Türkiye Spor Yazarları Derneği’mizin değerli üyelerinden,
HABERTÜRK Gazetesi spor foto muhabirlerinden VEDAT DANACI:
“Türkiye’de spor yok
sadece FUTBOL var!”
“Seneler önce Galatasaray şampiyon olmuş, futbolculara teknede yemek
verildi. İniş Beşiktaş’a yapıldı. Büyük bir arbede, en güzel fotoğraflar bende
ama dergide çalıştığım için o fotoğrafları eve götürmek zorunda kaldım”
Hep eskiler eskileri yazdık…
Biraz da faal gazeteci arkadaşları-
mızla sohbet edelim dedik ve Habertürk Gazetesi’nin deneyimli
spor foto muhabirlerinden Vedat
Danacı ile gazetesinin spor servisinde bu söyleşiyi gerçekleştirdik…
l Vedat Danacı’yı bizler tanıyoruz ve biliyoruz. Ama bir kendisinden dinleyelim…
“Yaklaşık 30 senedir bu mesleği
yapıyorum. Liseyi bitirir bitirmez;
dayım karikatüristti. Onun sayesinde mesleğe adım attım. Ve mesleğin duayenlerinden rahmetli
Abdülkadir Yücelman’ın yanına
verdi beni. İlk hocam odur. Cumhuriyet birçok arkadaşımızın olduğu
gibi muhteşem bir mekteptir. 1983
yılının on birinci ayında işe başladım. Mutfakta bir sürü iş öğrendikten sonra Ender Erkek beni foto
muhabirliğine yönlendirdi. Sen de
o objektif gözü var dedi. Ve başladık. Karanlık odayı iyi biliyorum. O
dönemde zaten onları yapmak durumundaydık. Şimdi bazı arkadaş-
larımız karanlık odayı bilmez”
l Cumhuriyet’te ne kadar çalış-
tık ve daha sonra…
“Yaklaşık 4 yıl kadar, 89 senesinde Gelişim Yayınları’nın çıkarttığı Söz Gazetesi’ne geçtim. Ama
altı ay ömrü oldu. Daha sonra Hıncal Uluç ve Atilla Gökçe bana bir
spor dergisi çıkartacaklarını söylediler. O olay da hoştu. Dergicilik de
hoş bir meslek. Fakat şimdi dikkat
edecek olursanız
sağlıklı bir spor
dergisi yok. Geli-
şimspor o zamanlar güzel bir
dergiydi, güzel
bir mektepti. O
zamanlarda unutamadığım bir
olay Galatasaray
şampiyon olmuştu. Tanju’ların
falan oynadığı
zaman… Boğazda
tekne ile şampiyonluk yemeği
verilmişti. Ama finalindeki handikap kötüydü. Çünkü tekne inişi Be-
şiktaş’a yapmıştı. Sahildeki Beşiktaşlılar ile Galatasaraylı futbolcular
karşılaştığında büyük arbede çıkmıştı. O olayları yakalayıp çeken
kişi bendim. Ama dergide çalışıyorsanız, o resimler zaman bayatladığı
için elimde kalmıştı. Mesela hafta
için bir penaltı pozisyonu olmuş,
tek fotoğraf bende diyelim, kullanamıyorsun. Sonra Ersan ağabeyle
beraber Fotospor’da çalıştık. Ardından Günaydın’a geçtim. Askere gittim. Asker dönüşü Milliyet’teydim.
11 sene de orada çalıştım, 7-8. Yılım
Habertürk’teyim. Bir tek oğlum var.
O da bu sene üniversiteye gidiyor.
Emekli de oldum, ama uzatmaları
oynuyoruz. Mesleğimi çok sevmeme rağmen artık sıkıntılı süreç-
teyiz”
l Hayatınızda unutamadığınız
iyi ve kötü anılarınızı paylaşır
mısınız…
“Şimdi bana deseler ki, iz bırakan 10 fotoğrafını seç. Seçemem.
Çünkü bizler günlük yaşıyoruz.
Olay oluyor ve geçiyor. Mesela seneler önce Mustafa Denizli Galatasaray takımı ile İspanya’da
Yurdaşen Karahasan bizlerle birlikte yemek yerken, bana bir haber
geldi. Mustafa Hoca Barcelona’nın
maçını izlemeye gitmiş. Hemen atladım oraya gittim. Baktım idmanda
yedek kulübesinde Cruyf ile oturmuş. Ben hemen fotoğrafı çektim.
Mustafa Hoca sinirlendi. Sen tek
başınasın, arkadaşlarına da ver
dedi. Ama işi
ben yakalamış-
tım. İmza da sadece bende
olurdu. Yine
unutamadığım
bir olay Galatasaray’ın 2000 yı-
lında aldığı
UEFA Kupasıdır.
Maçın öncesi
ve sonrası hayatımda unutamadığım
olaylardan biridir. İngilizlerin
taşkınlığı, bizimkilerin onlarla
dalaşları, öyle zamanlar oldu ki,
maçın önüne geçti. Hatta maç penaltılara kaldı. Ama ben hiç birini hatırlamıyorum. Çünkü ben Fatih
Hoca’ya odaklanmıştım. Penaltıları
görmedim bile. Çünkü Fatih Hoca’nın mimikleri benim objektifimde daha önemliydi. Şimdi
bakıyorsunuz Türkiye’de hiçbir
saha spor yok, varsa yoksa FUTBOL… Mesela Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışırken; çeşitli spor dalları
ile uğraşıp, takip ederdik. Şimdi
Futbol, basket ve voleybol başkalarının yüzüne bakan yok. Çok yazık”
l Spordaki şiddet konusundaki
görüşleriniz…
“Ben bunu yıllar önce söyledim.
Şiddeti yaratan kişiler YÖNETİCİ-
LER… Onların maalesef desteği ile
şiddet tavan yaptı ve artık kontrolü
da çok zor olmaya başladı. Şimdi
bir maça gidiyorsunuz, feci bir tezahürat, hakem tarafından katledilen bir maç. Ama ertesi gün
gazeteyi elinize bir alıyorsunuz, işte
şöyle güzel, böyle güzel, insanlar
gerçekten kendilerini kandırıyor.
Bazen diyorum ki, acaba maç hakikaten böyleydi de benim mi haberim yoktu. Bir de bendeniz saha
içinde olduğum için ciddi sahtekarlıklarla iç içeyim. Yani ayağına hafif
bir değme var. İki saat yerde kıvranıyor; neden Sarı Kart görsün rakibi
diye. Velhasıl yöneticilerin piyonları
oldu seyirciler…”
Çok teşekkür ediyoruz, bu
keyifli sohbet için…
RÖPORTAJ: SERAP ÖZAKSOY, Fotoğraf: Agâh KARA