çalışırdım. Herkes 50 santim yükselirken ben 70 santime kadar çıkardım. Sadece bir sene bu şekilde çalıştım. Ondan sonra çalışma ihtiyacı hissetmedim.
Göztepe’ye 1962’de geldim. Metin Oktay tanıştığımız günden öldüğü güne kadar çok iyi arkadaşımdı. Milli takımda benimle çok ilgilenmişti. “Ben milli takımı bıraktığımda gözüm arkada kalmayacak” derdi. Futbolu bırakmadan hemen önce Alsancak’ta birahane açtı. Bir gün yanına gittiğimde karşılıklı bira içerken “Fevziciğim Güzelyalı’da bir yer açalım. Madem gol krallığına ortak olduk, Kral Birahaneleri’ne de ortak olalım” dedi. Birahanem olursa alkolü fazla kaçırırım diye kabul edemedim. Metin ağabey alkole zaten çok düşkündü. 1969’da ikimiz de 17’şer gol attık. Onun bir daha gol kralı olma ihtimali yoktu çünkü futbolu bırakıyordu. Ben olabilirdim. Öyle olunca ben de krallığı Metin ağabeye verdim. Bir daha gol kralı olamadım ama pişman da olmadım. Krallık ona yakışır.
Adnan Süvari ile çalışmak da sizin için ayrıca bir şans olmalı…
Adnan Süvari o dönemde yedi dil biliyordu. Avrupa’ya gitmeden önce öğretmen gibi tahtanın başına geçer bize dil çalıştırırdı. Onu hiç kravatsız ve sakallı görmedim. Futbolcusuna saygı duyardı. 11 yıl bizim başımızda kaldı. Eskiden teknik direktör olmak için bir ay C kursuna gidilirdi. Sınavı kazanırsanız iki yıl staj yaptırırlardı. Ondan sonra B kursu. Onun da sınavı ve iki yıl stajı var. A lisans da aynı şekilde. Bir de diplomayı alabilmek için tez hazırlamanız gerekirdi. Şimdi 15 günde teknik direktör olunuyor. Ben teknik direktörlüğümde Samsunspor’u ve Diyarbakırspor’u şampiyon yaptım. Birçok kulübü düşmekten kurtardım. Bin 500’e yakın futbolcu yetiştirdim.
Tanju Çolak da sizin öğrencilerinizden biri. Onunla nasıl çalışmalar yapmıştınız?
Tanju bir gün benim oğlumu alıp gezmeye götürdü. Oğlum da o zaman küçük. Ben göndermek istemesem de Tanju alıp akşama kadar gezdirdi. Akşam da oğlumu boynunda geri getirdi. Oğlum ondan ayrılmadan önce Tanju’nun peşinden koşup yanaklarından öpünce duygulandım. “Ben artık sana borçluyum. Kayıtsız şartsız bana tabiysen özel çalışmak istiyorum seninle” dedim. Daha 17 yaşındaydı. Dobi Hasan, Tanju ve Murat Şimşek’le 10 ay, haftada iki gün özel çalıştık. Ben Samsunspor’u devraldığımda beş haftada 1 puanları vardı. 87 gol atarak 2. Lig şampiyonu olduk. O sezondan sonra Trabzonspor Dobi Hasan’ı, Galatasaray Tanju’yu, Karşıyaka da Murat’ı aldı. Aklımızın almayacağı kadar da paralar verdiler. Her karşılaşmamızda “Sayende ekmek yedik” derler. Bir gün Tanju’yla karşılaştığımızda “Ne istersin hocam benden?” dedi. “Hülya’yı bırak eşine dön” dedim. Futbolda kimse kimseden üstün değil bir yerde. Alanyaspor’u çalıştırdığımda Galatasaray’la özel maç yaptık. Mustafa Denizli’ye “Benim takımım iyi, dikkat edin, maçı kazanırlarsa şımarırlar, baş edemem” dedim. Gazetecilerden biri bana “Sen ne diyorsun hoca. Galatasaray size şov yapar” dedi. Ben de “Şov yaparsa kendimi sahaya asarım” dedim. Nitekim 4-1 yenmiştik. Efsane Neuchatel maçının kadrosuydu hem de. Tanju da baş tacıydı o takımın.
Onca başarısından sonra Göztepe’nin şampiyon olması kimseyi şaşırtmazdı herhalde. İstanbul takımlarıyla oynadığınız maçlarda neler olurdu?
Teknik direktörlük kurslarına giderken “Bu söylediklerinizi 10 sene evvel yapıyorduk” dediğimizde önce bize inanmamışlardı. Adnan ağabey teknik direktörlük diplomasını İngiltere’den almıştı. Bizim kulübe dünyanın her yerinden futbol dergileri, kitapları gelirdi. Büyük takımlarla maça çıktığımızda biz koridorda şakalaşarak sahaya çıkardık, onlar stresten konuşamazlardı. Bizim şampiyonluk beklentimiz yoktu. Amacımız sadece İzmir’in en iyisi olmak ve Avrupa’ya gitmekti. Beş İzmir takımı var. İlk devre hepsini eliyorduk. İkinci devre hepsi bizi yeniyordu ya da maçlar berabere bitiyordu. Karşındaki adam “Çocuklarım evde aç, yenilirsek para vermezler” diye yalvarırsa sahada adım atamazsın. Hepsi bizim arkadaşımızdı. Ne yapalım!
Hatır gönül işleri olmasa şampiyon da olurdunuz o zaman…
Hiç şüphem yok. Bir sene şampiyon olmak için oynadık. Devreyi lider bitirdik. Benim ayağım kırılınca sekiz maç oynayamadım. Göztepe sekiz maçta yedi kez kaybetti, bir kez berabere kaldı. Ben oynamaya başladığımda 13 maçta 12 galibiyet, bir beraberlik aldık. Nitekim şampiyon olamadık.
Buldozer lakabını size kim takmıştı?
Bir Altınordu maçında ben topla kaçmaya çalışırken rakip orta saha oyuncusu belime sarıldı. Koşmaya devam ettim. Onun ayakları yerden kesildi, elleri çözülünce yere düştü. Ben de gidip golü attım. Bir gazete ertesi gün beni buldozere benzetince adım “Buldozer Fevzi” kaldı. O günlerden sonra beni hep iki kişi marke etmeye başladı. Böyle olunca maça bir kişi fazla başlıyorduk. Bir maçta Fenerbahçeli Yılmaz Şen’e hocası “Fevzi nereye giderse sen de oraya gideceksin” demiş. Ercan da onun yerine kademeye giriyordu. Ben de Ercan’ın üzerine gittim. İkisini çarpıştırıp gol atmıştım. Böyle çok gol attım. Nevzat ve Gürsel’in oyunlarını asla unutamam. Gürsel ağabeye sahada çok konuştuğu için “Kaynana” derlerdi. Koca Kaptan da derdik. Çarli Çağlayan, İngiliz Nevzat… Herkesin lakabı vardı o dönemde.
Karşıyaka, Göztepe mücadelesi sizin zamanınızda da var mıydı?
Bizim dönemimizden sonra Karşıyaka’yla Göztepe birbirini sevmez oldu. Nedenini ben de anlamış değilim. Bizim zamanımızda birbirimizi misafir ederdik.
İzmir futbolunun çıkmazı neden kaynaklanıyor?
Bence aralarından ilk kurtulan Göztepe olacak çünkü kurumlaşmaya gitti. Bu kulübü bir holding aldı. Zamanla bütün İzmir kulüpleri şirketleşecek. Böyle gençlik kulübü olarak bir yere varılamaz. Allah uzun ömür versin ama Selçuk Yaşar olmadığında Karşıyaka ne yapacak? Diğer kulüplerin amatöre kadar düşmelerinden korkuyorum. Şu saatten sonra İzmir’den Süper Lig’e takım çıkacaksa bu Göztepe’den başkası olamaz.
Gittiğiniz Avrupa maçlarında neler gördünüz? Neler yaşadınız? Takım arkadaşınız Ceyhan Yazar’ın kitabında sigaralarınız sayesinde çok kapı açtığınızı okumuştum…
Ben futbol oynadığım yıllarda yemeklerden sonra bir sigara içerdim. Avrupa’ya giderken yanımızda erzak götürmüştük ama ekmek olmazsa karnımız doymaz! Bulgaristan’da da o dönem komünist düzen var. Ekmeği karneyle dağıtıyorlar, para da kabul etmiyorlar. Ekmek almaya fırına gittik, fırıncıya yalvar yakar ekmek alamadık. Ben de kızgınlığımdan çıkarıp bir sigara yaktım. Fırıncı sigarayı görünce “Bana da!” dedi. “Ekmekleri vermezsen havanı alırsın!” dedim. Tabii bunu ona elimle kolumla anlattım (gülüyor). Bir çuval ekmekle yarım paket sigarayı takas ettik. Demirperde ülkelerine her gittiğimde, geri dönüp toprağımızı öptüm. Hatta o dönem bizim ülkemizde de sağ-sol çatışmaları vardı. Gençlerin neyin kavgasını verdiğini anlayamıyordum. Rusya’da altı gün kaldık, bana altı yıl gibi geldi. Lenin Stadı’nda bir gol atmıştım. 2-0 kazanmıştık. O zaman Ruslar çok iyi takımdı. Orhan Şeref Apak “Bugünü de gördüm ya!” diye ağlamıştı.
Başarılı bir teknik direktörken mesleğinizi neden bıraktınız?
10 yıl önce “Lanet olsun böyle işe” dedim ve mesleği bıraktım. Çok şey kaybettim ama Türk futbolu da çok şey kaybetti. Yıllardan beri bir Arda Turan’ımız var, başka da bir şeyimiz yok. Biliyor musun artık teknik direktörlerin de menajerleri var! Bana bir gün bir tanesi gelip “Sana istediğin kulübü bağlarım ama kazandığın paranın bir bölümünü ben alırım” dedi. Bu işin pastası büyüdükçe mafyası da büyüdü.
Şimdi Burak Yılmaz da olmasa milli takıma golcü bulunamıyor. Maçları izlerken ne düşünüyorsunuz?
Burak Yılmaz bence kapasitesinin yarısıyla oynuyor. Özel çalışmalar yaparsa Avrupa’da da kabul edilen bir oyuncu olur. Onunla programını bozmadan çalışmayı çok isterdim. Böyle bir şansımız olsa o da kendine şaşırır. Mevlüt Erdinç de müthiş bir oyuncu. Milli takımda Hiddink’in de başını yediler. Milli takım teknik direktörlerinin futbolcuların kendi takımlarındaki teknik direktörleriyle sürekli toplantı yapması gerekir. Bunu yapmadıkları sürece kimse Hiddink’in yaptığından fazlasını yapamaz.
Avrupa’dan teklif almış mıydınız?
Cosmos beni istemişti. “Ne işim var orada” dedim. Gitseydim Pele’yle birlikte oynayacaktım. Uçak biletimi bile göndermişlerdi. İyi de para veriyorlardı ama gitmedim. Dillerini bilmiyordum, nasıl yaşadıklarını bilmiyordum. Bana macera gibi gelmişti. 27 yaşımdaydım o zaman. 37 yaşıma kadar da oynadım. Güzel şeyler yaptığıma ininıyorum.Herkes devrini yaşıyor. (fourfourtwo)