Spor basınının duayen ismi Ahmet Çakır, facebook sayfasında Türk medyası ve spor basınına yönelik peşpeşe yazılar kaleme aldı. Çakır son paylaşımında ise medyanın çöküşünü yazarken çözüm önerileri de getirdi:

Bu bir çöküş!

Efendim, mevzu çok daha derin ama uzatmak anlamsız. Gerekli olduğunda parça parça değinir, dertleşiriz. Derinlik şurada: Kimilerince 1831’e kadar götürülen (Bazılarınca ilk Türk gazetesi sayılan Takvim-i Vekayi’nin kuruluşu) fakat böyle bir başlangıç için 1860’da Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval’ı daha uygun bulunan, yaklaşık 160 yıllık basın tarihindeki çöküş dönemi bize (yani yaşadığımız şu zaman dilimine) denk geldi.
Sorun ve sıkıntılar sadece spor alanında değil ancak mazeretler birbirine yakın. Siyasi ve ekonomik baskılar sonucunda düpedüz basının çöktüğü bir dönem yaşıyoruz. Böyle bir ortamda spor medyasının parlak işler yapmasını beklemek yersiz. Gelgelelim, buradan yola çıkarak, ele geçirilmiş olan mazeret ve tembellik olanağı barbarca kullanılıyor. Yapılabilecek en basit işlere bile kulak verilmiyor.
Yaklaşık yarım yüzyıl önce Çetin Altan üstadımız da gazetelerin 1 milyon satması için nelerin gerekli olduğunun bir listesini yapmıştı. Oradan ilhamla biz günümüz spor medyasından bunun çok daha kolay olanını bekliyoruz. Birazcık çabayla yayınlara içerik kazandırılması, program çeşitlendirmesi ve bunlar gibi ilgi çekici bir yığın iş yapılabilir.
Hemen aklıma gelen birkaçını sıralayayım:
1- Spor kanallarında niçin çok uzun yıllardır bir yarışma programı yer almaz, inanmak zordur. Çünkü bunların en kolay yapılabileni bile ilgi çeker. Ekran başındaki insanlar kendi spor bilgilerini de sınama boyutunda işin içine girer.
2- Yıl boyunca her spor kanalında en çok yer alan haberler transferle ilgilidir. Zamanı olsun olmasın hep bundan sözedilir. Yazılıp söylenenlerin çok büyük bir bölümünün gerçeklerle ilgisi yoktur. Bu yüzden de hem kanala hem de genel olarak medyaya prestij kaybettirilir… Bunun yerine geçmişin büyük transfer olayları ile ilgili diziler yapılabilir. Bugün bir Refik Osman Top’un Beşiktaş’la birlikte Fenerbahçe, Galatasaray, Altınordu gibi takımlar arasında hemen her yıl gidip geldiğini kim bilir? Yurtdışında oynayan ilk Türk futbolcusundan Metin Oktay ve Kadri Aytaç’ın transferlerine, Can Bartu’nun 6,5 yıl İtalya’da oynamış olmasına, Beşiktaş’ta simge olmuş Recep Adanır’ın Galatasaray’a gelmesine, Cemil Turan’ın olaylı transferine, bir inek karşılığında transfer olan kaleciye kadar son derece ilgi çekici bir yığın olay vardır… Bu kadar da değil, Korkut Göze ağabeyimizin rahmetli olmasının ardından, yılın önemli transferlerinin tanıtımı işi ortadan kalktı. Bugün yeni alınan bazı oyuncuların kim olduğunu, nereden geldiğini, kariyerinin öteki ayrıntılarını o takımların taraftarları bile bilmiyor.
3- Futbol oyun kurallarını hakemler dışında çok az kişi biliyor. Spor yazarlarının yüzde 90’ının pek çok kuralı bilmediğinin en yakın tanığıyım. Bunlarla ilgili olarak zamanında Hıncal Uluç-Erman Toroğlu ikilisinin yaptığı Kale Arkası programı büyük ilgi görmüştü. Benzer programlar yine yapılabilir. Kanalların para ödediği hakem eskileri, o anlamsız penaltıydı/değildi tartışmalarına girmek yerine bunları yapabilir.
4- Son zamanlarda her Avrupa Kupaları maçının ardından gündeme gelen Avrupa puanı olayını tam olarak bilen insan sayısı 85 milyonda iki elin parmaklarından daha fazla değil. Bununla ilgili program yapılabilir.
5- Spor kitaplarının tanıtımıyla ilgili olarak TRT’nin birkaç dakikalık gösterimi dışında hiçbirşey yapılmıyor. Bunun da büyük bir izleyici kitlesine ulaşması mümkün değil elbet ama kanalın prestijini artırır.
6- Her hafta stüdyoya davet edilecek 5 taraftar, 1 hafta önceden belirlenmiş önemli bir spor adamına 5’er soru sorar. Soruların süresi 15 saniyeyi, yanıtlar da 2 dakikayı geçmez ve yaklaşık 1 saatlik bir program ortaya çıkar.
7- Özellikle TRT’nin elindeki olanaklarla şu an ekranlara çıkan oyunculardan birine, geçmişte oynanan maçlar ve yaşanan olaylarla ilgili program yaptırabilir. Eldeki görüntülerle, unutulmaz bir FB-GS maçı değerlendirilir. O dönemin oyuncuları hakkında görüşler belirtilir, ilginç anekdotlar anlatılır. (İngiltere’de bir kanaldan aktarılmıştı: Gary Newill’in yaptığı programda Steven Gerrard ile yaptığı sohbet ve o sırada ekrana gelen görüntüler muhteşemdi.)
8- En büyük sorun, yazar ve muhabirlerin hemen hiçbirşeyi okumayışları. İthaki yayınevi müthiş kitaplar yayınladı. Sadece Futbol Taktikleri Tarihi adlı kitapla 10 yıl sürecek program yapılabilir. Almanya’nın 1998 Dünya Kupası ve 2000 Avrupa Kupasındaki çöküşün ardından nasıl ayağa kalktığına ilişkin 4.Yıldız kitabı da böyle bir hazine. Bunun gibi her biri 1 yıl sürecek program yapılabilecek kitaplar var… O kadar değil, Socrates dergisinin her sayısında doğrudan oradan alınabilecek ya da oradan hareketle çok iş çıkartılabilecek röportajlar yayınlanıyor. Özellikle Kasım 2021 sayısından hiç duraksamasız 10 manşet çıkarabilirim. Minik 1-2 örnekle yetineceğim, ötekileri siz de dergiden rahatlıkla bulabilirsiniz… Simon Kuper, Barcelona’nın Pjanic’i oynatmak için almadığını, Juventus’la aralarında bir hesap-kitap işi için oraya getirildiğini ileri sürüyor. İlginizi çekmez mi? Galatasaraylı basketbolcu Melo’nun Müslüman olduğunu biliyor muydunuz? En kısa zamanda bir camiye gitmek istediğini belirten bu oyuncu için eski muhabirler hemen onu Sultanahmet’e götürmek için kolları sıvamaz mıydı? Sıkı durun, Çağdaş Atan röportajını okuduğunuzda, geçen sezon onun Galatasaray’ı kupadan nasıl elediğini, ligde nasıl yendiğini anlatışı karşısında, bu konuda tek kelime bile etmemiş olmasına karşın Fatih Terim’in bu işte nasıl geride kaldığını matematik kesinlikle anlayabilirdiniz?.. Milli takımın yeni hocası Stefan Kuntz’la ilgili olarak Fatih Demireli’nin yazısını okuduğunuzda, özellikle bugünlerde ‘ben buradan en az 3 haber çıkarırım’ demekten kendinizi alamayacaksınız… Fakat ne yaparsınız ki ülkemizde spor kitaplarını okumak bile zararlı bir faaliyet ya da entel takılma gibisinden bir aşağılanma nedeni olabiliyor. Eh, o zaman da bugünkü perişan halinizi hakediyorsunuz demektir.
Şimdilik burada noktalayalım. Milli takımla ilgili eğlenceli bir yorumculuk konusu var ama onu iki maçın arasına bırakalım.

Önceki İçerikCan Ataklı isyan etti: Rıdvan Dilmen herkese dava açmış
Sonraki İçerikHurma: Mesut Özil’in Türkiye’de oynayamayacağını söylemiştim çünkü…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz