“Hayatta olduğumdan haberdar değillerdir”
Garbis Zakaryan’ı çok az kişi hatırlıyordur ama onun ismi Türk sporu için çok önemli. Hayatı “Garo Nerdesin” adlı kitapta anlatılan Zakaryan, “Bu sporun kendisi nankör zaten. Benim hayatta olduğumdan bile haberdar değil çoğu insan” diyor
O Türkiye’nin ilk profesyonel boksörü: Garbis Zakaryan. Zaferleri tüm ülkeyi sevince boğmuştu, dövüşmesini izlemek isteyenler bilet bulamayınca cam çerçeve indirirdi. Zakaryan’ın hikayesi genç yazar Emina Temel tarafından romanlaştırıldı. Zakaryan ile Eton Yayıncılık’tan çıkan “Garo Nerdesin” üzerine söyleşi yaptık.
Emina hanım sizi kolay ikna edebildi mi bu kitap için?
Kıramadım Emina hanımı. İyi bir arkadaş kazanmış oldum ben de.
Beğendiniz mi romanı?
Evet. Ben bile şaşırıyorum bazen, benden mi bahsediyor diye.
Kitabı okumaya başladığımda hayatınızda iki büyük aşk olduğunu fark ettim. Biri boks bunların. 14 yaşındayken bile boks yapabilmek için kulüplerin kapısını aşındırmışsınız.
İlk başta almadılar. O zaman 45-46 kilo geliyordum. Sıkletler o zaman 51 kilodan başlıyordu. Baktılar suratıma, sivrisinek gibi bir çocuk tabii ki. İlk önce git jimnastik yap dediler. Sepetlediler yani. Git-gel… Beni kovmaktan vazgeçmediler.
“Mezheplerimiz farklıydı”
O zamanlar boks bugüne göre daha mı popülerdi?
Bugünden popüler denemez ama dövüştüğümüz zaman, Spor Sergi Sarayı’nda biletler karaborsa oluyordu. Bazen de Açıkhava Tiyatrosu’nda… Bir keresinde beni almadılar. “Kaç tane Garbis girdi zaten içeri” dediler. Benim adımla kaç kişi bedava girmiş. Ben de “Ben eve gidiyorum o zaman, nasıl olsa gelip alırlar beni evden” dedim. Yarı yolda geri çevirdiler beni.
Tabii diğer büyük aşk da Ersilya…
Tamircide çıraklık yapıyordum. Onlar da benim çalıştığım yerin biraz aşağısında otururlardı. Okuluna da o yoldan gidiyor. O geçerken çocuklar bana seslenirdi, “Garbis anahtarları getir” diye. Anlardım ki geliyor. Geçerken önüne atardım anahtarları, “Geçme be kızım buradan” derdim: “Elim ayağım tutmuyor.” Sonra eşim oldu Ersilya. Onca yılımızı beraber geçirdik. Sonra da vefat etti.
O zamana göre imkansız bir aşkmış bir de. Aileler neden istemedi?
İstemediler ama biz isteyince bir şey diyemediler. İlk başlarda bir tatsızlık oldu. Mezheplerimiz farklıydı. Sonra aşıldı problemler. Ersilya senelerce anneme baktı.
Eşiniz maçlarınıza gelir miydi?
251 maçta iki kez nakavt oldum. Ersilya hanım ağladı bir kere. Sonra da gelmemeye başladı. Radyodan dinlerken bile dayanamıyormuş.
“51 profesyonel maçım var”
251 maçınız var, dört kıtada dövüştünüz. 200 amatör, 51 profesyonel maçım var. O 51 maçın içinde dört kıta var. Arjantin’de kapalı salonda, 20-25 bin kişinin önüne çıkmıştım. Gecenin en büyük maçıydı. Sayı hesabıyla kaybettim. 5 ya da 6. rauntta ters bir yumruk aldım, işler değişti. Çok rövanş istedim ama olmadı.
Kırgınlıklarınız var mı?
Yok. Tekrar dünyaya gelsem, aynılarını yaparım. Ama burada yurt dışındaki gibi değil boks. Organizasyon yapılıyor; rakibin, hakemin, menajerin parası derken hesabın sonunda neredeyse borçlu çıkıyorsunuz.
Hiç kızgınlığınız yok o zaman.
Bu sporun kendisi nankör. Benim hayatta olduğumdan bile haberdar değil çoğu insan.
“Hemen, ‘Kaç parayla geldin?’ derler”
Arada antrenman yapıyormuşsunuz, özlüyor musunuz boksu?
Arada antrenmana gidiyorum, Beşiktaş kulübüne. Hız topunu severdim, yine onunla oynuyorum. Gençler de izliyor. Üç, dört sene önce oluyor. Gelip sorarlardı, “Garbis amca kaç yaşındasın?”, “Helal olsun be amca, bizden iyi vuruyorsun” derlerdi.
Arjantin’den teklif geldiğinde neden gitmediniz, ülkenizi bırakmak istemediniz sanırım.
Beş senelik sözleşme teklif ettiler. Ama ailemi bırakmak istemedim. Kendi ülkenizde yaşadığınız zaman, eşiniz-dostunuz “Bir şeye ihtiyacınız var mı?” diye sorar. Başka bir ülkede kapıda direkt “Kaç parayla geldin?” diyorlar. (Fırat Karadeniz – milliyet)