Spor basınının önemli isimlerinden Remzi Yılmaz, Fenerbahçe’de yaşanan tarihi seçimi ve değişimi kaleme aldı:
Kadıköy’de güneş doğdu…
Türkiye bir spor kulübünün eşi benzerine az rastlanacak genel kuruluna şahit oldu. Hem sosyal medyadan hem TV ekranlarından her anını izledik, gördük.
Bendeniz yaşım gereği, Fenerbahçe’nin birçok genel kurulunu gördüm. Divan Kurulu Başkanı Vefa Küçük’ün Aziz Yıldırım’a bir oyla kaybettiği seçimi, ondan önceki genel kurulları, Semih Bayülkenleri gördüm, kongre öncesi düzenlenen yemeklere katıldım. Fenerbahçe kongrelerinde her başkan adayı seçilebilmek için para, ünlü teknik direktör ve yıldız futbolcu vaat eder, bu vaatler seçimi kazanmasında etkili olurdu. Benim gördüğüm dönemler içinde ilk kez bir aday vaatsiz, sadece ve sadece ismi ile aday oldu. Ancak bunda soyadının Koç olması mı yoksa Aziz Yıldırım’ın yanlışları mı etkili oldu derseniz, kazanmasında kişiliği, duruşu, güven verişi, fark atmasında ise Aziz Yıldırım’ın yanlışları etkili oldu derim.
Fenerbahçe gibi bir kulübün başkanlık koltuğunda 20 yıl gibi bir süre oturmak kolay bir iş değil. Aziz Yıldırım bu yüzden efsanedir. Kabul, ama onun döneminde Fenerbahçe’yi gerek yönetici, gerek teknik direktör, gerek futbolcu, hatta ve hatta kulüpte çalışan biri olarak hizmet verdikten sonra bile hiç kimse hak ettiği şekilde ayrılmadı. Kamuoyu bunlardan bazılarını isimleri nedeniyle biliyor ve hala zikrediyor ama birçoğunu bilmiyor. Örneğin Alex, Atilla Kıyat, Sadettin Saran. Liste uzun. Sadece bunlar mı? Spor medyasında ben de dahil olmak üzere onun yüzünden işinden olan birçok isim var.. Ama konumuz bu değil.. Konumuz vefa.. Hani şu kendisi için sadece İstanbul’da bir semt adı olan, ama 20 yıl sonunda omuzlarda terk emesi gereken, kapısında bekçi olurum dediği ve kendi inşa ettiği o muhteşem mabedi adetakaçar gibi terk etmek zorunda kalması ne acı değil mi?
Ümit Özat, bir TV programında Fenerbahçe’nin son maçlarda mucize mukabilinde kaybettiği 3 şampiyonluk kendisine sorulduğunda ‘ilahi adalet’ diye yorumlamıştı. Belli ki kendisinin de içinde bir yara kalmış. Zaten Fenerbahçe’den yara almadan ayrılan kim vardı ki? Acaba Aziz Yıldırım da omuzlarda terk edeceği stattan kaçar gibi uzaklaşırken, ne rakip ne de dost ayırımı yapmadan Fenerbahçe de dahil olmak üzere zarar verdiği insanların, kurumların ahı tuttu diye düşünmüş müdür?
Aziz Yıldırım, kazandığı tüm kongrelerde üyelere yaptığı ve yapacağı tesisleri örnek gösterdi. Neredeyse herkes bu tesisler nedeniyle sürekli onu övdüler. Ben ise bunu hiçbir zaman başarı olarak kabul etmedim. Çünkü Fenerbahçe Türkiye’ye malolmuş bir kulüptü ve Anadolu’nun en ücra köşesinde, köyünden dışarı bile hiç çıkmamış taraftarları vardı. O taraftarların övüneceği şeyler hiç görmediği, bilmediği tesisler değil, müzedeki kupalar, hatıralarında kalan, sevincine,coşkusuna katıldığı şampiyonluklar, ezeli rakiplerine karşı kazandığı zaferlerdir. Sonuç olarak Aziz Yıldırım kulübü tesis zengini yaptıkça, ezeli rakipleri şampiyonluklar kazanıyor, müzesini kupa ile dolduruyor, bu da bir zamanlar açık ara önde olduğu taraftar sayısında Galatasaray’ın gerisinde kalmasına, Beşiktaş’ın ise kendisine yaklaşmasına neden oluyordu. Çünkü taraftar için övünç kaynağı tesisler değil, şampiyonluk sayısı ve göğsünde taşıdığın ve ezeli rakibinden az olan yıldızlardı.
Artık öyle bir duruma gelmişti ki, ben dahil birçok kişi Fenerbahçe’nin Aziz Yıldırım’dan kurtarılması gerektiğine inanıyordu. Ancak o her defasında ‘son bir kez’ diyerek aday oluyor, bunca zaman içinde kurduğu sistemle karşısına çıkabilecek durumda olanları engellemenin bir yolunu buluyor, seçimi kazanıyordu. Bu şekilde kongreleri kazandıkça da, başarının sadece Genel Kurul kazanmak olduğunu sanmaya başladı. Bunda da etrafındaki, her dediğine ‘peki başkan’ diyen dalkavukları etkili oluyordu. Mesela FBTV’ye çıkıp başkanı savunmak için “Golü de başkan mı atacak” şeklinde talihsiz cümleler kuranlar en has adamlarıydı.
Ali Koç, gerek seçim sürecindeki çalışmaları, gerekse kongre ve sonrasındaki davranışlarıyla çok farklı bir portre çizdi. Ama, gerektiğinde efendiliğini bir kenara bırakıp Aziz Yıldırım’a anladığı dilden yanıt vermesini de bildi. Yıldırım’a ‘yeter artık’ diyenleri arkasına aldı ve fark attı. Seçildikten sonra zaferini birlikte kazandığı camia ile Aziz Yıldırım’ın ‘paralı köpekler’ diyerek küstürdüğü taraftarla birlikte kutladı. Onların kırılan gönüllerini aldı. Bunu yaparken de çocuklar gibi şendi. Bir yandan çok sevdiği kulübünü her geçen gün kendisiyle birlikte aşağı çeken birinden kurtarmanın sevinciniyaşıyor, bir yandan da üstlendiği sorumluluğun ağırlığını taşıyordu. Büyük-küçük, kadın-erkek herkes onda sevecek bir şey buldu. Kimi gözlerini, kimi yakışıklılığını, kimi gücünü övüyordu. Halbuki herkes onu kulübü o adamdan kurtardığı için seviyordu.
Ali Koç’un seçilmesi, sadece Fenerbahçe’yi değil, Türk Sporunu, özellikle de futbolumuzu olumlu yönde etkileyecek. Ezeli rakipler Galatasaray ve Beşiktaş resmi sitelerinden Ali Koç’u kutladılar. Sanırım bundan böyle bir takım şampiyon olduğunda ezeli rakiplerinin sitesinde tebrik mesajı görmek sürpriz olmayacak. Belki de Ali Koç sayesinde artık ezeli rakipler birbirini sahada da alkışlayacak.