Spor basınının usta ismi Remzi Yılmaz, Süper’de ilk yarıyı futbolmedya.com için değerlendirdi:
ÖZBEK O SARI ÖKÜZÜ VERMEYECEKTİ!
İlhan Cavcav sezonunun ilk yarısı sona erdi.. İlk yarı tam da sezona adı verilen Cavcav’ın şanına yakışır şekilde geçti. Nasıl mı?
Hangi yaştan, kime sorarsanız sorun ‘sizce sporda 2017 yılının en önemli olayı nedir?’ diye, sanırım verecekleri cevapların ilki A Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim’in akrabalarıyla birlikte Bodrum’dan Alaçatı’ya gelip, TFF Yönetim Kurulu yedek üyesi Selahattin Aydoğdu’nun mekanına yaptığı nezaket (!) ziyareti, ikincisi ise 2013-2014 yılında elemanlıktan sıkılıp etkili eleman olmak için bırakıp gittiği Galatasaray’a yani yuvasına geri dönmesi olacaktır. Hatta o dönem, Ünal Aysal’ın kendisini Galatasaray’ın başına getirirken söylediği ‘Söz konusu Galatasaray’sa gerisi teferruattır’ sözünde küçük bir değişiklik yapıp, ‘Söz konusu milli takımsa gerisi teferruattır’ diyerek geçmişti A Milli Takım’ın başına.
Bence de 2017’nin ilk iki olayı Terim’in mekan ziyareti ve Galatasaray’a dönmesidir.
1983 yılında o dönemin en büyük gazetelerinden biri Günaydın’da başladığım meslek hayatımda, sporda birçok ilginç olaya şahit oldum. Tek oyla değişen başkanlıklar, tribünden kol işareti yapan kulüp başkanları, kendi takımının futbolcusunu döven taraftarlar, gol atınca tribündeki spor yazarlarına kol hareketi yapan milli takım kaptanları, gazeteciyi evinden aldıran, uçakta gazeteci döven futbolcular, kendi takım arkadaşını odaya kilitleyip hastanelik eden ancak buna rağmen hiçbir ceza verilmeyen futbolcular… Bunlar bir çırpıda sayabileceklerim, ancak notları karıştırsam, bir bu kadar daha bulabileceğim etik dışı olaylar olduğunu söyleyebilirim. Ancak bunların hiçbiri, Fatih Terim’in yuvasına bu defaki dönüşü kadar beni şaşırtmamıştı.
Nasıl şaşırmayayım ki? Biz Galatasaray’ı Mekteb-i Sultani değerlerinin hakim olduğu, Türkiye’nin en aydın kesiminin yönettiği kulüp sanırdık. Hatta bununla övünen Galatasaraylı dostlarımızı da haklı bulurduk. Diğer kulüp başkanlarının çoğu ya müteahhit ya da ticaret erbabı, hatta bazıları mafya babası iken, Sarı-Kırmızılı kulübün başkanları genellikle aristokrat kesimden, fular takan, birkaç dil bilen isimlerden olurdu. Gel gelelim, zamanla her alanda olduğu gibi zaten en alt seviyede seyreden futbolumuzda da değer yargıları değişti. Türkiye’nin en çok kupa alan ama bulunduğu mevkiye yakışmayacak vukuatları aldığı kupalardan bile fazla olan bir isim, o özenilen, aristokrat kesimin yönettiği Galatasaray’ın başına geçti. Hem de bu defa TFF’ye açtığı tazminat davasının etkilenmemesi için yuvam dediği kulübünü de alet ederek. Bakın Galatasaray’ın KAP’a konuyla ilgili yaptığı ilk bildirime ve sonradan yapılan düzeltmeye.. TFF’nin avukatları bunu yutacak ve mahkemede kullanmayacak kadar saf değillerdir herhalde. Ama dedim ya 34 yıllık meslek hayatımda gerek sporda gerekse normal hayatta o kadar çok şey gördüm ve yaşadım ki, artık o bile şaşırtmaz beni.
NAİF BİRİ CANAVAR KESİLEBİLİR
Galatasaraylıların bu değişimi sevinçle karşılamalarını anlayabilirim.. Çünkü tribün kültürü (ki buna ‘toplum psikolojisi’ gibi çeşitli isimler takıyor bilenler) ile normal hayat aynı olmayabiliyor. Normalde son derece naif biri o tribünde canavar kesilebiliyor… Ama yukarıda sözünü ettiğim okumuşların kulübü Galatasaray’ı yönetenlerin bunu nasıl kabul ettiklerini anlamam mümkün değil. Koltuk sevdası bu negatif değişimi açıklamak için yeterli değil bence.. Öyle olsaydı daha önce bazı değerlere ters düşen yöneticileri başarılı olma ihtimaline rağmen o koltuktan uzaklaştırırlar mıydı?
Bu arada Tudor’un Galatasaray’dan ayrılışıyla ilgili röportajını okudum, adama hak vermemek elde değil. Beyefendi bazı şeylerin farkında ama yapabileceği bir şey yok. Başkan Dursun Özbek kendisine kararı tebliğ ederken, ‘Burası Türkiye, burada böyle şeyler olabiliyor’ demiş. Belki Tudor Türkiye’de kaldığı kısa dönemde anlayamamış olabilir.. Burada başkanı devirmek için taraftar, teknik direktör göndermek için futbolcular kullanılır. Bazen ikisi için de taraftar devreye sokulur. Biz kulübe çağ atlatan efsane başkanların taraftar baskısıyla istifa ettirildiğini, sonrasında da o başkanın sözlerini kullanarak dürüstlükten bahsedildiğine bile şahit olduk. Sözün kısası, Özbek haksız sayılmaz. Ne yapsın adam, baktı ki koltuk tehlikede şimdilik hikayede olduğu gibi ‘sarı öküzü feda ederek’ zaman kazandı. Sonrasını hep birlikte göreceğiz ama bir gün onun da, ‘zamanında sarı öküzü vermeyecektik’ diyeceği gün gibi aşikar.