Hürriyet’in genel yayın yönetmeni Çetin Emeç vurulalı 28 yıl oldu. O dönem Hürriyet’te çalışan ve eşi Bilge Emeç’ten saldırı haberini alınca olay yerine giden ilk gazetecilerden biri olan Burak Ersemiz, yaşadıklarını kaleme aldı:
“Vurdular vurdular Çetin’imi vurdular”
Tarih 7 Mart 1990, gece nöbetinden yeni çıkmışım. Sabahın erken saatleri. O dönemki istihbarat şefimiz Şevket Okant ‘a gece olan olaylarla ilgili bilgi veriyorum. Gecenin en önemli olayı, kar maskeli ve otomatik silahlı dört kişinin Levent karakolunun tam dibinde bir avukatın aracını gasp etmeleri. Gece boyunca tüm İstanbul polisi böyle bir gasp olayının ardından bir SUİKAST ya da büyük bir soygun girişimi olacağını tahmin ettiği için teyakkuza geçmiş ancak araç bulunamamıştı. Bu işin mutlaka gündüzde takip edilmesi gerektiğini Şevket ağabeye söylerken, Cağaloğlu Hürriyet binasının ikinci katında ki istihbarat servisinin iki direkt telefonundan birisi olan 522 40 50 numaralı telefon çalmaya başladı. Telefonu koşarak açtım. Karşımda bir kadın “vurdular, vurdular Çetin’imi vurdular” diye acı ile haykırıyordu. Ben kadına “efendim Çetin Emeç’mi ? Bilge Hanım sizmisiniz ? ” diye sordum.
Çünkü arandığımız telefon servisin özel istihbarat telefonuydu ve vatandaşta yoktu numarası.
Aldığım cevap “Benim Bilge ‘ vurdular gözlerimin önünde vurdular” dedikten sonra “Çetin Bey iyimi siz iyimisiniz” dedim “Evin önünde arabada vurdular” cevabını alınca hemen Şevket Ağabeye bağırdım akabinde telefona baksada karşıda kimse yoktu. Şevket Okant Hayrettin Karateke ve ben ulaştırmadan Gürol Ünlü abiyle birlikte 15 dakika içinde Cağaloğlu’ndan Suadiye’de Çetin Bey’in evine vardık. Hayrettin Karateke Ağabey (bir ağabeyim daha vardı inanın hatırlamıyorum yazarsa düzeltirim) ben hemen Çetin Emeç’in Suikaste uğradığı Ford aracın fotoğraflarını çekmeye başladık. Çetin Emeç arka koltuğa oturduğu anda Bilge Hanım her sabah olduğu gibi camdan bakarak onu uğurlıyormuş ve tam o sırada kar maskeli dört kişi araç hareket etmeden önce arka koltuğu çapraz ateşe alarak suikastı gerçekleştirmiş. (Bu ifademe Sn. Mehveş Emeç’ten uyarı geldi. Bende büyük bir anısal hata yaptığımı utanarak anladım. Lütfen Mehveş Emeç’in konuyla ilgili yorumunu ve olayın gerçeğini okuyun. Kendilerinden özür diliyorum… Burak Bey, sizin yazınızı da maalesef eleştirmek durumundayım. Şöyle ki: Çok önemli bir bilgiyi maalesef yanlış aktarıyorsunuz. Annem o sabah pencerede falan değildi, hiçbir zaman da olmazdı. Onlar hep babam evden çıkma hazırlıklarını yaparken vedalaşırlar, olası akşam programlarını konuşup gözden geçirirlerdi. Annem eğer o sırada pencerede olanları birebir görmüş olsaydı zaten akıl sağlığını kaybetmişti. Siz kolayca yazıyorsunuz ama bir düşünün hele… Zaten bu kadarına bile görmeden, sadece duyarak tanık olmak yetti de arttı bile, hepimize, geçen 28 yıla rağmen acımız dinmiyor bizim.)
Çetin Emeç’in 7 mermi yarası aldığı koltuğunda kanlı bir Hürriyet gazetesi duruyordu ve Çetin Bey’in terörü anlattığı “Manzara” başlıklı yazısının sayfası açıktı ve manzara adlı yazıya Çetin Bey’in kanı akmıştı. Bilge Hanım ve komşuların ifadesine göre saldırganlar önce Çetin Bey’e ateş etmişler bu sırada abimiz şöförü Sinan Ercan arabadan inerek koşarak sahile doğru kaçmaya çalışmış ancak arkasından ateş ederek çok sayıda kurşunla da onu katletmişlerdi. Olay yerindeki fotoğrafları çektikten sonra suikast sırasında kullanılan aracın şimdiki Bostancı Karakolu’nun yanında tren hattının kestiği çıkmaz sokakta eski Trafik Denetleme Şube’sinin yanında bulunduğu anonsunu duydum polis telsizinden. Hemen SUİKAST aracının yanına gittim.
O dönem olay yeri inceleme ekipleri olmadığı için sıradan polisler gayri nizami bir şekilde araç içinde arama yapıyordu. Kar maskeleri ve eldivenler vardı araçta. Gece Levent Karakolu’nun yanından bir avukattan gasp edilen araçtı bu araç. Gece boyunca tüm İstanbul emniyeti telsiz merkezi sık sık anonslarda ” özellikle bir suikastte ya da soygunda kullanılabilir ivedilikle takibi ” demesine rağmen o zaman tek köprüsü ve arabalı vapuru olan İstanbul’da bu araç Anadolu yakasına geçmiş ve Çetin Emeç suikastine karışmıştı. Burada ki çalışmamı tamamladıktan sonra Göztepe SSK hastanesine gittim. Çetin Emeç’in o günkü köşe yazısının başlığı olan “manzara” burada da korkunçtu. Hastane morgunun soğuk bir odasında Çetin Emeç ve Sinan Ercan cansız bedenleriyle yatıyorlardı.
Olay o vakitler İslami Haraket adlı bir sözde örgüte mal edildi. Ancak hepimiz bu örgütün olmadığını biliyoruz. Aklıma şu geliyor o gün SUİKAST aracında bulunan kar maskeleri ve eldivenler bugünkü teknoloji ile yeniden incelense kar maskelerinde ki saç kıları kaldı ise ki mutlaka kalmıştır. 2018 teknolojisi ile kriminal laboratuvarda analizleri yeniden yapılsa, dna bankasındaki arşivle karşılaştırıldığında sanırım çok farklı bir sonuç ortaya çıkabilir. Uğur Mumcu cinayetini açıklamaya giderken öldürüldüğüne inandığım Gaffar Okkan bir konuşmasında “oğlum önce Mumcu cinayetini çözeceğim sonra sırasıyla Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok ve diğerleri” demişti.
Fetö Terör Örgütü’nü soruşturan savcıların “eğer çalınmadıysa adli emanetten” bu kar maskelerini bularak yeniden DNA incelemesine göndermelerinin ve o dönem yakalanıp ağır ceza verilen sözde katillerin yeniden ifadelerinin alınmasının hayalini kuruyorum. Saygılarımla. Burak Ersemiz – Gazeteci 07.03.2018 Almatı”