Yılmaz Vural: ‘Ben o seks ilahlarındanım’

Türk futbolunun en renkli kişilerinden biri olan Yılmaz Vural, tiyatrocu Behzat Uygur Posta gazetesinde bir röportaj gerçekleştirdi ve son günlerde çok konuşulan fotograf ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

İşte Yılmaz Vural’ın Behzat Uygur’a verdiği eğlenceli röportaj…

Türkiye’nin en popüler teknik direktörü desem yalan olmaz. 33 yılda, 27 farklı takıma antrenörlük yapmış. Gönüllerin antrenörü Yılmaz Vural diyor ki: Ben işkolik adamım. Evlilik yıldönümünü unutabilirim. Önce iş, sonra aile gelir. İyi bir baba da olamadım.

‘El alışkanlığından’ başlayalım abi. Model Cansu Taşkın ile fotoğrafınızdan bahsediyorum. Tanıyor musun kendisini?

Tanıyorum, Metin Özülkü’nün yeğeni. Bir gün Çeşme’de plajda annesiyleydi, “Abi fotoğraf çektirelim” dedi. Çektirdik, başıma iş aldım. Ertesi gün gazetelerde boy boy fotoğraflar çıktı. Bir keresinde de aynı programa çıkmıştık. Bu son fotoğraf üçüncü görüşüm oluyor. Ödül gecesiydi, herkes fotoğraf çektiriyordu benimle, o da çektirdi. Fotoğraftan sonra bize de çektiriyor!

Elin nerede olduğu çok tartışıldı…

Boy uzun. Uzun olunca o bölgeye denk geldi. Dikkat edersen yanlış anlaşılmasın diye elim kapalı. Bir de açık olsa yandık. (Gülüyoruz)

Çok başına geliyor mu böyle şeyler Yılmaz Abi?

Geliyor ya. Aradım Cansu’yu sonra, “Niye bunu yapıyorsun, sen bizim kızımızsın” dedim. “Yok valla abi ben onu düşünmedim, herkes koyuyor, ben de koydum” dedi. Bu konu kapansın artık. Millete iş lazımdı.

Yenge olgunlukla karşıladı mı?

Yanımdaydı zaten.

Seni çok seviyorlar abi…

Türkiye’nin neresine gitsem sevgiyle karşılanıyorum. Neredeyse her ilde birer ikişer kez antrenörlük yaptım. Bu beni çok mutlu ediyor.

Senden daha kariyerli bir hoca daha yok değil mi?

Dünya rekoru. 33 yıl, 27 farklı takım. Bir meslekte 33 yıl zirvede olmak kolay değil.

‘İnadım İnat’ diye bir kitap yazmışsın. Neler anlatıyor?

Açık açık futbolla ilgili yaşadıklarımı anlattım. Ama avukatlar, “Hocam yapma” dediler, 300 sayfasını çıkarttılar. (Gülüyoruz)

300 sayfa iki kitap daha demek…

“Her bahsettiğin kişiyle mahkemelik oluruz” dediler. O yüzden kitapta sadece işin futbolsuz tarafı kaldı. Şaka şaka, futbolsuz olur mu?

Yılmaz Vural: ‘Ben o seks ilahlarındanım’

BEN O SEKS İLAHLARINDANIM

En seksi erkekler listesine girmişsin…

Senden sonra mı?

Ben daha o listeye giremedim abi. Sen kendini seksi buluyor musun?

Yok be. Her erkek kendini seks ilahı falan zannediyor. Halbuki hareket hep aynı. Ben de o seks ilahlarından biri gibi görüyorum kendimi, erkeğiz biz de. (Gülüyoruz)

Seksi erkek olmak başka bir şey ama…

Yaş 64 birader. Tanrı bir dönem insanlara “Aslanlar gibi ol” diyor. Sonra, “Bana geliyorsun dikkat et” diyor.

Kemal Sunal’ın ‘Gurbetçi Şaban’ filminde oynamışsın. O yıllara dönelim…

Almanya’da üniversitedeyken haber geldi, “Kartal Tibet, Memduh Ün ve Kemal Sunal film çekecekler, yardım istiyorlar” dediler. Oynadık kısacık bir şey. Üç sene sonra da antrenör oldum, Türkiye’ye geldim. Yıllar geçti iki oyuncum “Abi seni televizyonda gördük, sinema filminde oynuyorsun” dediler, “O ben değilim” dedim. 3-5 sene sakladım.

Niye abi?

Saçma ama sanki doğru bir şey yapmamışım gibi geldi. Gençlere hep tavsiye ediyorum, “Önemli hedefleriniz varsa hatasız gidin oralara, yoksa lap diye çıkarırlar karşınıza” diyorum.

Şimdi olsa yapmaz mısın?

İyi ki yapmışım, sonra zaten koptu olay alıştık.

Nasıl bir karakteri oynamak istersin? Gay karakteri oynar mısın?

Sınır var mı sanatta? Yoktur, becerebildikten sonra neden olmasın.

Saha kenarında yaşadıklarında tiyatral bir durum seziyorum abi. Yeşilçam’da oynamışlıktan mı geliyor bu?

Yaşamda hangi mesleği seçerseniz seçin, tiyatral boyutunda başarınız yoksa mümkün değil başarılı olmanız. İnsanla iş yapıyorsanız tiyatral boyutu öğrenmeniz lazım. İç dünyasını hareketlendirmek yalın davranmaktan geçmiyor. Ne söylediğiniz önemli değil nasıl söylediğiniz önemli.

O vücut dilinle ikna ediyorsun sende sahada futbolcuları…

Günümüz insanı artık öyle vatan millet sakarya edebiyatıyla ikna olmuyor. Çünkü her şey maddeleşti. Bu maddeleşmiş dünyaya duyguyu katınca bir şeyler oluyor. Geçen gün Fikret Orman’la konuştum. “Hocam bazı oyuncular var sırf para” dedi. Bazı oyuncular var duyguyu sokuyor işin içine. Onlar daha başarılı dedi. Belki Beşiktaş’ın başarısında bu yatıyordur.

SİLAH NEREDEYSE POPOMDA PATLAYACAKTI

TOKAT DEĞİL TEŞEBBÜS

Bildiğimiz birkaç hikaye var. Çocuk gol kaçırdı küfrettin, gol attı sarılıp öptün…

Eee, kaçırınca küfrü hak ediyor, atınca da sarılmayı. (Gülüyoruz)

Biz sahneye çıkmadan önce oyuna hazırlanıyoruz. Sahaya çıkarken de öyle mi, yoksa doğaçlama mı yapıyorsun?

1987’de antrenörlüğe başladım. O zaman nasılsam hâlâ oyum, kendi doğallığımla oluyor her şey.

Futbolcu tokatlama hikayesine gelelim.

Tokatlama değil, teşebbüs o…

Ne teşebbüsü abi, bayağı tokatlamışsın.

Sevinci nasıl dışa vuruyorsanız, şiddeti de vuruyorsunuz. “Lüzumsuz yere sarı, kırmızı kart görene dalarım” diyorum baştan. “Delikanlısınız, canlı yayında gücünüze gider siz de bana vurursunuz hep beraber rezil oluruz,” diyorum. Sonra kendimi izleyince kızıyorum tabii.

Peki yönetici tokatladın mı hiç abi?

Karşılıklı silah çekmişliğimiz oldu. Emniyet müdürümüz çocuklaşmayın deyip silahları aldı. Filmlerdeki gibi barıştıktan sonra belime koydum silahı. Ankara’ya, eve döndüm. Silahın horuzu batmış kalçama. Bir baktım horoz yukarıda duruyor. Aşağı indireyim derken Çankaya’nın ortasında patladı silah. Arkamda patlasaydı popomdan kendimi vurmuş olacaktım. O günden beri almıyorum elime.

MAÇ KAYBETTİĞİMDE SİNİRDEN AĞLARIM

Saha dışında sinirli misindir?

Hayır, dünyanın en sakin insanıyım. İnsanların iki karakteri olmalı, biri iş diğeri özel hayatı için. Özel hayatımdaki sempatikliği iş hayatımda nasıl yapayım. Çünkü ben kuralların uygulayıcısıyım. Kural uygulayanlar sempatik değildir.

Futbolcunu uygunsuz yakaladığın oldu mu abi?

Çoook. Anlatayım bir tane. Gaziantepspor’da antrenörüm. Antalya’da kamptayız. “Takımdan bazıları kaçtı” dediler. Üç kişi kumarhaneye gitmiş. Gittim, içeri girdim, babalar oturmuş, ben de arkalarına oturdum. Farkında değiller. Bir döndüler gördüler beni. Masaya tekme attım, üçüne kafa göz daldım. Deparla kaçtılar, valla 100 kiloyum, yetiştim dövmeye devam ettim. Topladım bavulları, “Ben size antrenörlük yapmam, dönüyorum” dedim. Yolda çevirip özür dilediler, affettim. Ben futbolcularımı hatalarıyla severim.

Maç kaybettiğinde ağlar mısın?

Sinirden ağlarım.

Futbolcuların yanında ağlar mısın mesela?

Ağlarım. Lider, ekibin karşısında ağlayınca çok güçlü bir profil çizmiyor. Gençlik döneminde ağlayamıyordum. Bıraktım sonra, güldüğün gibi ağlamayı da bileceksin bu hayatta.

Fenerbahçe’yi bana verseler hemen şampiyon yaparım demiştin…

Tabii yaparım. Yapılmayacak ne var ki? Fenerbahçe’yi çalıştırmak Göztepe’yi çalıştırmaktan daha mı zor? Gelsin o zaman Fenerbahçe’yi çalıştıran kardeşim Göztepe’yi şampiyon yapsın bana. Takımın küçüğü büyüğü olmaz. Önemli olan o takımı hedefine ulaştırmak. Mütevaziliğin sırası değil futbolla ilgili iki üniversite bitirdim.

Çapkın bir adam mısın abi?

Yoo, ne çapkını.

Yoo deyişinden belli…

Daha beterim diyeceğim. (Gülüyoruz)

Çapkının daha beteri oluyor mu?

Her erkek yapıyor ya. Yaşıyoruz işte birader, doğrusu sadakattir.

İYİ EVLİLİĞİN FORMÜLÜ MANTIKTIR

İŞKOLİK BİR ADAMIM ÖNCE İŞ, SONRA AİLE

İyi evliliğin formülü nedir?

Mantıktır. Duygusal olan her şey bitiyor. Duygular o kadar değişken ki. Bazen kendimi tanıyamıyorum. İnsan tehlikeli bir varlık, işine geldiği gibi davranır. İki insan birbirini değiştirmeye çalışmamalı. Hep ben, hep ben olmaz. Sonra Sen yaparsan ben de yaparım olur. Özgürlüklere sınır koymak kaydıyla saygı göstermek şart. Biraz geç geliyorum, “Neredesin sen…” Tövbe Allah’ım, sen neredesin kardeşim?

Duygusal mısındır?

Ufacık şeylerden duygulanırım, gözümden yaş gelir.

Film seyrederken ağlar mısın?

Hem de delikanlılar gibi. Erkekler ağlamaz diye bir şey yok. İnsanın erkeği kadını olmaz.

Yenge hanıma sürprizler yapar mısın?

Bu konuda çok iddialı olduğumu söyleyemem. Ne yapayım kardeşim önemli günler bitmiyor ki…

Hiç mi yapmıyorsun?

O kadar da değil.

Ne yaptın mesela.

Çiçek vermişimdir.

Çok önemli bir maç var ve o gün yıldönümünüz…

Evlilik yıldönümünü unutmuş olabilirim. Ben işkolik bir adamım. Önce iş, sonra aile. Çok az gördüm diyebilirim çocuklarımı ve ailemi. İyi bir baba olamadım. Ama ilgisiz kalmam. Kendi üstüme başıma bir şey almayıp onların refahı ve geleceği için çabalarım. Fakat o klasik baba figürü olamadım.

Aranız nasıldır çocuklarla?

Çok iyi. Üç oğlumla birlikte yatarım. Emre 31, Can 28 ve Yılmaz 7 yaşlarındalar ama hâlâ bebek gibiler benim gözümde. Bana en kızdıkları şey… Büyük olan ikisi futbol oynamak istiyordu. Tek bir maçlarını bile izlemedim. Almanya’ya sık gidemiyordum. Gittiğimde başka işlerle uğraşıyordum. Sonra bıraktılar topu. Büyüklere yapamadığım şeyleri ufaklıkla gidermeye çalışıyorum. Bu bir günah çıkarma olsa gerek.

Boş zamanlarında ne yaparsın abi?

Sinema evimin dibinde, bütün hafta vizyonda ne varsa gideriz. Ama isimlerini hiç bilmem, giriyorum içeri seyrediyorum. Bir de ‘Game Of Thrones’ (‘Taht Oyunları’) izliyorum, bitmedi namussuz. Müthiş bir dizi.

MİLLİ TAKIM’A GELİRSEM HALKIN BASKISIYLA OLUR

FUTBOL YALNIZCA SPOR DEĞİL, SOSYAL BİR OLAY

Milli Takım’da seni görmeyi çok istiyoruz. Ne olacak bu iş hocam?

Her teknik direktör gibi benim de dileğim bu hatta ara sıra el koymayı düşündüğüm oluyor. Milli Takım’a gelirsem sanırım halkın baskısıyla olacak çünkü çok istiyorlar. (Gülüyoruz)

Gelirsen ve başarısız olursa abi?

Benim hatamla Milli Takım’a bir şey olmaz. Bu kadar iddialı söylüyorum. Ülke futbolunun eksikliklerinin ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bunları düzeltmek adına bir yetki verilirse çok kısa zamanda bu yarışta bizde oluruz.

Düzgün yönetici yetiştiremiyor muyuz biz?

Saha, üretimin olduğu yer. İlk etapta herkes antrenör ve futbolcuyu suçlar. Ama o antrenörün bu oyunu idare edebilecek eğitimi var mı? O futbolcuların eğitimi var mı? Kimse bunu tartışmaz. Onları eğiten sistemi tartışmak lazım. Bunları eğiten ben değilim, sistem. Her şeyde olduğu gibi yenilenmeye ihtiyacımız var.

Başarısız görülen futbolcu ve antrenör gidiyor ama o yönetici kalıyor orada…

Avrupalı meslektaşlarımız Türklerden iyi bilir gibi bir imaj var. Dolayısıyla Avrupa’nın en iyisi kimse onu Türkiye’ye getirelim diyorlar. Hep böyle düşünüldüğü halde işler hiç iyi gitmedi. Halbuki Türkiye’yi uluslararası boyutta başarılı kılanlar Türk hocalar. Her ülke kendi insanına öncelik tanımak zorunda. Oyuncunla ilişki kurmak çok önemli, yabancı hoca dili bilmiyor. Yalnızca dili değil o ülkeye dair her şeyi bilmek zorunda. Futbol çok detaylı iş yalnızca spor değil, sosyal bir olay.

FUTBOLCULAR SINIF FARKINDAN DEPRESYONA GİRİYOR

Evet hocam şu ara hep yabancı sayısı tartışılıyor…

Tartışılması gereken konu bu değil. Potansiyeli yüksek bir ülkeyiz. Bu kadar gencin arasında bu yarış için oyuncu yetiştiremiyoruz. Yetiştirsek yabancı almaya gerek kalır mı? Türkiye’nin en büyük sorunu eğitim.

Futbolcularımız eğitimsiz mi Yılmaz abi?

Onları eğitimsiz bırakan biziz. Okulla futbol arasında tercih yapmak zorunda kalıyorlar. Futbolu seçince çok ciddi rakamlar kazanıyor o yüzden okulu bırakıyor. Öyle bir sistem bulmalıyız ki eğitim ile spor beraber gidebilmeli.

Mutlu mu peki futbolcular?

Önemli sorunlarla karşı karşıya kalıyorlar. Bu işi yapan bizler işçi sınıfın çocuklarıyız bu oyun bu sınıfın oyunu. Dolayısıyla para ve şöhret bize sınıflar atlatıyor, o sınıfın insanı olmak hiç kolay değil. Dolayısıyla maddi manevi farklı sorunlar yaşamak zorunda kalıyorlar. Benim için futbolcular dünyanın en iyi insanlarıdır. En büyük üzüntüm futbolu bıraktıktan sonra bir kenara atılıp çabuk unutuluyor olmaları.

Önceki İçerikKan Bağış Ligi’nde Fenerbahçe- Galatasaray rekabeti yaşanıyor…
Sonraki İçerikRıdvan Dilmen’den ilginç benzetme: Recep Tayyip Erdoğan parkasız Deniz Gezmiş’tir

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz