Hürriyet gazetesinin eski çalışanlarından Cemil Özyıldırım, Fikret Ercan’ın kalp krizi geçirdiğini yazdı. Bab-ı Ali anılarını sık sık paylaşan Özyıldırım, ‘Arap Fikret’in ağzından Hürriyet’in Araplarını yazdı.

Hürriyet’in ‘’ARAPLARI’’

Hürriyet gazetesinde bir zamanlar isimlerini başına ‘’Arap’’ sözcüğü eklenerek çağrılan, bir ’Araplar Topluluğu’’vardı. Bu Araplardan kimi gazeteyi yönetir, kimi sayfayı çizer, kimi kurşun harflerle yazıyı dizer, kimi de baskıyı yapardı. O nedenle ‘’Arap’’lar, gazetenin vazgeçilmez sevimli insanlarıydı. Tenlerinin rengi nedeni ile ‘’Arap’’ takısı ile anılan bu insanlardan çoğunu, ebediyete yolcu ettik. Allah rahmet eylesin. Gazetenin son Arap’ı ‘’Arap Fikret’’ ise, çoğunluğu yazı işlerinde olmak üzere, 50 seneyi aşkın Hürriyet’te görev yaptı. Onun diğerlerinden bir farkı ise, adının kısaltılarak ‘’Fiko’’ya çevrilmesiydi. ‘’Fiko’’ aşağı, ‘’Fiko’’yukarı, yani iki takılıydı ‘’Arap Fikret’’. Geçen hafta ondan kötü bir haber aldık. Bizim yüreğimiz ağzımıza gelirken, kalp krizi teşhisi ile getirildiği hastanede yüreğine stent takıldığını öğrendik. ‘’Arap Fikret’’e geçmiş olsun deyip sağlıklar dilerken, o Hürriyet’in Araplarını şöyle anlattı:

‘’Hürriyet’te bir Arap nesli olduğu doğrudur. Arapların sonuncusu da benim. Son Mohikan gibi. Eskiden bir yayın yönetmeni Ferhan Devekuşuoğlu vardı. Ona Arap Ferhan derlerdi. Arap Samim vardı (Samim Var) benim gazeteye girdiğim sıralarda. Bir de baş mürettip vardı, Arap Ferit Usta. Sonra baskı şefi vardı, Arap Sadık Usta. Sonra bir de yazı işleri müdürü Arap Turgut vardı ki, benim hocalarımdandır. (Turgut Dinsel). En son Arap da benim. Patronumuz
Aydın Doğan gazeteyi aldıktan sonra bir gece yemeğe davet etmişti.‘‘Seni Fikret Ercan diye tanıştırdıklarında çıkaramadım, sonradan öğrendim ki Arap Fikret senmişsin ” dedi.

Hürriyet’te Erol Simavi döneminden başlayarak, Aydın Doğan dönemine uzanan çizgide en uzun çalışan, hem yöneticilik, hem de sayfa sekreterliği yapan Arap Fikret’i yakalamışken, kendi anlatımı ile meslek 50 yıllık meslek profilini çıkarmasını istedik:

‘‘Üç dört yıl yatarım, sonra ayrılırım” diye girdim bu mesleğe. Sonradan baktım ki 50 yıl olmuş. Yani ben bu meslekte müebbet hapise çarptırılmış bulunuyorum. Bu cezanın affı da yok. Büyük bir gazetenin yazı işleri müdürü olmak demek, stres demek, yorgunluk demek, bıkkınlık demek. Bu gazetecinin kaderidir. Ben bütün bu kadere şiddetle direndim ve bunun için özel tedbirler aldım. Çünkü gazeteciliğin kaderinin kalpten gitmek olduğu düşünülür ama, ben kalpten gitmeyi bekleyemeyecektim. Bu kaderi değiştirmek zorundaydım. 20 yaşında başlamışım mesleğe. Sanki matbaayı icat eden Gutenberg’ten beri gazetecilik yapıyormuşum gibi hissediyordum kendimi. Çünkü kurşun döneminden bilgisayar dönemine kadar gazeteciliğin bütün aşamalarını adım-adım yaşadım. Ben bu mesleğe başladığımda, kurşun buharları içinde, tipo denilen çok ilkel bir baskı teknolojisiyle çalışıyorduk. Kurşun kalıplar alınır, kurşun buharları içinde baskı yapılırdı. Hatta çalışanlar zehirlenmesinler diye yoğurt dağıtılırdı.. Batı’nın iki asra sığdırdığı teknolojik aşamayı, biz ancak otuz yılda yaşamıştık.

Bana gelince, ilk başlarda günde iki paket sigara içiyordum. Sağlıksızdım, spor da yapmıyordum. Bir gün gazete ile yaşamaya yeni bir sayfa açtım. Küt diye sigarayı bıraktım. Spora döndüm. Bilinçli beslenmenin nasıl olması gerektiğini öğrendim. Bunun sonucunda da hayata, yaşamaya dair bize çok az şeyler öğrettiklerini anladım. Daha önce öğrenseydim, bütün bunları 50 yaşlarında keşfetmeme gerek kalmazdı. Bir şey daha anladım. O da gazeteciliğin rütbesi olmadığı idi. Bunu da prensip edindim. Eğer, rütbe için gazetecilik yapmak isteyenler varsa, korkunç yanılır. Künyedeki sıralamaya rütbe gözetilerek surat asılması yanlıştır. Çünkü siz istediğiniz kadar gazeteciliğin zirvesinde olun, o gün başarılı bir fotoğrafçı, başarılı bir yazar, başarılı bir muhabir günün kahramanı olur. Çünkü gazetecilik bir yaşam mesleğidir. Gazetecilik yaratıcılık işidir. Gazeteci her gün yeniden yaratmak zorundadır. Ertesi gün yeni bir şey yaratmak çabası vardır. Çünkü yarattığınız şey, bir gün sonra ölüme mahkumdur. Yani bir gün önce yarattığınızla yaşayamazsınız, o geçmişte kalıyor. Eğer gazeteci olarak yeni bir şeyler ortaya koyamıyorsanız, istediğiniz kadar rütbeleriniz olsun, hiç önemli değil. Önce şunu söyleyeyim. Batıda yapılan araştırmalarda ”Neden gazete alıyorsunuz” sorusuna okuyucular ”Eğlenmek, hoş vakit geçirmek için” cevabını veriyorlar. Tabii kimse strese kapılmak, ya da üzülmek için gazete almaz. Ama bunun tam tersi, gazeteci bu stresi gün boyu yaşar. Bence bu stres ve üzüntüden biraz olsun uzaklaşmanın yolu, gazetenin gülerek yapılmasıdır’’.

Önceki İçerikTSYD’den çocuk istismarına sert tepki: Daha fazla sessiz kalmayalım…
Sonraki İçerikŞenol Güneş, gazeteci ile tartıştı: Bu tipler toplumu böyle yönlendiriyorlar!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz