Cafer Talha Şeker yazdı: Yeşil sahalar Arap sermayesine açılmalı mı?
Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği’nden Cafer Talha Şeker, bir yabancı yatırım alanı olarak futbol sektörünü kaleme aldı.
Hz. İbrahim’in nesli ticaret erbabıdır. Aslen amcazade olan Araplar ve Yahudiler her devirde içinde yaşadıkları çevre şartlarına bağlı olarak paradan para kazanma veya para getirecek yatırımlarda bulunma işinde becerikli olmuşlardır. 16. ve 17. yüzyıla ait Avrupalı kaynaklar, Osmanlı piyasalarında Yahudilerin hürce dolaştığını, sultanın hazinesine ve halkına maddi katkı sağlayacak işler yaptıklarını kaydetmiştir. Avrupa’dan kaçıp Devlet-i Aliyye’ye sığınmış Yahudi zenginlerden Yasef Nassi, Sultan Süleyman’ın tebaasından bir iş adamı olarak Fransa Kralı’na borç veriyordu. Fransa Kralı, Osmanlı Sultanı’ndan askeri ve maddi yardım alıyordu. Müslüman veya Yahudi bir yatırımcının Avrupa’da hürce dolaşması neredeyse mümkün değildi. Osmanlıların kontollü liberal ekonomi politikaları ve din-vicdan hürriyetini sağlayan hukuk sistemi sayesinde Avrupa’dan kaçan Yahudi sermayesi ve Hristiyan iş adamları Osmanlı limanlarına geliyorlardı. 1. Dünya (Kâbusu) Savaşı akabinde Anadolu’dan parası olan herkes kaçıp Avrupa ve Amerika istikametinde gidince bize sadece Türkçe konuşabilen ve Türk milliyetçiliğinden bahsedenlerin eline düşmüş ama dinini ve dünyasını yaşamakta zorlanan fakir bir memleket kaldı. 21. yüzyılda ise yabancı yatırımcılar tekrar Türkiye’ye gelmeye başladılar. Onların getirdiği sermaye ve çalışkan iktidar sayesinde ülkemizde ulaşımdan sağlık ve turizm sektörüne kadar büyük bir kalkınma yaşadık. Dünyanın en çok ziyaret edilen 6. ülkesi olduk. Devamını getirmek için yabancı sermayeyi çekmek mecburiyetindeyiz.
Futbol, gelişmiş ülkelerde büyük paraların döndüğü bir iş sektörüdür. Ülkemizde bu sektörün gelişmesi için yabancı yatırımcılara ihtiyaç var.
Bu yönde planlama yapılır ve gerekli adımlar atılırsa iki defa kazançlı çıkarız. Birincisi, her yere yüksek katlı apartmanlar dikerek emlak üzerinden yatırım piyasasını canlı tutma politikasından vazgeçmeye başlarız ve şehirlerimiz daha fazla katledilmemiş olur. İkincisi, yeniden hareketlenen futbol sektörü ile hem şehirlerimizde finans hareketliliği başlar hem de halkımız kaliteli bir futbol heyecanı yaşamaya başlar.
Herkesin bildiği gibi futbol Sanayi İnkılâbı’nın öncü ülkelerinden İngiltere’nin düzenleyerek dünya piyasasına arz ettiği bir oyundur. İngiliz ekonomisi 19. yüzyılda kömür ve tekstil satışlarından para kazanırken 20. yüzyılda kraliyetin bankaları petrolden ve futboldan gelen para akışını idare ediyordu. Bu yüzden futbol sektörüne “bacasız sanayi” denmiştir. İngilizler, dünya eğlence piyasasına kazandırdıkları futbol sektöründe defalarca Dünya Kupası’na katılmışlarsa da sadece bir kez şampiyon olabilmişlerdir. Bu işten para kazanma işinde ise gerçek şampiyon hep onlardır. Premier Lig’deki takımların yarısı yabancı sermaye sahiplerinin, yani İngiliz asıllı olmayan iş adamlarınındır.İngiltere’deki futbol şirketlerinin bir kısmı, bir zamanlar Osmanlı ülkesinde iş yapan, Hz.İbrahim torunlarına aittir. Bunların parası ülke ekonomisine katkı sağlamaktadır. Manchester şehri, eskiden beri Yahudi iş adamlarının merkezlerinden birisi olarak İngiliz ekonomisine katkı sağlamıştır. Şehrin takımı ve dünyanın en büyük kulüplerinden olan Manchester City’nin hisselerinin büyük kısmı BAE’li petrol şeyhi el-Nahyan Ailesi’nin mülküyken Manchester United kulübü ABD’li Yahudi Glazer Ailesi’nin mülküdür. İki takım arasında oynan Manchester derbisi Yahudi sermayesi ile Arap sermayesinin rekabetidir ancak dünyada İngiliz derbisi olarak pazarlanır ve bir kısmı petrolden kazanılan paralar olmak üzere futbol üzerinden bu ülkeye akar. Swansea ve Crystal Palace’ın hisselerinin büyük kısmı ABD’li Yahudi iş adamlarının elindedir. Rusyalı Yahudi iş adamı Roman Abramovich de Chelsea’nin sahibidir. Dolayısıyla Chelsea – M.United derbisi aynı zamanda küresel Yahudi sermayesinin derbisidir. Hull City ile M.City maçı da BAE’liler ile Mısırlılar arasında oynanan bir Arap derbisidir. Arap ve Yahudi iş adamları İngiliz Premier Ligi ve alt liglerinde büyük yatırımlar yaparken ülke futbolu Uzakdoğu’dan da yatırım çekmektedir. Örneğin Çinliler M.City’de küçük bir hisse satın aldılar. Taylandlı iş adamı V. Srivaddhanaprabha, birkaç yıl Leicester City’ye sponsorluk yapmış ve akabinde kulübü satın almıştı. Bu takım da geçtiğimiz yıl Premier Lig şampiyonu oldu.
Trabzonspor-Katar ilişkisi
Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un Katar tezi, 1. Dünya Savaşı’ndan önce Osmanlı’ya bağlı bir kaymakam olan Katar Emiri’nin İngilizlere karşı Osmanlılar ile işbirliği politikaları ve Katar Devleti’nin doğuşunda İstanbul’da alınan kararların etkili olduğuna dikkat çekiyor. Bu yaklaşıma göre Türkiye’nin Katar ile tarihi derinlikte yatan bir geçmişi vardır. Bağımsızlık sonrası tabii gaz kaynaklarından elde ettiği gelir Katar halkını çok zenginleştirdi. Bugün nüfusu itibariyle İstanbul’un bir ilçesi kadar olan Katar GSYİH’de dünya lideri olmuş, spora yatırımlarıyla dikkat çekmeye başlamış ve 2022 FIFA Dünya Kupası finalleri için ev sahipliğini kapmış bir ülkedir. Fransa’nın dünya çapındaki futbol kulübü Paris Saint Germain’in (PSG) sahibi de Katar sermayesidir.
Katarlılar ve Suudiler son yıllarda ABD ve Avrupa’dan başka Türkiye’de de yatırım yarışı içindeler. Suudi yatırımcılar, Türkiye’deki emlak yatırımlarında bütçe olarak birinci sırada geliyor. S. Arabistan’da yapılan bazı anketler, Suudilerin Türkiye’de dört şehri (İstanbul, Bursa, Yalova ve Trabzon) çok sevdiğini ancak diğer şehirlere pek alaka göstermediğini ortaya koyuyor. Son yıllarda bu şehirlerde Suudi turistlerin ve emlak yatırımcılarının şehir piyasasına katkı sağladıkları gibi ülke ekonomisine kaynak sağladıkları da malumdur. Körfez’deki Araplar Karadeniz’in serinliğini, yeşilini ve akarsularını çok sevseler de Körfezli yatırımcılar ve turistlerin beğeneceği şehirlerimizin sayısı esasında dörtten çok fazladır. Körfez sermayesinin Türkiye’deki muhtelif yatırımlarına binaen futbol sektörü de bu yatırımcılara açılmalıdır.
‘Bacasız sanayi’nin büyümesi
Suudi turistler Trabzon’a akın ederken Katar Merkez Bankası (QNB) Trabzonspor’a sponsor oldu. Katarlıların bir sonraki adımda bu kulübü almaları daha iyi işlere yol açabilir. Böylece bazı yıldız futbolcular Doha’ya gitmek yerine Trabzon’a gelirler. Aynı sermayenin diğer şehirlerimizde futbol ve turizm yatırımları yapması teşvik edilebilir. Bir misal olarak Konyaspor’u Kuveytliler, Bursaspor’u Suudiler satın alırsa Türkiye’de futbola yeni bir rekabet rengi ve kalite geleceği gibi bu şehirlere yeni yatırım kaynakları akar. Bu kulüplerde oluşacak bütçeler üzerinden dünyanın yıldız futbolcuları Türkiye’ye getirilir ve şehirlerimiz markalaşır. Hâlihazırda sanayi ve ziraat bölgesi olan bazı şehirlerimizde bacasız sanayinin büyümesi turizm ve eğitim gibi diğer yatırım sahalarını da büyütebilir.
Futbol petrol ile çalışmıyor ama Avrupa’da “bacasız sanayiyi” petrol parasıyla bütünleştiren ülkeler kazançlı çıkıyor. Anadolu kulüplerinin İstanbul şirketlerine figüran olduğu bir futbol ligi, Türkiye’de ne ekonomiye ne de eğlenceye katkı sağlıyor. Bu gerçeklerden yola çıkarak bazı şehirlerimizi futbol üzerinden yabancı sermayeye açma vakti gelmemiş midir? (cafer talha şeker- karar)