Fanatik gazetesi yazarı Nilay Yılmaz, TFF’nin fikstürü organize edememesini eleştirdi. Yılmaz Beşiktaş’ın şampiyonluğunu da yazdı:
TFF ne işe yarar?

Ziraat Türkiye Kupası’nı Konyaspor’un kazanmasıyla Avrupa’ya gidecek takımlar netleşti. Tek netleşmeyen 3. ve 4. olacak takımlar. Kupa’yı Konya’nın kazanmasına en çok Fenerbahçe ve Galatasaraylı futbolcular üzüldü sanırım. Çünkü Başakşehir kazanmış olsa üçüncü olan takım Avrupa Ligi’ne direkt katılacak, dördüncü ise 2 ön eleme oynayacaktı. Konyaspor’un kazanmasıyla birlikte bütün işler değişti. Şimdi üçüncü 2 ön eleme, dördüncü ise 3 ön eleme oynamak zorunda kalacak.

3. ön eleme maçları 13 Temmuz’da, 2. ön eleme maçları 27 Temmuz’da. Bu durumda ligi üçüncü sırada tamamlamak futbolcular için çok önemli, çünkü iki hafta fazla dinlenmek söz konusu. Dördüncü olan takım ise 20 gün sonra yeni sezon hazırlıklarına başlayacak. Milli maçları da düşünürsek sadece bir hafta dinlenme imkanı bulacak futbolcular.

Yönetemeyen yöneticiler

Buna sebep olanlar kim? Türkiye futbolunu yönettiğini zanneden bir grup takım elbiseli adam. Futbolun unsurları dışında herkesin işini görmek için birbiriyle yarışan, futboldan başka her şeyden anlayan TFF ve Kulüpler Birliği. Normalde ligler Mayıs’ın üçüncü haftası sona erecekken, Antalya Turizmciler Derneği’nin ricası, Kulüpler Birliği’nin talebiyle devre arası bir hafta uzatıldı (İnsan düşünmeden edemiyor, acaba kaç otel sahibi var futbolu yönetenler arasında).

Referandum sebebiyle de bir hafta ara verilince geldik Haziran’ın 3’üne. Oysa kupa maçlarının olmadığı haftalarda hafta içine maç konulabilirdi 2 hafta. Fikstürü planlayan federasyonun ilgili kurumu -Planlama Müdürlüğü imiş kendilerifikstür düzenlemek dışında hangi çok önemli işlerle meşguller ki, bir fikstürü dahi düzenleyemiyorlar? Fikstür düzenleyemiyorlarsa o koltuklarda neden oturuyorlar? Ben de neye takıyorum ki, di mi? Başı ne ki, kolları ne olsun?

Güneş geldi, Beşiktaş’a bahar geldi

Zamanında Şenol Güneş için “Kaleciden teknik direktör olmaz” diyenler kendi çaplarınca haklıydı. Olmaz; çünkü Şenol hoca futbol izleyiciliğinden yorumculuğa atanan o futbol bilmişlerine malzeme olacak türden caka satmayı, hakaret etmeyi bilmiyor ya da sevmiyor. Doğal olarak, Şenol hocayı konuşmak için futbolun kendisini, özellikle de futbolcu psikolojisini bilmek gerekiyor. Böyle bir değer, en iyi ihtimalle televizyon başında mütevazı bir izleyici olması gerekenlerin eline düştüğünde de, dünya üçüncüsü olduğunda başarısız, ligde 2. olduğunda başarısız, şampiyon olduğunda idare eder, Napoli’den 4 puan aldığında ‘korkak’ sayılır, hatta “Beşiktaş’ın Şenol Güneş ile maç kazanması en zor şey” denir ve ortaya yukarıdaki ‘eleştiri’ çıkar: Kaleciden teknik direktör olmaz!

Şenol hoca özelinde bakarsak, bence de bir kaleciden klasik anlamda teknik direktör olmaz; daha iyisi olur. Sahneyi, bir buçuk saatlik süreyi ve elindeki aktörlerin tüm limitlerini sonuna kadar kullanabilen, kendi ‘efendi’ tarzını yaratan ‘otör yönetmen’ olur. Büyük ihtimalle kalecilikten kalan gözlem ve oyunu okuma becerilerini elindeki kadronun limitleriyle birleştirir. Messi’yi de, Neuer’i de ister ama bunun imkânsızlığını bilip, elindekiyle başının çaresine bakar.

Başımızın tacı

Siz de ‘ya mücadele etmezlerse’ endişesi taşımadan arkanıza yaslanır, koltuğunuzda rahat rahat oyunu seyredersiniz. En önemlisi, oynanan futboldan bir kere daha zevk alırsınız; umutlanırsınız. Çünkü Şenol hoca için ‘futbol para ve bilim değildir; bir oyundur.’ Kendi ışığından gözleri kamaşan milli ‘yıldız’larımızın ve özellikle Fatih Terim’in yaşattığı hayal kırıklıklarının yanında Şenol Güneş daha da parlıyor. Yıllardır lig üçüncülüğüne abone olmuş bir takımı geçen sezon statsız, bu sezon kadrosunun yarısı değişmişken şampiyon yaparak hem Beşiktaş’ı hem kendini daha da büyüttü hoca. 9 yıl önce Asi Ruh belgeselini yaptığımızda ve ‘haydi kalk ayağa, yürü güneşe’ dediğimizde aslında mutluluğun yolunu göstermişiz de, fark etmemişiz.

Şenol Güneş geldi, Beşiktaş’a bahar geldi. ‘Umut zaferden daha değerlidir’ ve Güneş, takıma dair umutlarımızı bize yeniden verdi. Ve bu takım özlediğimiz takım olduysa, başkan ve yöneticiler sayesinde değil, onun sayesinde oldu. Çalışmanın, alınterinin, azmin yani Beşiktaş’ın bize göre birincil özelliklerinin vücuda gelmiş hali, sahadaki Beşiktaş o. İyi ki doğdu! İyi ki var! Başımızın tacıdır, gitmesin kalsın mümkün olduğunca… Not: Bu yazının ilk bölümü daha önce yayımlanan ‘Kaleciden teknik direktör olmaz’ başlıklı yazımdan alınmıştır.

Önceki İçerikHıncal Uluç’tan Fikret Orman’a çok ağır sözler: Medya maydanozu, ağız ishali!
Sonraki İçerikLigRadyo Fanatik’ten transfer yaptı, Mehmet Ayan sosyal medyadan duyurdu: Hoş geldin oğlum…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz