TSA Yazarı Remzi Yılmaz, Türk futbolunu yazdı:

FUTBOL TİYATROYA EVRİLMESİN!

Futbol zamana ve onun getirdiği gelişmelere paralel gelişen bir spor dalı değildi aslında. Hala, bir futbol topu bulan mahalle çocuklarının hemen 4 tane taşla birer kale kurup, topun sahibinin basit kurallarına göre oynadıkları ve efsane maçlara sahne olan, yoldan geçenlere varacağı yere gecikmeyi bile göze alıp izletecek kadar güzel ve heyecanlı bir oyun. Ama topun sahibi mızıkçılık yapmazsa.

1982 yılında İtalya dünya şampiyonu olduğunda, hemen hemen tüm büyük kulüpler ve futbol ülkelerinin milli takımları 3-5-2’ye döndüler. Sonra modanın kenar mahallelere kadar yayılması gibi 3-5-2 sistemi futbolun vazgeçilmezi oldu. 

Arada sistemler oyun içinde küçük değişiklikler gösterse de bir sonraki büyük turnuvaya, bir başka sistem moda olana kadar bu böyle devam etti. 

Bizim futbol konuşmacıları ve yorumcuları da oynanan futbolu, oynayanın kendilerini bile şaşırtacak tespit ve cümlelerle yorumlamaya başladılar. Patlayan forvet, pivot santrfor gibi icatlar çıkardılar. 

Spor TV’lerinin sayısı arttıkça, ekranlarda futbol yorumlayanların da sayısı arttı. Kahvede okey oynarken telefonla çağrılıp yayına çıkarılan eski futbolcular, futbolu unuttukları için kale dışında sadece 3 mevkii bulunan futbolu 4-5 mevki üzerinden yorumlamaya başladılar. Artık defans orta saha ve ileri uç yerine, sahadaki futbolcunun kendisinin bile bilmediği mevkiler eklendi. Yorumcular o kadar iler gittiler ki, kendi uydurdukları mevkide oynadığını düşündükleri oyuncuya onların düşündüğünü yapmıyor diye ‘duracağı yeri bilmiyor’ yakıştırmasını bile yaptılar.

Ama duyulan ses onların sesiydi. Futbolcular için artık 4-3-2-1, 4-1-4-1 gibi her dakika değişen duruşa göre yeni mevkiler bile belirlediler. Hatta matematikleri zayıf olduğu için sahada mücadele eden futbolcuların mevkilere göre dağılımını alt alta yazıp topladığınızda o takım bazen sahada 12 kişi olarak mücadele ediyor gibi görünüyordu.

Sonra ne oldu biliyor musunuz, futbolu böyle yorumlayanlardan kurtarmak ve hakemin keyfi kararlarıyla maçın sonucunu belirlemesine engel olmak için VAR ve Şahin Gözü gibi teknolojik gelişmeleri futbolun içine soktular.

Ancak bu da tam 3. senesinde, bizim söyleyecek söz bulamadığı için futbola mevki ekleyen yorumcularımız gibi hakemler de VAR’ı kendi keyfi kararlarına alet etmeyi öğrendiler. Örneğin Fenerbahçe-Konyaspor maçında hakem Ali Şansalan’ın Pelkas’ın harika golünü iptal etmesi gibi. 

Bir takımın bir golünü iptal etmek o takımın hızını kesmeye her zaman yetmeyebilir. Fakat o takım o gün gününde değilse, durum değişebilir. 

Nitekim Fenerbahçe-Konyaspor maçında da öyle oldu. Futbolcular zaten isteksiz, beceriksiz görünüyordu. Samatta, Guiza gibi yapılan tüm ortalarda topun düştüğü-düşebileceği yer yerine başka bir yerde bulunuyordu. Bir ara toptan kaçıyor olabilir mi diye düşünmeden edemedim. 

Pelkas, o sokakta top oynayan ve gelip geçenin varacağı yere geç kalmayı göze alarak izlemek isteyeceği bir futbolcu bana göre. Ben teknik direktör olsam, o çocuğu maç kaybetme pahasına sahada tutarım çünkü futbolun bu kadar çok sevilmesini bu tip oyuncular sağlıyor.

Genç teknik direktör Erol Bulut, Türk futbolunun geleceğini emanet edeceğimiz önemli 2-3 isimden biri. O da bu hataları yaparak kendini geliştirecek. Belki günün birinde onun sistemi moda olacak. Henüz onun bazı yanlış kararlarına bu gözle bakmaya devam edelim ve Konya maçına dönelim. 

Trabzonspor maçından sonra Antalyaspor maçını da oyuncu değişiklikleriyle kazanan ve kahraman ilan edilen Erol Bulut, Konyaspor maçını aynı tip kararları nedeniyle kaybedince, bazıları onun için darağacını hazırlamış olabilir. Ben onun hatalarından ders alacağı inancındayım. 

Yorumcuları dinliyorum, sanki 7 haftadır övdükleri bu takım değilmiş, maçları çeviren hoca Erol Bulut değilmiş gibi konuşuyorlar. Biri de demiyor ki ‘arkadaş, sen adamın nizami golünü vermezsen, sadece o takıma değil futbola zarar verirsin.’

Hakem kararlarını yorumlayanlar arasında benim ne düşündüğünü merak ettiğim isimlerden biri yayıncı kuruluşun eleştirmeni ve öğreticisi Deniz Çoban. Son dönemlerde cesurca sözcüklerle hatalı bulduğu hakem kararlarını dile getiriyordu. Seçtiği cümleler hakemi rencide etmeden kararının yanlış olduğunu anlatıyordu. Ama dün akşam öyle olmadı. Sanki hakemin kararını yanlış olduğunu söylemekten çekiniyordu. 

Konyaspor’un attığı iki gole diyecek sözümüz yok. Her ikisi de haftanın, ayın, yılın golüne aday olabilir. Ama Fenerbahçe’nin golü iptal edilmeseydi, Konyaspor o golleri yine de atabilir miydi, maçın sonucu nasıl olurdu bilinmez. Bilinen tek bir şey var, kurallar yine Fenerbahçe’ye karşı başka, diğer takımlara karşı başka uygulanmaya başladı. 

Futbolseverler futbolun tekrar tiyatroya döndüğüne inanmaya başlarlarsa, Ali Şansalan’ın kararının zararı sadece Fenerbahçe’ye değil, Türk futboluna olur. Bugün yayıncı kuruluş ile TFF ve Kulüpler Birliği arasında bir türlü çözüme kavuşturulamayan sorunların asıl başlangıç noktasının bu olduğu unutulmamalı.  

Önceki İçerikFenerbahçe’ye Kadıköy’de soğuk duş! Bülent Tuncay: Bu mağlubiyet yol kazası mı yoldan çıkmak mı?
Sonraki İçerikErdoğan Arıpınar’dan Gillette- Milliyet Yılın Spor Ödülleri Töreni’ne övgü dolu sözler: Bravo Namık Sevik’in gazetesine…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz