AHU GİTTİ JÜBİLE BİTTİ
JÜBİLE MAÇIMDA VEFA STADI TIKLIM TIKLIMDI. AHU TUĞBA İLE SAHAYA ÇIKTI. AHU HANIM BAŞLAMA VURUŞUNU YAPTI. ONU TÜNELDEN UĞURLADIM. ARKAMI BİR DÖNDÜM. TRİBÜNLERİN YARISI BOŞALMIŞ. NEREYE GİTMİŞTİ BU İNSANLAR?..
1967 Eyüp’te başladığım daha sonra bir yıl Gaziantep ve 13 yıl Vefa’daki futbol yaşantıma Vefa-Karagümrük maçıyla 1982 yılındaki yaptığım jübileyle noktayı koydum. Aslında jübile yapmayı da düşünmüyordum. Benden önce jübile yapan arkadaşlarım bana “Sakın jübile yapma üzülürsün” dediler.
Dedim ki “Neden üzüleyim kardeşim. 14-15 yıl futbol oynamışım” diyorum. Arkadaşlarım, “Jübile dilencilik gibi bir şey, kendini dilenci gibi hissedersin, en çok sevdiklerin, seni en çok sevenler, en çok güvendiklerin… Telefonla ararsın telefonuna çıkmazlar. Yazıhanelerine, ofislerine gidersin. Yok dedirtirler. Neden yaparlar gayet basit: Ömer aradı muhakkak jübile bileti satacaktır diye düşünürler” dediler. İnanmadım bunları söyleyenlere ve jübile yapmaya karar verdim.
Keşke yapma diyenleri dinleseydim. Söylediklerinin daha fazlasıyla yüz yüze geldim. Vazgeçeyim dedim ama başlamıştım bir kere. Buna rağmen ne olursa olsun bırakacağım, jübile falan yapmayacağım dedim. Eğer sevgili dostum kardeşim Sacit Aslan olmasa yapmayacaktım da.
Sacit, “Vazgeçme, bilet işlerini beraber yaparız. Problem çıkmaz” dedi. Cesaretlenmiştim. “Peki” dedim. Sağ olsun Sacit snaki kendi jübilesi olacak gibi çalıştı. Kimlere bilet satacağımız, kimlerden kaç para alacağımız elinde kâğıt kalem günlerce yazdı çizdi. Bütün plan programı Taksim Maxim Gazinosu’nun yazıhanesinde yaptık. Sacit benden çok yere giderek, telefon ederek dünya bilet sattı. Açık söyleyeyim bir ara kendimi gerçekten dilenci gibi hissettim. Sıra tanıtıma gelmişti. Nasıl duyurulacaktı? Seyircinin tribüne gelmesi için daha cazip bir şeyler bulmalıydık. Mesela başlama vurusunu kim yapacaktı? Sacit, “Ahu Tuğba yapar” dedi. Hiç inandırıcı gelmemişti. Çünkü Ahu o zamanların (1982) en şöhretli isimlerinin başındaydı. Sahne, artistlik, röportajlar… Resmen yıldız gibi parlıyordu her gittiği yerde.
Sacit, Ahu Tuğba’yı da ayarladı. O günden sonra da zaten gazeteler “Ömer Güvenç’in jübilesinin başlama vurusunu Ahu Tuğba yapacak” diye yazdılar, çizdiler. Her şey iyi gidiyordu. Ama bende de jübile gününe kadar bir stres, bir panik, bir korku… Acaba kaç kişi gelecek acaba tribünler dolacak mı? Bu stres, bu gerginlik, bu korku boşunaymış. Jübile maçımda tribünler tıklım tıklım doldu. Tribünler doldu.
Eski Vefa Stadı’nı bilenler iyi hatırlar. Yedek kulübelerinin üstünde “Beleştepe” vardı. Oralar bile dolmuştu. Ahu ile sahaya çıktık santraya geldik ve Ahu başlama vurusunu yaptı. Ahu’yu çıkış kapısına götürüp teşekkür edip yolcu ettikten sonra santraya doğru yürümeye başladım. Bir baktım inanılır gibi değil ama tribünlerin yarısı boşalmış, Beleştepe’de de kimse yok. Neredeydi gelenlerin yarısı?
Takım arkadaşlarıma “Nerede lan bu seyirciler?” diye sordum. Santrforumuz Mustafa (Allah rahmet eylesin) “Kaptan Ahu gitti ya… Herkes dağıldı” dedi. O zaman uyandım. Tribünleri, Beleştepe’yi dolduranlar, jübilem için değil Ahu’yu yakından görmek için gelmişlerdi. Ben o zaman gazeteci olsam ve o jübileyi yazsaydım, yazımın baslığı kesinlikle şu olurdu: Ahu gitti jübile bitti.
(Alıntı: Ömer Güvenç, Fitbol Dergisi, Aralık, Sayı 4)