Ligde fırtına gibi esen Sivasspor‘un başarısında Rıza Çalımbay’ın önemli payı var. Teknik direktörlükte ustalık dönemini yaşayan Rıza Çalımbay‘ı Bülent Tuncay, SporLig Dergisi için kaleme aldı:
Gençler pek bilmez, bizim çocukluğumuzda ünlü bir çocuk çizgi filmi vardı, Atom Karınca diye. Bu süper kahraman “Atom karınca geliyooo” diye bağırarak her yere yetişirdi. Bizim gençliğimizin Atom Karınca’sı da Rıza Çalımbay’dı. Bitip tükenmeyen enerjisi ile takımın en çok koşanı olur, her yere yetişirdi. O zamanlar koşu mesafeleri tutulmuyordu ama gözle görülür, elle tutulur bir gerçek vardı, genç Rıza herkesten yüzde 50 fazla koşardı, hatta iki katı mesafe koşup tur bindirdiği meslektaşları bile vardı.
Aslında onun hikayesi filmlere konu olacak kadar ilginç bir başarı öyküsüdür. Taş ocağındaki iş kazasında bir ayağından sakat kalan baba Bektaş Çalımbay’ın iş bulamayıp Sivas’tan İstanbul’a taşınması ile başlar hikaye. Dört çocuklu ailenin en büyüğüdür ve baba, aile bütçesine katkı sağlama zamanı geldiğini düşünmektedir. İlkokulu bitirir bitirmez Toto Karaca Tiyatrosu’nun temizlik görevlisi olan babasının yanına girer. Aile daha sonra Bebek’te bir apartmanda kapıcılık yapmaya başlar, Rıza da bakkala çırak verilir. Tüm gün apartmanların merdivenlerini birer ikişer çıkıp durmakta, kalan sürede de babasına yardıma gitmektedir.
Koşturmakla ve çalışmakla geçen bu dönemde Rıza’nın gönlünde bir ateş vardır; futbol. Beşiktaş’ın seçmelerine girer, kaleci olmak istemektedir ama elemeleri geçemez. Yılmaz, bir daha girer. Müthiş enerjisi, hırsı ve kararlılığı Serpil Hamdi Tüzün ile Adnan Dinçer’i sonunda pes ettirir, Beşiktaş altyapısına seçilir. Seçilir seçilmesine ama bu kez karşısında daha zorlu bir rakip vardır; babası. Kendisi de yıllarca futbolun peşinden koşan, 38 kişinin hayatını kaybettiği 1967’deki Kayserispor- Sivasspor maçına gitmekten o zaman 4 yaşında olan Rıza’nın “Beni de götür” diye paçasına yapışması nedeniyle vazgeçen ve olası bir ölümden dönen baba Bektaş Çalımbay için futbol artık geçer akçe değildir. Futbolda para yoktur ve aile bütçesine katkı sağlayacak iş gereklidir. Futbol diye tutturan oğlunu evden atar. Sokakta kalan Rıza’ya ustası Bakkal Hasan İnce sahip çıkar, “Al sana para. Bırak çocuğu. Hem futbol oynasın, hem bende çalışmaya devam etsin” diyerek babayı ikna eder.
Rıza Çalımbay genç takımın en yetenekli futbolcusu değildir.
Aslında fazla yetenekli de değildir ancak inanılmaz bir enerjisi ve pes etmeyen bir karakteri vardır. Çırakken ikişer üçer çıktığı merdivenlerin mevyelerini toplamaktadır sahada. 1980-81 sezonunda Beşiktaş A Takımının başında Dorde Miliç vardır. Miliç, “Ben doymuş, yatan futbolcu istemiyorum. Genç, koşan, yüreğiyle mücadele edecek oyunculara ihtiyacımvar” der ve 17 yaşındaki Rıza’nın başına talih kuşu konar. O sezon formayı sırtına geçiren Rıza Çalımbay’dan o formayı 1996’daki jübilesine kadar kimse alamaz.
Rıza, disiplini, çalışkanlığı ve efendiliği ile kaptanlığa yükselir. Metin, Ali, Feyyaz’lı dönemdir ve çoğu üniversiteli bu kadronun efsane kaptanıdır. İlkokul mezunudur ama herkesin saygı duyduğu, sözünü ikiletmediği biridir Rıza Çalımbay.
O döneme ait unutamadığım bir anım var. Foto muhabirliği yıllarımda Beşiktaş antrenmanlarına da giderdim. Tesisler Fulya’daydı. Şimdiki gibi medyaya ayrılan bölüm de yoktu, bizler de takımın birer parçasıydık, iç içeydik, sahanın içine girip fotoğraf çekerdik. Rıza Kaptan, dönemin teknik direktörü Gordon Milne’in yanına gitti ve ertesi gün kendisi için çok önemli olan bir hadise için izin istedi. Şimdi ayrıntısını hatırlamıyorum ama kulak kabarttığında haklı bir talep olduğunu düşünmüş ve “Tabii izin vermeli” demiştim. İngiliz hoca “Hayır” dedi, “Bir kaptan her zaman takımının başında olmalı” diyerek kesip attı.
Rıza Kaptan’ın yüzü Perşembe pazarına döndü. Yanımızdan geçerken “Hayatımda ilk kez bir antrenmana çıkmamak için izin istedim, hale bak” diye söyleniyordu. Rıza Kaptan asık yüzle de olsa ertesi gün antrenmandaydı. Jübilesini yapana kadar bir kez bile antrenman kaçırmadı, hasta olsa da, sakat olsa da tesislere geldi. Disiplinin ve çalışmanın vücut bulmuş haliydi Rıza Çalımbay.
Beşiktaş altyapısından yetişen, 16 yıl aralıksız A Takım forması giyerek tarihe geçen, siyah- beyazdan başka renk bilmeyen istikrar abidesi Çalımbay için teknik direktörlük başka bir dünyaydı. Önce İngiltere’ye gidip teknik direktörlük eğitimi aldı.
Ardından Daum’un yardımcısı olarak Beşiktaş’ta hizmete başladı. 2001’de Göztepe’ye attığı imzayla da kendi kanatları ile uçtu. Göztepe’yi Denizlispor, Ankaragücü, Ç. Rizespor izledi.
28 Ocak 2005’te hayatının merkezinde yer alan kulübe, Beşiktaş’a tek sorumlu olarak döndü. Bir Beşiktaş efsanesiydi ve hırpalanmış bir kadroyu almıştı. Kendi kurduğu kadro değildi, üstelik kendi de henüz büyük takımları çalıştıracak kadar hazır değildi fakat teklif Beşiktaş’tan gelmişti, hayır diyemezdi, diyemedi de. Bu dönemde akılda kalan, onu yaralayacağını sanan birkaç zibidinin Fenerbahçe- Beşiktaş derbisinde açtığı “Rıza Efendi iki ekmek bir süt” pankartıydı. Kendi bakkal çıraklığına ve babasının eski mesleğine yönelik alaycı slogan büyük olay oldu, sadece Beşiktaş değil tüm Türkiye ayağa kalktı. Sakin kalan tek isim Rıza Çalımbay’dı. Gençliğinde, Beşiktaş A Takımı futbolcusuyken bile yeri geldiğinde babasının yerine apartmanda servise çıkan, kapıda onu gören apartman sakinlerinin çocukları ile fotoğraf çektirip ‘iki ekmek bir sütü’ bırakacak kadar mütevazi olan Çalımbay için bu pankart yaralayacağı değil, olsa olsa gülünçtü.
Çalımbay, 2005-06sezonuna da Beşiktaş’ın başında başladı ama işler iyi gitmiyordu. Baktı olmuyor, taraftarla arası açılmaya başlıyor, istifasını bastı gitti, ne para ne pul hesabı yaptı, ‘tazminatımı alırım kenfime bakarım’ı kendine yakıştıramadı.
Rıza Hoca’nın talibi çoktu. Anadolu’yu gezmeye yeniden başladı. Ankaraspor, yeniden Ç. Rizespor derken o çok sevdiği istikrarı Eskişehirspor’da yakaladı. 2008-10 döneminde Es-Es’lerin başında 84 maça çıktı. Ardından yolu, doğduğu kente düştü. En uzun süreli çalışma ortamını da memleketinde buldu. 2010-13 yıllarında Sivasspor ile ligde tam 108 maça çıktı. Sonra yine kısa süreli çalışma dönemleri başladı. Ç. Rizespor’a 3. kez gitti, oradan Mersin İdman Yurdu’na geçti, 2015’te Kasımpaşa’nın başına geçerek yeniden İstanbul’a döndü. 2016’da Antalyaspor’da, 2017’de Trabzonspor’daydı. 2018’de bu kez adresi Konya’ydı. Bu sezonun başında da eski kulübü Sivasspor ile anlaştı. 18 yıllık teknik direktörlük hayatında bazıları iki, üç kez olmak üzere 13 farklı takım çalıştırdı.
Ve Çalımbay tüm deneyimi, bilgisi ile altın çağını Sivasspor’da yaşamaya ve yaşatmaya başladı. Sivasspor geçmişte şampiyonluk mücadelesi vermiş bir camia. Onlar, Trabzonspor ve Bursaspor’dan sonra lig şampiyonluğunu hayal edebilecek az sayıda kulüpten biri. Ve Çalımbay, Doğu’dan şampiyon çıkararak tarihe geçecek futbol tecrübesine sahip.
Rıza Çalımbay demek çalışma demek, disiplin demek, yani futbol demek. Hayatı o kadar futbolla dolu ki, Sivasspor’a ikinci kez imza attığı hafta, 34 yıllık eşi Leyla hanımdan boşandı. Leyla Çalımbay, “Futbol camiası çok zor bir camia. Eşim ve çocuklarımla hiçbir sıkıntı yaşamadım. Ama Rıza işini çok seviyor. Ne yaz tatili, ne gezmeler ne de kısa süren mutluluklarımız oldu. Eşim için varsa yoksa futbol. İşine inanılmaz âşık. Ben de onun daha fazla rahat etmesi için boşanma kararı aldım” diye açıklıyordu bu evliliğin sonlanma gerekçesini.
Rıza Çalımbay şimdi tek başına yine topun peşinde, Anadolu köşelerinde! Ve hedef bu kez büyük, Anadolu’dan, Anadolu’nun doğusundan bir şampiyon çıkarmak…