Dört yıldızlı formayla İstanbul’da ilk buluşma…
20 kupalı şampiyonun yeni sezon buluşmasında 20 bin kişi yok. Hatta 10 bin kişi bile yok…
Gerçi gelenler ilgili, istekli ama vuslatta bu azlık şaşırtıcı.
Galatasaray’ın futbolunda ise şaşırtan bir şey yok. Dokuzu geçen seneden gelen eski kadrodan yenilik beklemek de hayalcilik olurdu sanırım.
Savunma artı ve eksileriyle bıraktığı yerden başlamış. Muslera artı olan taraf. Ya eksiler? Savunma göbeğinde Chedjou- Hakan Balta ikilisi şüphesiz yol alır ama uzun lig-Avrupa otobanında ne kadar yol alır, menzile mi varır orası bilinmez. Bekler de stoperlerden hallice. Sabri, 55-60 resmi maçı kaldırır mı bilemem ama taraftarın onu o kadar süre kaldıramayacağı aşikar.
Telles’i ise çözemedim. PSG 12 milyon euro veriyormuş. Bu rakam doğruysa yanında Riva’dan otoban gören bir hisse vermek bile uygundur.
Hamzaoğlu, orta alanda Melo-Hamit’in yokluğunda göbeği Selçuk- Bilal’dan kurdu. Selçuk Melo, Bilal de Selçuk oldu. Bilal bu role uydu da, Selçuk Selçuk olunca Bilal’e yer kalmaz. Futbol takımlarının 12 kişilik olmaması Bilal’in şanssızlığı…
Kanatlarda Yasin-Sneijder vardı. Geçen sene Dünya Kupası üstü uzun tatil yapıp gelen ve Fenerbahçe derbisine kadar o yeteneklerle donatılmış bacaklarını sadece yürümek için kullanan Hollandalı bu sezon aramıza erken teşrif edeceğini, futbolu ve golüyle gösterdi. Yasin ise Hamza Hamzaoğlu’nun korku eşiğini arttırdı çünkü lig için yeten yeteneklerinin onu Avrupa’da taşımayacağını Hamzaoğlu da gördü, görmüştür, görmeli…
İleride merakla beklenen Burak-Podolski uyumunda ise soru işaretleri bu maçta daha da büyüdü. Birbirlerini sadece seramonide gördüler! Burak top kontrolü bile yapmakta zorlanarak henüz form tutamadığını gösterirken, Podolski goldeki nefis pası dışında takımdaki “yabancı” gibiydi. Galatasaray ile kucaklaşma sürecini zamana yaydı…
Golden sonra 11’ler değişti, son yarım saatte Hamzaoğlu, “yorumcunun terazisini” bozarcasına dörder dörder soktu yedekleri sahaya. İkisi hariç: Dzemaili ve Yekta. Artık kabahatleri neydi, Melo-Hamit yokluğunda bile neden oynatılmadılar, çözemedim. Herhalde “Burada işiniz yok” bundan daha kaba söylenemezdi.
Eskiler eskisi gibiler. Yenilere bir şey söylemek lazım. Ama onlar da çok az süre için sahadaydılar.
Carole nerede duracağından emin değilmiş gibiydi. “Koy-oynasın” modeli değilmiş gibi geldi bana.
Jem Paul Karacan çok heyecanlıydı. İlk topla buluştuğunda ruhunu teslim etmedi ki bundan sonrası onun için daha kolay olacaktır. Sert ve ilk toplara basma konusundaki zamanlaması etkileyici. Sürpriz bir şekilde onun adını bu sezon çok duyabiliriz.
Rodriguez kapalı bir kutu. Kutu açıldığında içinden Atiba çıkarsa yarabbi şükür…
Ve Sercan… 8 gol 10 asistlik performansıyla Galatasaray’da ikinci şansı hak etti. Ama taraftar, deve kini edinmiş kendine. Balıkesir forması altında attığı golden sonra yaşadığı sevince içerleyen de var, yıllar önce Bursa’daki imza töreninde Bursa taraftarının Galatasaray’a yönelik küfürlü tezahüratına gülümseyerek “gizli destek” verdiğini düşünen de. Benim düşüncem ise, Hamzaoğlu’nun futbolcusunu tribün baskısına kurban vermemesi, kararlarını, tercihlerini seyirciye daha fazla onaylatmaması gerektiği şeklinde. Hamzaoğlu, Sercan’ı da “mahalle baskısı”na kurban verirse bir sonraki kelle kendi kellesi olacak sanki…
Özetle; bir hazırlık maçından bir sezonu kotaramayız, kotarmamalıyız da. Ama 90 dakika sonrası “Biz bu filmi görmüştük” diyenlere filmin adını da söyleyelim: Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok…
Bir şey olması için takviye lazım…
Stoper- ön libero- sağ bek- forvet (Burak’a alternatif) alınmazsa lig neyse de Avrupa’da da “yeni bir şey” olmaz…

Önceki İçerikTürkler her yerde! Namibya futbolunun Wenger’i olan Türk’ün Kiğı’dan Afrika’ya uzanan ilginç öyküsü…
Sonraki İçerik“Ne Van Persie, ne Nani, ne Gomez, ne de Podolski… Sahadaki yıldız sizsiniz!”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz