Eski hakem olan spor yazarı Murat Fevzi Tanırlı, Türk futboluna İngiliz modelini önerdi. İşte Tanırlı’nın Hürriyet’in Spor Arena e-dergisinde çıkan yazısı:
4 BÜYÜKLERİN GÜCÜ ADINA!
Dünya üzerindeki her sektörde kalite ve performans faktörleri çok net çizgilerle kendilerini gösteriyor. Günümüz teknolojisinin geldiği nokta ile insan yaratıcılığının birleşmesi inanılmaz sonuçlar ortaya çıkarabiliyor. Futbol dünyasına son 4-5 senelik süreçte yoğun şekilde giren teknoloji kapsamında enteresan uygulamalar gördük. Dronların idman sahalarına girişinden, Atletico Madrid yardımcı antrenörü Muno Burgos’un maç oynanırken yedek kulübesinde Google Glass ile “gözünün önüne” gelen verileri Diego Simeone’ye aktarmasına, Video Yardımcı Hakem (VAR) kavramına, gol çizgisi teknolojisine ve futbol istatistik analizlerine kadar uzanan büyük bir çizgi.
Futbol dünyasının her yeni gelişmedeki ana tartışması ise “gelenekçiler” ile “yenilikçiler” olarak iki sınıf arasında yaşanmaya başladı. Doğallığının korunması mı, yoksa her kritik pozisyonda teknoloji müdahalesiyle “hatasızlığa” yolculuk mu? Yeşil zemin üzerindeki büyüleyici oyunun kural koyucusu Uluslararası Futbol Birliği Kurulu (IFAB), son 4-5 sene öncesine kadar federasyonlardan oyun kuralları ile ilgili gelen talepler doğrultusunda “yorum farklılıkları” çerçevesinde düzenlemeler getirir, yeni sezon başlangıcından itibaren ise değişen kuralların hakemler tarafından farklı farklı yorumlarını tartışıp dururduk. Şimdi başka boyuttayız.
***
Türk hakemliğine eğitim ve analitik çalışmalar kapsamında değerli katkıları olan ve bir dönem de MHK Başkanlığı yapan Oğuz Sarvan hocamın en önemli düsturlarından biri “önleyici hakemlik”konusuydu. Henüz C Klasman hakemiyken Denizli Atatürk Stadı’nda 3.Lig’de zirvedeki iki takımın final niteliğindeki 90 dakikasını çok başarıyla yönetmiş olmama rağmen, maçtaki toplam 4 sarı kartın 2’sinin “önleyici hakemlik” kapsamında cebimden çıkmayacağını izahı “oyunun yorumu ve maç kontrolü” açısından önemli mesajlar içeriyordu. Hatta daha çarpıcı örnekle ifade etmek gerekirse, Cem Papila’nın 5 kırmızı kartla bitirdiği BJK-Samsun maçındaki kartların veya aklınıza gelebilecek çok kartlı maçların 90 dakikalık tüm görüntüsünü düşünmeden, pozisyon pozisyon bakıldığında “kartların hatalı” olduğunu kaç kişi söyleyebilir? Maçın sadece kart gösterilen pozisyonuna bakarak yanlış ya da doğru diye nitelendirmek sağlıklı değildir. Maçın 90 dakikasının bir planı, hikayesi, senaryosu vardır. Bu bütün içerisinde “tepe” kameradan bakıp yorumlamak gerekir. Amma velakin, işte o bol sarıların ve kırmızıların “çıkmayacağı” noktaya maçı taşımaktır asıl maharet! Burada da elbette yetenekli, kaliteli ve bilgili hakem kavramı devreye giriyor. Oyunun gidişatını iyi okuyan, adrenalin seviyesini dengede tutabilen, kontrolü her daim muhafaza eden, oyuncularla diyalogu başarıyla yapan, izleyenlere de duruşuyla, futbolu yönetme becerisiyle keyif ve güven veren hakem profili “ideal” beklenti. İşte bu meziyetlerin büyük çoğunluğuna sahip hakemler, sahada olabileceklere karşı sezgi melekesiyle başarı çıtasını yukarılara taşımaktadırlar. Bu sezgi, bazen bir takımın sahada 10 kişi kalmasını engeller, bazen maçın adrenalini istenmeyen noktaya taşıyacak ikili didişmeyi mükemmel bir diyalogla sona erdirir, bazen de yedek kulübelerini tatlı ve anlamlı bir bakışla kontrolüne alır.
***
Sözü futbolun mabedine, bu oyunun açık ara “1” numaralı keyfi Premier Lig’e getiriyorum. Son 2 sezonda pek çok üst düzey Avrupa ülkesinde teknoloji maksimum seviyeye çıkartılıp hakem hataları minimize edilme gayretindeyken, onlar ise sıradışı çözümler üzerinde araştırmalar yapıyordu. Çalışmanın ana teması çok netti:
– Oyunun güzelliğini daha da artırmak için kurallar kapsamında önleyici metotu devreye sokmak,
– Oyunun kimliğine saygıyı unutturmamaya çalışmak,
– Oyunun ruhunu korumak ve bozmaya yelteneni cezalandırmak!
***
Yeri geldiğinde bir çırpıda telaffuz edebildiği “marka değerini korumak” cümlesinin mahiyetinden bihaber olan yurdumun futbol sektöründeki pek çok bireyi gibi değil; tam aksine tek kelimeyle köküne sirayet edecek radikal yaklaşım cesareti gösteren bir FUTBOL SEVGİSİ ve SAYGISI!
Teknolojiye karşılar mı? Asla değiller! Hatta gol çizgisi teknolojisini ilk uygulayanlar onlar. Üzerine bu sezon kupa maçlarında VAR hakemi testlerine de başladılar. Ama gelenekçi zihniyet yaklaşımıyla dikkat çektikleri anafikir, oyunun doğasına saygının da yok olmasını engellemek! Bu oyunun gerçek güzelliğini bozacak her türlü harekete karşı tribünden yedek kulübesine, sahadaki oyuncusuna kadar sert yaptırımlara sahipler. Her ne kadar dünya futbol tarihinin en hazin olaylarından biri olsa da, 1989 Hillsborough faciası sonrasındaki vizyonlarıyla ne mutlu ki bizlere bugünleri yaşatıyorlar.
***
İNGİLİZLER NE YAPIYOR PEKİ?
Ortalama bir insan zekasının bile düşünebileceği çok basit bir çözümü uyguluyorlar. Ne uğruna? “Etik, samimiyet, marka değeri, adalet, keyif, seyir zevki, işine saygı” uğruna! Eski bir teknik direktör, eski bir futbolcu ve eski bir üst düzey hakemden oluşan ve haftanın özellikle aldatmaya yönelik hareketlerini değerlendirdikleri üç kişilik bir kurulları var. Hatta bir nevi “etik kurul” denilebilir. Bu konuyu gündeme aldıktan sonra takımların teknik adamlarıyla görüştüler, geçen sezon “aldatmaya yönelik hareketler” başta olmak üzere pozisyon analizleri yaptılar. Hatta bir bakıma 2011’den bu yana başarıyla uygulandığını gördükleri İskoçya’dan da cesaret aldılar. 1 yıldır gündemlerinde olan bu konuyu 2017/18 sezonu başında faaliyete geçirdiler.
***
Bu kuruldaki “3’lüler” tarafsızlık karinesi kapsamında her hafta değişiyor ve federasyon tarafından belirlenen 14 kişiden oluşan bir havuzdan seçiliyorlar. Daha enteresanı, seçilen kişiler, o haftaki 3’lü grupta kendileri dışında kimler olduğunu dahi bilmiyorlar. Ligde haftanın maçları tamamlandıktan 1 gün sonra, her biri ayrı ayrı lokasyonlarda olacak şekilde maçları inceliyorlar. Hakemi aldatmaya yönelik hareket yapıp bunu başaranları (–bu sayede haksız penaltı elde edenleri, bu sayede rakibine haksız kart göstertenleri vb.–), hakemlerin göremediği bölgelerde futbolun her türlü güzelliğine centilmenlik dışı hareket edenleri gözünün yaşına bakmadan “oy birliği” şartıyla en az 2 maç cezalandırıyorlar.
***
Tabii ki birkaç gün önce oyuncunun hakemi aldatarak takımına kazandırdığı penaltıyla atılan golü iptal edemiyorlar belki ama, rakibinin bu centilmenlik dışı aldatması nedeniyle bir de oyuncu atıldıysa veya sarı kart gördüyse, bu kurul sayesinde en azından kart cezasından kurtuluyorlar. Kısacası aslında bu 3’lu kurulun her üyesi tek kişilik bağımsız futbol mahkemesi! 3 farklı kategoriden insanla bu kurulu oluşturma amaçları da öyle güzel ki! Oyuncunun niyetini ve ruhunu algılayıp değerlendirebilecek bir eski futbolcu ile teknik adam ve tarafsız bakış açısı ve yönetme gözüyle hakem penceresi! Daha da güzeli, bu kurul Premier Lig, Teknik Direktörler Derneği ve Profesyonel Futbolcular Derneği tarafından da şiddetle destekleniyor.
***
Menajerler arasında bu yaklaşıma olumsuz tepkiyi, şu anda Cenk Tosun’un teknik direktörü olan Sam Allardyce vermiş sadece. “Teknolojiyi getirin, maç günü ekrana bakalım, 10 dakika içinde hemen günahkarı belirleyelim. Sonra tekrar devam edelim. Bu tamamen saçmalık. Burada görevlendirilecek insanlara da para ödeme zırvalığını durdurun” şeklinde konuşmuş. İngiltere Futbol Federasyonu Başkanı Greg Clarke’ın cümleleri ise her şeyi çok daha güzel özetliyor: “Bu çok önemli bir andır. Reformların temelinde futbolun çıkarları vardır. İngiliz futbolunun tümüne fayda sağlayacaktır. Başlangıçta işbirliğine dayalı bir süreçti ve hepimiz futbolun iyiliği için bir araya geldik. Tüm paydaşların yardım, teşvik ve tavsiyeleri için minnettarım.”
***
İLK KURBAN TANIDIK İSİM…
Bu sezon uygulamaya geçen yeni kuralın ilk “şanssız talihlisi” Oumar Niasse oldu. Spor Toto Süper Lig’den tanıdığımız oyuncu, Everton formasıyla Crystal Palace karşısında hakemi aldatarak haksız bir penaltı kazandı ama hemen maçın ertesinde 2 maçlık cezayı da bu kurul vasıtasıyla federasyondan almış oldu.
***
Bu yeni kuraldan ikinci nasiplenen oyuncu ise West Ham’lı Lanzini oldu. Stoke deplasmanında skor 0-0 iken kendisini atarak hakem Graham Scott’ı aldattı ve penaltıyı kazandırdı. 1-0 öne geçen West Ham, maçın gidişatının da değişmesiyle Stoke önünde 2 gol daha bularak zor deplasmanı kolaya çevirdi. Ancak 3’lü kurulun kararıyla federasyon Lanzini’yi affetmedi ve 2 maç ceza verdi. Kupada Arsenal ve ligdeki Newcastle maçlarında oynayamadı.
***
Lanzini pozisyonu için West Ham menajeri David Moyes, “hakem o kadar yakındı ki o mesafeden aldatmayı çözerdi, aynı fikirde değilim” eleştirisi yaparken, Tottenham menajeri Pochettino ise bu kararları tartışmanın anlamsız olduğunu, artık kuralın uygulanmaya başladığını belirterek konuya müdahil oldu ki zaten pozisyonun bariz bir aldatma olduğu da aşikardı.
***
3’lü kurulun önüne gidip de “oy birliği” çıkmayan ve bu nedenle ceza almayan oyuncular da oldu elbette. Manchester City’nin ilk devrede Etihad’da oynadığı Burnley maçında Bernardo Silva ile kazandığı penaltı pozisyonu için oy birliği çıkmadı. Çünkü Burnley menajeri Sean Dyche dahil olmak üzere herkes kaleci Nick Pope’ın teması olduğunu ancak oyuncunun abartılı attığını belirttiler. Hatta Dyche, çocuğunun bile oyun oynarken bu kadarcık temasla böyle yukarıya uçarcasına düşmeyeceğini de ekledi. Nihayetinde kalecinin müdahalesi olduğundan penaltı kabul gördü. Arsenal-West Brom maçında da Alexis Sanchez’in pozisyonu benzer tartışmalara sebep oldu.
***
SÜPER LİGIMİZE BÖYLE GÜZEL BİR YÖNTEM GELEBİLİR Mİ?
Bu soruya cevap vermek için önce zihniyet devrimi gerekecek. Gerçekten üzüm yemek istiyor muyuz yoksa her zamanki kısır döngüde neredeyse ölmek üzere olan bağcıyı ısrarla dövmeye devam mı edeceğiz? Yani mevcut duruma “Yeter artık!” diyecek bir otoritemiz bir gün olabilir mi? 21 yıldır Premier Lig’de görev yapan Arsene Wenger’i 2 hafta üst üste seviyeli şekilde de olsa hakemi sık eleştirdi diye 3 maç tribüne gönderebilecek yürek bizde de peydahlanabilecek mi?
***
Federasyon seçimi sırasında ve sonrasında MHK’sından Tahkim’ine tüm kurulların oluşma aşaması “öncelikle 4 büyüklerin ya da nüfuzu olan kulüplerin işaret ettiği en az 1’er kişi sokulabilmesi” şartnamesinden(!) geçiyor. Medyaeye kıyamaz çünkü kimseye. Velhasıl “eski” kategorisine teknik adam sokmanın en kolay olduğu ülkelerden birinde yaşıyoruz. Havuza üye şansı gani. Hali hazırda Şubat ayına gelene kadar 18 kulüpten 9’u teknik adam değiştirdi bile.
***
İngiltere’de bu 3 kişilik kurul aslında hali hazırda zirvede olan futbollarının marka değerini daha da öteye taşımayı, oyunun fair-play seviyesini yükseltmeyi, hakeme saygıyı artırmayı, dünyanın en keyifli ligini daha da güzelleştirip çirkinlikleri bitirme yönünde atılan, teknolojiden bağımsız insani bir adım.
Farkındayım, yurdum adına benzeri nasıl olabilir diye yazdıklarım kulağa hoş gelen bir film senaryosundan ibaret gibi aslında. Bu senaryoma, bir gün İngiltere’deki gibi bizde de sahip çıkan olur ve TFF’yi otorite olarak güçlendirir mi, bilinmez. Hatta birileri “Türkiye’de çekerim ben bu senaryoyu” deyip, TFF’ye sahneyi özgürce kullanma imkanı sağlar mı, o da bilinmez.
Bilinen tek gerçek, bu filmin başrolünü sadece ve sadece 1983 – 1985 yıllarının efsane çizgi film karakteri HE-MAN’in oynayabileceği! Ama bu kez kılıcını “gölgelerin gücü adına” değil, “4 büyüklerin gücü adına” diyerek çekmeli!
ya yansıyanlardan ya da bizzat her MHK oluşumunda aldığım bilgilerle sabittir. Bu durum Türkiye şartlarında doğal da karşılanabilir çünkü on yıllardır böyle oldu. Kulüp açısından o üyeden öncelikli beklenti sezon içinde yeri geldiğinde camiasının hakkını araması, savunması. Çünkü oradaki varlığının sebebi kulübünün isteği ve etkisi.
***
Dolayısıyla Türk futbolunun ve TFF’nin en büyük problemi, içerideki kurullarda etkisini hiçbir şartta azaltmak istemeyen başta 4 büyüklere sahip olması. Gücü olduğunu hisseden her takımı bu listeye ekleyebilirsiniz. Yeri geldiğinde bu kulüpler kendilerine verilmesi muhtemel cezayı düşürme faaliyetinde bulunabilecek, lobisini yapabilecek, kulübünün hakem isyanında dışarıya sızmasa bile içeride tepkisini koyabilecek. En son Caner Erkin, Volkan Demirel ve Emre Belözoğlu’nun “ettiği küfür/ceza sayısı” kıyaslamaları bu kapsamda ciddi tartışmalar yaratmadı mı? Son yıllarda Barış Şimşek dışında FIFA’ya gönderebildiği veya hakem camiasına yeni yüz olarak kazandırabildiği genç bir isim olmadığı halde her MHK döneminde Trabzon’dan üye olması bile “MHK’nın DNA’sındaki önemli kromozom” değil mi?
***
Hatta daha beteri, Kuddusi Müftüoğlu MHK’sındaki Trabzon üyesi Hikmet Öksüzoğlu örneği gibi, Trabzonspor-Gaziantepspor maçından önce “formalite başarı dilekleri” için hakem odasına gidip Çağatay Şahan ve ekibine bol şans dileyecek ama maç sonunda gece yarısı 03:30’a kadar Avni Aker’de mahsur kalan hakemlerinin yanına bile uğramadan Trabzon’daki evinin sıcak koltuklarına sıvışabilecek. Bu hazin olaylar yaşandı ne yazık ki.
***
Bu ahval ve şerait içindeyken bilek güreşini her daim sürdürmek isteyen futbolumuzun devleri karşısında Premier Lig’deki gibi bir kurul nasıl ve kimlerden oluşabilir?
Eski hakemler, eski teknik adamlar ve eski futbolcular kimler olabilir?
Havuza Süper Lig eski hakemlerinden Erman Toroğlu, Ahmet Çakar, Sabri Çelik, Serdar Çakır, Mustafa Çulcu, Muhittin Boşat, Serdar Tatlı, Kamil Abitoğlu, İsmet Arzuman, Ali Aydın, Deniz Çoban gibi isimleri atabiliriz elbette.
Mazisinde 4 büyüklerden herhangi biriyle sorun yaşamayan, “tukaka” ilan edilmeyen var mı?
Sanmam, yoktur.
İngiltere gibi her hafta görev alacak 3 ismin gizli kalmasını veya söz gelmemesini sağlayabilir misiniz?
Hayır.
Bu isimlere veya bir kısmına 4 büyüklerden itiraz gelir mi?
Kesinlikle, şüphesiz, mutlaka, %100.
***
Hakemi aldatma pozisyonlarında hem futboldan hem hakemlikten gelen Erman Toroğlu ve Muhittin Boşat’ın iyi bir seçim olabileceğini düşünenler olabilir. Ahmet Çakar kimseyi “tın”lamaz, cesurca kararlar alabilir, ama çok uçlarda davranıyor diyen çıkabilir. Her daim belli bir çizgide olan ve ekran önünde çok yıpranmayan Mustafa Çulcu istenebilir. Kamil Abitoğlu herkesin sevgilisi, Serdar Tatlı güven sembolü denebilir. Belki de çok daha genç isimler önerilebilir.
***
Peki ya eski futbolcu havuzu?
Son yıllarda çok önemli iyileşme görülse de kariyerinin önemli bölümünde hakemi aldatmaya yönelik hareketleriyle çok eleştiri alan Burak Yılmaz emekli olduğunda ideal seçim olur. Çünkü aldatma eylemindeki oyuncuyu gözünden ve hareketinden en hızlı o anlar.
Bu noktada eski futbolcu havuzu açısından 4 büyüklerde oynamayanlar üzerinden oluşturmak sağlıklı başlangıç için ideal olur. Belki de eski sezonlardan görüntüler incelenmeli ve bu sayede “ayağına darbe gelmediği halde 4 takla atan futbolcular” ya da “yüzüne bir el değmediği halde 2 dakika süreyle gözlerini kapatıp yere çöken” aldatma erbabları evlerinden çağrılarak bu kurul için gerçekten çözüm üretme anlamında cazip seçenekler olabilir.
***
Ve en kolay adım: Eski teknik adam seçimi…
Kulüp çalıştırdığı dönemlerde çok başarılı olamasa da Önder Özen futbol yorumculuğu ve analiz yeteneği anlamında kamuoyu takdiri gören isimlerden. 27. takımına giden Yılmaz Vural uygun isimlerden ancak babacan ve samimi tavrını, pozisyonları degerlendirirken objektif olma adına kenarda bırakmalı.