-
Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, Süper Lig’in yayıncısı beIN Sports’u hedef alan sert bir yazı kaleme aldı:
Sen de mi beİN!. Ne umutlar vermiştin bize, oysa!..
“beİN sports” yazıyor logolarında.. “Sporun içinde olun” demek.. Oysa, spordan başka her şeyin içindeler.. En başta da Fenerbahçe sanki.. “beİN FB” daha gerçekçi bir logo olur, bugörüntüleriyle..
Böyle diyorum çünkü, fanatik Fenerli Melih Şendil’i ekranın başına getirdiler. O Melih ki, saklamadığı fanatikliğini gözlere ve kulaklara soktuğu için kaç seyirciye, LigTV aboneliklerini iptal etmeyi geçin, Digi kutularını iade ettirmiş ve bu yüzden görüntüden kaçırılmıştı.
Şimdi her maç günü saatler öncesinden başlayarak ekranda ki, millet zaplasın başka kanala..
Yönettiği yayın da yayın olsa..
beİN Ceosu Al Obaidly dostumuz bir anket yaptırsa, kendi kurumunda bu yayınları izleyen bir, tek bir kişi var mı?.
Vazgeçtim.. Bana “İzlenmesi için” bir sebep göstersinler..
Yayıncılığın Y’si, programcılığın “P”si olmayınca, ilginçliğin de “İ”si yok tabii.
Bir de o en çok tepki alan fanatik masa başında..
Melih oturtuyor, ne diyeceklerini bu ülkede kimsenin merak etmediği, görenlerin birbirlerine “Bu kim” diye sordukları kişileri karşısına.. Konuş Allah konuş..
Bizde maç günleri bir saat falan evvelden toplanılır.. beİN’i denemek için haftalardır açıyorum, maç kanalını.. Salonda on, on beş kişi oluyoruz.. Yahu bir kişi de ekrana baksa.. Bir kişi de “Bak yahu ne diyor” dese..
Yahu bu milletin “Ahkâm” dinlemekten canı çıkmış.. Hadi Helenio Herrera mezarındankalkıp gelse “Bakalım ne diyor” dersin.. Bunların ne dediği kimin umurunda.. Saatlerce gevezelik kimin umurunda.. Ama “Gevezelik” bedava.. Uzatabildiğin kadar uzat. “Reklam” deyince cart diye kes.. Reklam arası bedava konuşma.. Bayılıyor kanallarımız buna..
Al sana hemen aklıma gelen program.. Bir Fener, Galatasaray, Beşiktaş üç büyüklerinin hangi ikisi oynuyorsa, derbide o gün, al Ömür Göksel (GS), Ercan Saatçi (FB), Neco (BJK) üçlüsünden ikisini.. Hem konuşsun, hem tartışsın, hem eski maçlardan anılarını anlatsalar.. Hem de kalkıp şarkılar söyleseler, izlenir mi, izlenmez mi?.
Programın sahibi olsam, bir hafta boyu oturup düşünsem, hazırlansam, neler neler bulurum!.
beİN açsın da, bir naklen yayın öncesi Amerikan kanallarını izlesin.. Bakın adamlar nasıl yayıncılık yapıyor, seyirciyi nasıl ekran başına topluyorlar..
Bir Super Bowl maçı günü Amerika’daydım. Sabah başladı yayın. İnanın maç bitene dek ekran başından kalkamadım da, kayınvalde dalga geçti.. “Sen Amerika’ya televizyon seyretmeye mi geldin” diye.. Haklı kadın. Bir haftam var topu topu ve ilk defa Amerika’dayım, bir günüm ekran başında..
Fark ne?.
Fark programcılık..
Adamlar oturup düşünüyorlar.. “Ne yaparız, milleti nasıl ekran önünde oturturuz” diye.. Sonra bir “canlı, gerçekten “CANLI” program ortaya çıkıyor ki, nefes alamıyorsun.. O zaman da ekran başındakiler bir milyardan (Milyar dedim) fazla tavuk kanadı, milyonlarla pizza, tonlarla bira tüketiyorlar. O yayına reklam vermek için de aylar önceden yer ayırtmak lazım.. 30 saniyesi 5 milyon dolar.. Yani 30 saniyeye nerdeyse 20 milyon lira.. Ekonomiye katkıya bakar mısınız?. Bizde yayın beş para etmeyince, reklam da üç otuz para.. Onu da, çoluk çocuğun izlediği maçta, prezervatif şirketleri veriyor iyi mi, RTÜK?:
Peki, nerde bizde programcılık?.
Yahu vazgeçin şu leyleğin ömrünü tüketen lak lakçılıktan.. Yayın hakları sende..
Kur VİP girişine kameranı.. Dağıt tribünlere artık 250 gram çeken kameralarla, röportajcılarını mesela.. Kırmızı Halı gibi VİP’e gelenleri çeksinler.. Konuşsunlar.. Görelim bakalım hangi şöhret ne diyor?. Tribünlerde neler oluyor?. Melih’i mi dinlemek cazip, yoksa, kafasında beresi, boynunda eşarbı, sırtında forması takımının renklerine bürünmüş, o soğukta maça gelmiş beş yaşındaki şirin kızı mı?.
Ama ikincisini yapmak zahmetli.. Zor.. Zekâ gerektirir, zahmet gerektirir.
Öteki beleş.. Oturt ekran karşısına üç kişiyi.. Lak lak.. Maksat reklamların arası dolsun..
İşte beİN aynen bunu yapıyor maç günleri..
Onları geçtik..
Peki naklen yayınlar..
Onlar da iyice cıvıttı. Topu değil, yayın yönetmeninin mastürbasyon görüntülerini izliyoruz durmadan…
Tam bir kontratak başlıyor mesela.. Yayın yönetmeni, kesiyor.. Yere tüküren sümküren bir herif gösteriyor, çoluğa çocuğa eğitim olsun diye.. Ya da iki pozisyon evvelini tekrar ediyor uzun uzun.. Ya da tribüne kesiyor.. Seyirci heyecanından anlıyoruz ki, o sırada sahada çok ilginç şeyler, belki de gol akını oluyor..
Nihayet yayına döndüğünde bakıyoruz, rakip kaleci topu kapıyor.. Yani gol olsa, kaçıracağız.. Bu ne utanmazlık, bu ne saygısızlıktır.. Bu ne ihanettir, canlı yayıncılığa.. En canlı anda canlıyı bırakıp ölü görüntüye dönen yönetmeni döverler dünyada.. Bir daha o yayının başına koymazlar.
Allahlık adamlar!..
Canlı yayında top kaybedilmez..
KAY- BE- DİL- MEZ!.
Ama tıpkı DigiTurk ve LigTV gibi gibi, öyle anlaşılıyor ki, “beİN”in de dini imanı reklam..
Yahu hadi maçın öncesini, arasını, biter bitmez sonrasını reklamla dolduruyorsunuz, milletin maça yoğunlaşması, zevk alması zerre umurunuzda değil..
Arkadaşlar, dostlar!.
Maç öncesi rakip takımların el sıkışması bir FIFA emridir. Sportmenliğin, dostluğun, barışın en önemlisi FIFA sloganı “SAYGI”nın simgesi olarak.. Sen otuz paralık reklam uğruna daha başlarken bu sahneyi bile kesiyorsun. Utanmasan değil, maçan sıksa, İstiklal Marşı’nı da keseceksin ama ona gücün yetmez.. Boş ver FIFA’yı, boş ver sportmenlik, sevgi, saygıyı.. Bankaya kaç kuruş girdi ona bak?. Sonra 17 yaşındaki çocuk niye sahaya atlıyor.. Copla çocuğu.. Sevgi, saygı sahnesini yıllardır ondan esirgeyenlere gık demeden!.
Buna da naklen yayınları ihale eden Türkiye Futbol Federasyonu ses çıkarmıyor.. Neye çıkarıyorlar ki zaten?.
Bu milletin zamanı, maç keyfi, lezzeti deniz, reklama banıp yemeyen domuz!.