umhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açıkladı.
“Meclis Başkanını seçinceye kadar, kimseye hükümet kurma görevi vermeyeceğim.”
Bu demektir ki, koalisyon kurmak için resmi görüşmeler en az bir hafta başlamayacak. O zaman en iyisi bu hafta siyaset konuşmamak..
Neden?.
Koalisyon uzlaşma demek.. Uzlaşmak için, sonra seni bağlayacak kesin laflar etmemek gerek. Oysa bizim siyasetçiler, karşılarında bir mikrofon, bir kamera gördüklerinde, akıllarındaki her şeyi döküyorlar. Hatta akıllarında olmayan, o an akıllarına geliverenleri de.. Ve gaza gelip öyle keskin konuşuyorlar ki, milletin zerre uzlaşma umudu kalmıyor.
İşin içine biz de yorumlarımızla girince ve de bu yorumları, genelde “Uzlaşma” değil de, kafamızda kim varsa ona göre yapınca, demokrasilerde çare nerdeyse tükenir oluyor..
Ne koalisyonu, ağzından çıkanın “Kanun” olduğu Fatih Sultan Mehmet, gazetelerin, radyoların, televizyonların, internetlerin bulunmadığı, iletişimin nerdeyse mümkün olmadığı devirlerde hem de ne demişti?.
“Aklımdan geçeni bir teli bilse, sakalımın tümünü keserim..”
“Biri, bugün kendisini lider sananlara Fatih’in niçin lider olduğunu anlatmalı” deyip, Meclis Başkanını seçene dek siyaset yazmama kararımı yürürlüğe koyuyorum..
Spor konuşalım o zaman..
Galatasaray konuşalım mesela..
Dördüncü yıldızı bir türlü sindiremeyen Fener tabanlı spor medyamız Galatasaray’ı karıştırmak için elinden geleni yapıyor.. Üç beş kendini bilmez, ya da “Çok iyi bilen karıştırıcılar” bir kaç tweet atmışlar. Bizimkilerin yarısı mal bulmuş mağribi gibi sarılmış, yarısı da sazan gibi atlamış..
Galatasaray taraftarı Sabri’ye verilen paraya itiraz ediyormuş..
Hadi ordan!.
Sabri’ye verilen para az bile.. Bugüne dek on para etmezlere, hiç bir işe yaramayanlara verilenlerle mukayese bile edilmez bir parayı, genç takımdan beri Galatasaraylı, kovulduğu halde gitmeyen, tesislere girmesi bile yasaklandığı halde, Galatasaraylı kalmakta direnen ve sonunda formayı kapıp, bu yılın şampiyonluğunda ve dördüncü yıldızda baş rolü oynayan Sabri’ye vermek alkışlanmalı.. O para, hatta iki sene daha oynaması için değil, bugüne dek yaptıklarına armağan olarak verilse haktı.. O zaman, bu durmuş kafalara dank ederdi belki..
“Galatasaray’a bu kadar bağlılık, bu kadar sadakat karşılıksız kalmaz, ey yeni yetmeler!.. Sabri’ye yaptığımız hepinize örnek olsun. Siz de Sabri olursanız, siz de ödüllendirilirsiniz” mesajı Galatasaray’ın yüz yıllık tarihine hem de nasıl yakışırdı!.
Yönetimi, Başkan Özbek ve Hoca Hamzaoğlu’nu yürekten kutluyorum..
Nokta..
Onun ötesinde kutlayacak bir şeyim yok. Çünkü transfer politikaları hala net değil. Eylem ve söylemleri baştan aşağı yanlış..
Galatasaray içindeki canlı bomba, takımı her maç her an 10 kişi bırakabilecek Melo’nun pasaportu çoktan verilmeliydi. Soyunma odasında Riera’yı döven, sahada Sabri’ye saldıran adamın o formayı giyme hakkı kaldı mı acaba?.
Niye Melo hala yönetimin ağzında sakız. Kes at. Gitsin, gidebildiği yere..
Transfer politikası için önce hedef gerek.. Hedef seneye gene şampiyon olmaksa, mevcut kadro, eksikler düşünülerek tamamlanır. O kadar.
Yok eğer hedef Şampiyonlar Ligi ise, o zaman, A’dan Z’ye bir büyük plan lazım..
Bu plan için de büyük hesaplar.. Satabildiğin kadar satacak, elde edilen gelire kulüp kasasından ekleyecek ve büyük transferler yapacaksın. Mevcudu tamirle Şampiyonlar Ligi yürümez..
Onlar daha Niasse gibi, adını bizden başka kimsenin bilmediği birini bile alamıyorlar.
Hamza Hamzaoğlu, görünüşe göre, takımı geçen yıl nasıl şampiyon yaptığını kendisi bile çözememiş. Çözemediğini son haftalarda göstermişti zaten.. Rakipler arka arkaya dört maç galibiyeti elleriyle hediye etmeselerdi, bugün transferi bir başka teknik direktör yönetiyor olurdu, üçüncü olup Şampiyonlar Ligi’den Avrupa Ligine düşen Galatasaray’ın başında..
Hamza’ya zafer yolunu takıma oynattığı hücum futbolu açtı.
Geldiği gün, o dökülen savunmayla maç kazanılamayacağını gördü ve “Yediğimizden fazla atacağız” dedi. Onun için oyun da kurdu.
Son yıllarda Türkiye’de ilk defa bir takım, kanat akınlarına dayalı bir oyun düzenine girdi. Sağda Sabri, önünde Bruma, solda Olcan, önünde Yasin rakip kanatları darmadağın etmeye başladılar. Galatasaray liderliğe yükselen hızlı bir tempoya girdi ve Hamza Hoca aniden değişti.
Yasin, Olcan, Bruma gözden düştüler. O müthiş hücum taktiğinden dönüldü. Savunma futbolu başladı. Rakip on net golü atamayınca, 1-0 kazanılan maçlar başarı sanıldı.
Fener ve Beşiktaş şampiyonluğu altın tepside sundular, Hamza Hoca bunu savunma futboluna bağlama gafletine düştü.
Öyle düştü ki, zafer yolunu açan futbolun en önemli adamları Bruma ve Olcan’ın satılabileceği açıklandı.
Kerhen tutulduğu belli Yasin’in yerine de adam arama başladı.
Bruma, Galatasaray’da topsuz oyunu en iyi oynayan adam. Sabri’li akınların yolunu topsuz dalışlarıyla o açtı. Çok iyi hücum pres yapıyor.
Geleceği pırıl pırıl, müthiş bir yetenek. Ama maç eksiği var. Çok ama çok oynaması gerek. Ama Hamza Hoca, Fener Medyasının bilinçli olarak göklere çıkardığı, topsuz oyunda sıfır, ayağına gelen 10 toptan sekizini kaptıran, kaptırdığı topun peşinden de gitmeyen Emre Çolak gibi bir yeteneksiz uğruna Bruma’yı yok etme eylemlerine girişti.
İki sene sonra Galatasaray’a Arda Turan gibi, milyonlar kazandıracak bir gelecek, Emre Çolak gibi, “Geçmiş” bile olamayan, bugün satışa çıksa, talibi olmayacak birinin arkasında kaldı.
Fener medyası hala “Emre” edebiyatı yapıyor ki, kalsın!..
Galatasaray’ın transfer politikasını Fenerli medya yönetiyor iyi mi?.
Bu ayıp, Dursun Özbek’e de, Hamza Hamzaoğlu’na da yeter!.

HINCAL ULUÇ-SABAH

Önceki İçerikÖmer Üründül’den Fenerbahçe’ye çok sert transfer eleştirisi: Kjaer, Kadlec’ten daha mı iyi?…
Sonraki İçerikİlhan Cavcav bombaladı: Dört Büyükler transferde akıldışı davranıyor… Dört başkandan, Dursun Özbek dışındakilerin ne iş yaptığını bilmiyorum…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz