Güle güle babam…

Takım arkadaşlarım, ekranda reklamlar dönerken endişeyle gönderdiler beni. Babam; Necati Bilgiç’i kaybetmiştim.
Üzüntülü günlerimizde, acımızı paylaşmak için koşanlarla birlikte yürüdük. Hastanenin soğuğunda bürokrasiyi tamamlamaya çalışırken, telefonum durmuyor, çocukluk arkadaşlarım Savaş Köprülü ve Murat Toker peşimden ayrılmıyor, Halil Özer maç sayfasını bırakıp yanıma oturuyordu. Turkuvaz Medya’nın komutanı Serhat Albayrak yarım saat geçmeden arayıp “Ne lazımsa buradayız” diyerek gücümüzü artırdı.
Babalarımız, Sadık Albayrak ve Necati Bilgiç de eskinin arkadaşları-dostlarıydı.
87 yıllık yaşamının 64’ünü gazeteci olarak yaşamıştı babam. O’nun yanında gidegele aynı sevgi benim de içime işledi. Hatta 1984 yılında O’nunla birlikte de çalıştık Güneş Gazetesi’nde. Benim şefimdi. Nasıl hitap edeceğimizi konuştuk. Şefime “Baba” demem garip kaçıyordu, “abi”yi tercih ettik. Bütün servis “Necati Baba” derken, ben “abi” ile devam ettim.
Bu dönemler aile olarak dayanışmamız da önemliydi. Uluç’lar ile her gün durumu değerlendiriyorduk. Hıncal ağabey yerinde denetleme bile yaptı. Ama seyir iyi değildi. Yıllar, yaşadığı hastalıklar ve özellikle şeker, tüm organlarını yormuştu babamın. Bir kırık ameliyatı için girdiği hastanede, biriktirdiği tüm sorunlar karşısına çıktı. Baş edemedi.
Bağcılar Araştırma Hastanesi Yöneticisi Prof.Dr. Ahmet Yaser Müsmanoğlu ve Basın Sorumlusu Ahmet Mavi başta olmak üzere Beyin Cerrahisi ve Yoğun Bakım servisleri her türlü desteği verdiler. Süreç içinde iki kere geri döndürdüler babamı. Haklarını ödeyemem.
Ağabeyim Can Bilgiç ile defin için gittik. Bize o güne kadar haberimizin bile olmadığı Kanarya mezarlığını önerdiler. İroniye bakın; Fenerbahçe ile yaşayan Babam, Kanarya’da uyuyacaktı. Bir insanın kalbi bu kadar mı temiz olur?
Eve döndüğümüzde yemekler gelmişti. Mehmet Şahiner, Kilisli hemşehrimiz; sormaya bile gerek görmeden dostlarımıza ikramımızı hazırlamıştı.
Cenaze günü geldiğinde, Derneğim, Başkanım Oğuz Tongsir hiçbir şeyi eksik bırakmadı. Necati Karakaya, Halit Kıvanç ve Attila Gökçe anılarıyla yeniden yaşattılar babamı. O; Türk ve Fenerbahçe bayrağının altında yatarken, kelimelerin tarifiyle yürekleri okşuyordu.
Levent Camii’nde sevenler, fırsat yaratabilenler hepimize bir kez daha güç verdi. Büyük bir kalabalık vardı. Ne ekersen onu biçiyorsun. Allah herkese böyle bir uğurlama ve helallik almayı nasip etsin.
Yılmaz Ulusoy tanıştıkları tarihi söylediğinde ben daha doğmamıştım. Federasyon Başkanlığı sırasında demediğini-yazmadığını bırakmadığı Haluk Ulusoy ile yan yana kıldık cenaze namazını. 89 no’lu kulüp üyesi olmasına rağmen Aziz Yıldırım Yönetiminden kimse yoktu ama Fenerbahçeliler oradaydı. Sağ olsunlar.
Mezarlığa gittiğimizde Turgay Demir bizi bekliyordu. Önceden gitmiş, eksik-gedik ne varsa, gidermişti. Basınköylü komşular, oğullar, torunlar, dostlar, artık kalmayan-O’nu ebediyette bekleyen arkadaşlarının, kardeşlerinin, annesinin-babasının yanına uğurladılar babamı.
Acımızı paylaşmak için arayan, geri dönemediğim, konuşamadıklarım da var. Kusura bakmasınlar, telaşımız vardı. Hepsine teşekkür ederim, Allah razı olsun.
Ve yüce Rabbın yanına giderken, herkesin arkasından böyle konuşulması, sevilmesi nasip olsun.
Güle güle babam; Necati Bilgiç…

GÜRCAN BİLGİÇ- SABAH

Önceki İçerikAntalyaspor’da “Eto’o dönemine” doğru…
Sonraki İçerikMustafa Denizli: Hücum futbolundan vazgeçmek mi? Asla…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz