Hamzaoğlu ve Türk futbolu

Yaşanan durum karşısında ortaya çıkan fotoğrafı anlamakta ve anlatmakta zorluk yaşıyorum.
Kriz döneminde G.Saray’ın başına geçmiş, geldiği noktadan itibaren takımın ibresini sürekli yukarıya taşımış, kupalar kazanmış, şampiyonluk yaşamış ve bunların hepsini 1 yıldan az bir sürenin içerisine sığdırabilmiş bir teknik adamın görevine son verildi.
Dünyanın her yerinde teknik direktörlerin görevlerine birçok sebeple son verilebilir. Takımı aldığı noktadan daha üst seviyeye çıkaramamıştır. Başarılı olamamıştır. Oyuncularla ilişkileri sağlıklı değildir. Kulübünü temsil eden vasıfları istenen ölçüde değildir gibi birçok nedeni alt alta yazabiliriz. Ancak başarılı olmuş bir teknik adamı bu şekilde göndermenin nedenlerini bulabilmek oldukça zor.
Ama bunun genel tarifini yaparken cevabın, Türkiye’deki yönetici profili olduğunu söylersek de yanılmayız.
Futbol sektörü her yıl daha da büyüyor. Futbolun içerisine giren para miktarı da aynı oranda yükseliyor. Doğal olarak kulüplerin popülaritesi, kamuoyu etkileri de buna paralel şekilde artıyor.
Bu değişimle beraber, Türkiye’de futbol kulüplerine olan ilgi her kesimi cezbeder hale geldi. Cebinde biraz parası olan ve buna sosyal statüsünü eklemeye çalışan kişiler bu işte öne çıkmaya başladılar.
Sonuçları tüm kulüplerimiz için ortada…
İstisnaları olsa da, başladığı noktadan bıraktığı noktaya kadar kulüpleri büyüten insanlardan ziyade kendilerini büyütmeye çalışan yönetici tipleri, futbolda pozisyon almaya başladı.
Dünyanın en çok para harcayan kulüplerinden bazılarına sahibiz ama futbol seviyemiz dünya ölçeğine göre yerlerde! Avrupa kupalarında gruptan çıktığımızda bile Dünya Kupası kazanmış gibi seviniyoruz. Bizim 20’de 1 bütçemize sahip olan, İstanbul’un bir ilçesi kadar dahi olmayan şehir takımları Avrupa’da final oynarken, onlarla bile rekabet edemiyoruz.
Sürpriz değil.
Çünkü futbol başka bir mecra… Önemli iş adamı olmak, cebinde çok parası olmak, toplumda statü sahibi olmak, futbol için yeterli kriterler değil. Olmadığını da kulüplerimizin karnesine baktığımızda çok açık görüyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar para harcadıktan sonra elini kolunu sallayıp kulüplerden çıkıp giden başka bir yönetici grubu yok!
Şunu çok net söyleyebiliriz: İnsanlar emek vermediği bir şeyin değerini bilmez. Değerini bilmediği bir şeyin sorumluluğunu da o ölçüde hissetmez. Kulüp yöneticileri kendi iş yerlerinde, kendi çevrelerinde yüz kere düşünüp, tartıp alabilecekleri bir kararı, kulüplerde çok basit bir şekilde alabiliyorlar. Bunların hepsinin temelinde kulüp yapılarının sakatlığı yatıyor.
Hesap sormayan kulüp delege sistemleri ve hesap vermeyen yönetici grubu…
Bugün Hamzaoğlu’nun yaşadığı bu skandal süreç ülkemizde futbol bataklığının geldiği son noktadır!
Bu: Kurumsallık lafını ağzından düşürmeyen ama yönetimde olmayan kardeşini, G.Saray gibi bir markanın futbol takımını yönetmek için oraya atayan zihniyetin doğal sonucudur.
Bu: Yönetimde futbolun patronu olarak görev verdiği Cüneyt Tanman’ı arkadan bıçaklayan ilkesizliktir.
Bu: O ana kadar köşesinden dahi geçmediği ama yönetime seçildiği anda kendini bir anda futbol uleması zanneden kişisel komplekstir.
Bu: Futbola, futbolun geleneklerine, futbol sistemine, teknik adamlara, futbolun tüm etik değerlerine yapılan saygısızlıktır.
Bu: Emeğin, başarının, vicdanın, kulüp anane ve geleneklerinin yok sayılmasıdır.
Aslında hiç boşuna konuşmayalım
Bu: Bugüne kadar ülkemizdeki çarpıklıkları, yanlışları gördüğü ve bildiği halde dur demeyen, sesini çıkarmayan, sisteme karşı çıkma cesaretini ortaya koyamayan Türk teknik adamlarının, futbolcularının, futbol adamlarının hak ettiğidir…

ALİ GÜLTİKEN- HT

Önceki İçerikSpor yazarından şok yazı: Aptal Alex!
Sonraki İçerikTanju Çolak’tan farklı Hamzaoğlu yorumu: Eğer taraftar isteseydi…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz