Sendikalardan esnaf odalarına, güreş federasyonunda futbola, camiden gazeteciler cemiyetine her şeye kendince biçim vermeye çalışan bir parti var iktidarda. Devletin bütün olanaklarını kullanarak hemen her şeyi kendi lehine göre şekillendirmeye çalışıyor. En başarılı olduğu alanlardan biri de futbol.
Futbol Federasyonu’nun başında “reis”in inayetiyle oturan bir işadamı var. İçinde İstanbul’un gizli belediye başkanı olduğu söylenen Göksel Gümüşdağ ikamet ediyor. AKP organizasyonu Başakşehir var, Kasımpaşa var, Osmanlıspor var. Emre Belözoğlu, Rıdvan Dilmen, Arda Turan, Fatih Terim gibi ayaktopu şahsiyetleri var. Adı geçenlerin hepsi AKP’ye ve saraya mesafesi oranında futbolda bir etki-yetki hiyerarşisi oluşturuyor.
Bütün bu karmaşık tablonun gelip düğümlendiği yer ise Milli Takım. Astronomik maaşlar ve uçsuz bucaksız primlerin havada uçuştuğu ama buna karşın başarının sıfır olduğu bir organizasyondan söz ediyoruz. Son günlerde yine gelenek olduğu üzere Dünya Kupası’na katılım bileti almak için çabalamakta. Ballı bir gurupta zar zor üçüncü sıraya tutundu. İlerideki maçlarına bakılırsa orada tutunmasının da öyle kolay olmadığı apaçık ortada.
Arda krizi işte böylesine nazik bir zamanda patladı. Geçmiş, birikmiş hesapları aynı uçakta yolculuk ettiği bir gazeteciye fatura etmeye kalkıştı Arda. Boğazını sıktı, küfür etti. Sebebi, gazetecinin geçmişte patlak veren bir prim davasını haberleştirmiş olması. İlginç; uçaktaki kavgayı haberleştirmek isteyen medya internette fotoğraf aramaya koyulduğunda Arda ile boğazını sıktığı gazetecinin sarmaş dolaş fotoğrafı ile karşılaştı. Mağdur gazeteci Futbol Federasyonu Başkanı’nın gazetesinde çalışıyordu. Tuhaf bir durum ortaya çıkmıştı böylece. Hem gazetecinin, hem de onun boğazına sarılan futbolcunun maaşını aynı kişi veriyordu.
Olayın duyulması üzerine bir basın toplantısı düzenlendi alelacele. Arda Turan çıkıp konuşacak, pardon falan diyecek, bir maç ortalıkta görünmeyecek durum tatlıya bağlanmış olacaktı. Fatih Terim böyle olsun istemişti. Ama Arda aşırı motive olmuştu. Çıktı. Yaptıklarının arkasında olduğunu söyledi ve milli takımdan istifa ettiğini açıkladı. Haliyle arkada ne planlandıysa tersi oldu. Biri “bıraktım”, öteki “ben gönderdim” dedi. Öyle sırlı, dolambaçlı ve tuhaf konuşmalar yapılıyor ki kimin kime ne dediği hala büyük bir soru işareti. Ne olduğunu anlamanın tek yolu perdenin gerisine bakmak.
***
Perdenin gerisinde ise sadece ayak oyunları var. Gazeteci Fatih Altaylı’ya göre Bilal Meşe’ye Arda ve diğer oyuncuların prim nedeniyle sorun çıkardığı haberini Milli Takım sorumluları uçurdu. Hesaplaşma o hesaplaşma. Demirören ve Terim’e diş geçiremeyen kaptan gazeteciden aldı hırsını. Ama Demirören olayın ardından yaptığı açıklamada neredeyse çalışanı olan gazeteciyi haksız çıkaracak ifadeler kullanmıştı. Arda, referandumda “evet” dediği için hedef seçilmiş, linç edilmeye kalkışılmıştı. Altaylı diyor ki, Yıldırım Demirören’e referandumla ilgili ilk aklı Rıdvan Dilmen verdi. Olup bitenin referandumla hiç alakası yok.
Peki, bu kavganın sebebi ne? İddialara göre Arda ve bir kısım futbolcuyu yönlendiren Rıdvan Dilmen. Dilmen’in ortağı da TV patronu Acun Ilıcalı. Futbol ayağında Emre Belözoğlu var. Arda ve arkadaşlarını Yıldırım Demirören ve Fatih Terim’e karşı kışkırtan ekip bu. Bu kamplaşmayı içeriden takip eden Altaylı’nın ifadesiyle Futbol Federasyonu 7 kocalı Hürmüz. İçinde bakanlar var, milletvekilleri var, güç odakları var, bu işten nemalanmak isteyenler var, bu işe siyaset bulaştırmak isteyenler var… Şöyle gerisi; “Orada 40 tane denge var. (Başakşehir Başkanı) Göksel Gümüşdağ mı daha yukarıda, Yıldırım Demirören mi? Medya içerisinde de güç odakları var. Yayıncı kuruluşu var, yayınlamayıcı kuruluş var. Milli Takım yayıncısı olan kuruluşun sahibi var, futbolcular var, yorumcular var, bin tane yer var. Ama bütün bunların göbeğinde de biliyoruz ki Rıdvan Dilmen var…”
Tevekkeli değil Arda krizi patlayınca Rıdvan Dilmen ekrana fırlayıp Arda’nın avukatlığını yapmaya çalışmıştı. İddialara göre ekibin amacı Fatih Terim’i yollayıp, Rıdvan Dilmen’e daha yakın olan bir teknik direktörü göreve getirmek. Rıdvan neden böyle bir şey yapmak istiyor? Belli ki Rıdvan’ın ipleri de daha tepe de, külliye civarında. Yani Rıdvan sadece bir vasal. Toplumda yeni derebeylikleri oluşmuş durumda. Örneğin Kadir Topbaş o derebeylerinden biri. Fatih Terim de öyle. Diş geçirmek zor bu insanlara. O gücü Arda ve arkadaşlarını kullanarak kırmaya çalışıyorlar.
***
Fatih Terim’in çırağı. Galatasaray’a yükseldi. Oradan Atlatico Madrid’e ve ardından Barcelona. Arda’nın bu hızlı yükselişte elbette ayaktopundaki yeteneğinin payı var. Ancak Atlatico’da biraz, Barcelona’da az buçuk oynadı. Sonra Bayrampaşalılık damarı ağır bastı. Mankenlerle nişanlanıp boşanmalar, sonu belirsiz demeçler… Rıdvan’ı arkalayıp referandum videosu hazırlamalar. Haklı olarak toplumun bir kısmının nefretini kazanmakta gecikmedi. Uçakta bir gazeteciye ağır küfürler etmesi de bu tabloyla uyumlu. “Megalomaniden pas alıp narsizme gol atan cüreti cehalet kaynaklı bir futbol fenomeni”nden söz ediyoruz.
Bu olaylar olunca basın Arda’nın Barcelona’da da hiçbir arkadaşının kalmadığını, herkesin onu gitmesini istediğini keşfetti. İkiyüzlülük sırf Arda’ya özgü değil ki. AKP müdahalesinin futbolu getirdiği yeri bir gazeteci şöyle özetledi: “Metin Oktaylardan, uçakta mafyacılık oynayan kaptanlara kadar düştük…”
Uçakta ana avrat, din iman dümdüz etmişti Arda. Sonra ne yaptı biliyor musunuz? Umreye gitti. Tuhaf, yardıma muhtaç kadınları camiye atıp tecavüz eden müezzin de olay sorulduğunda, “yorum yapmayacağım umreye gidiyorum” demişti. Belli ki toplumun bir kısmının vakıf olduğu bir şifre bu. O umredeyken İspanya’da kumarda kaybettiği büyük paralar konuşuluyordu. Yeni Türkiye’nin yeni sporcu karakteri bu. Haberi hazırladığımız sıralarda eski topçu Tanju Çolak ve aktif topçu Ozan Tufan gözaltına alındı. Suçlamalar çek senet mafyası ile ilişkilerden vergi kaçırmaya kadar çeşitleniyor. Üstelik bazılarının bu konudaki sabıkaları da oldukça kabarık.
Şike yasasının ardından futbolda kopan fırtına çoktun unutuldu. Ne şike var, ne yolsuzluk. En azından Arda Turan vakası elde patlayıncaya kadar böyle gösteriliyordu. Şimdi anlaşıldı ki, şike artık futbolun kendisi. AKP dokunduğu her şeyi çürüterek ilerlemeye devam ediyor özetle. Enkaz kaldırma faaliyetleri belli ki çok uzun sürecek…
***
TKP yıllarca önce Emreli seçim kampanyası yapmıştı. Mottosu şuydu: Emre bize oy verme… Görüldüğü gibi arada ayaktopu ayakyoluna gitti. Diyecek yeni bir şey yok. Arda sen de bize oy verme!