Dünya futbolunun yıldızlarından biri Kalidou Koulibaly. Senegal Milli Takımının ve Napoli’nin kaptanı Koulibaly, Saint-Die ve Metz’de başlayan, Genk’ten geçen ve 2014-15 sezonundan bu yana Napoli’de devam eden öyküsünü yazdı. Anıl Şirin, Koulibaly’nin Haziran 2019’da kaleme aldığı futbol hikayesini Futbolmedya.com için tercüme etti:
Napoli formasıyla karşılaştığı ırkçı saldırılar, İtalya ile olan bağı, Türkler dahil olmak üzere küçükken yetiştiği kozmopolit ortam ve daha fazlası yayında!
Çocukların dünyayı yetişkinlerden daha iyi anladığına inanıyorum. Özellikle de diğer insanlara nasıl davrandığımız konusunda. Bazen maç sonu röportajlarında böyle cevaplaması zor sorular alıyorum: “Kouli, bu ırkçı tezahüratları duyunca nasıl hissediyorsun? Ne yapılmalı?”
Bence bunu yaşamadan anlayamazsınız. Çok çirkin ve hakkında konuşması güç bir şey. Ama yine de size açıklamaya çalışacağım çünkü bu önemli mesajı herkesin, özellikle de çocukların anlamasını istiyorum. Önce nefretten bahsetmeliyiz.
Futbolda ilk kez ırkçılığa maruz kaldığımda, birkaç sezon önce Lazio’ya karşı oynuyordum. Topu her alışımda geniş bir kalabalık, bazı sesler çıkarıyordu. Top dışarı çıkınca takım arkadaşlarıma “Bunu benim için mi yapıyorlar?” diye sordum.
Maç devam etti ve topu her aldığımda bazı Lazio taraftarlarının maymun sesleri çıkardığını fark ettim. Böyle anlarda ne yapmanız gerektiğini bilmeniz imkansız. Birkaç kez durumun vahametini vurgulamak için sahayı terk etmek istedim ama sonra istediklerinin bu olduğunu anladım.
Kendi kendime şunu düşündüğümü hatırlıyorum: Bunu neden yapıyorlar? Bu dünyada siyahi olmak normal değil mi? Daha önce binlerce kez yaptığın gibi, sadece sevdiğin sporu yapıyorsun. Kalbin kırılıyor. Aşağılanmış hissediyorsun. Artık kendinden utandığın bir noktaya geliyorsun.
Bir süre sonra hakem maçı durdurdu. “Kalidou, ben yanındayım. Maçı bitirmek istemezsen bana haber ver” dedi. Karşılaşmayı tamamlamak istediğimi söyledim. Bir anons yaptılar ve 3 dakika sonra oyuna geri döndük. Fakat tezahüratlar durmadı.
Son düdükle beraber tünele girdim ve aşırı sinirlendim. Yalnız önemli bir şey anımsadım. Maçtan önce çimlerde elimi tutan küçük bir çocuk vardı. Bana kendisi için formamı saklayıp saklayamayacağımı sormuştu. Maç bitiminden sonra ona getireceğime söz vermiştim.
Bu yüzden arkamı döndüm ve kendisini aramaya gittim. Tribünlerde onu buldum, formamı verdim. Bana söylediği ilk şey neydi, biliyor musunuz? “Olanlar için üzgünüm.” Bu, beni çok duygulandırdı. Bu küçük adam, kaç tane olduğunu bilmediğim bir sürü sakallı adam adına özür diliyordu.
Çocukların ruhu böyledir. Şu an dünyada özlediğimiz şeyler bunlar. Bu olayların sadece ten rengiyle ilgili olmadığını biliyorum. Takım arkadaşlarıma söylenenleri de duyuyorum. Sırp oyunculara “Çingene”, hatta Lorenzo Insigne gibi bir İtalyan’a bile “Boktan Napoliten” diyorlar.
Daha iyisini yapmaya ihtiyacımız var. Bir olay olur, kulüpler resmi bir açıklama yapar ve sonra tekrar yaşanır. İngiltere’de her şeyin ne kadar değiştiğini görüyoruz. Bu kişiler tespit edildiğinde, stadyumlardan sonsuza kadar men ediliyorlar. İtalya’da da aynısı olmalı.
Ama bunları yapanları da düşünüyorum. İnsanları nasıl değiştirebilirsiniz? Kalplerine nasıl dokunabilirsiniz? Buna verecek cevabım yok. Yapabileceğim tek şey, size hikayemi anlatmak. Belki bazı insanlar, bana bakıp beni sadece bir futbolcu ya da siyahi bir oyuncu olarak görüyor.
Ben bundan çok daha fazlasıyım. En iyi arkadaşlarıma her zaman derim ki, “Bana küçük Kouli veya dost olarak değil de bir oyuncu açısından bakarsanız, o zaman hayatta başarısız oldum demektir.”
Fransa’nın Saint-Dié adlı bir kasabasında Senegalliler, Faslılar, Türkler gibi çok sayıda göçmenin bulunduğu bir kasabada büyüdüm. Ailem Senegalli. Adım Kur’an-ı Kerim’den geliyor. Fransa’dayken her gün evimin yakınındaki parkta top oynardım.
Mahallede o kadar çok göçmen vardı ki Senegal-Fas, Türkiye-Fransa gibi maçlar yapıyorduk. Her gün Dünya Kupası gibiydi. İşte böyle bir mahalledeydim. Nasıl anlatayım? Annemin bir şeye ihtiyacı olduğunda önce markete değil, komşularımıza giderdim. Hiçbiri kapısını kapatmazdı.
Arkadaşlarımın evi, kendi yuvammış gibiydi. Tamamen hoş karşılanırdım. “Kalidou, markete git ve bana ekmek getir” denildiğinde kendi annem söylemiş gibi pazara giderdim. Böyle bir ortamda büyüyünce herkesi kardeşin olarak görüyorsun. Farklılıklarımız var ama hepimiz aynıyız.
Hayatta her şeye sahip olabilirsin; paran olabilir, güzel arabaların olabilir. Ama bu üç şeyi hiçbir yerde satın alamazsınız: Dostluk, aile ve huzur. Bunlar, hayattaki en önemli şeylerdir. Hiçbir yerde parayla alamazsınız. Çocuklarımıza bırakabileceğimiz en önemli ders budur.
Ailem, bana bunu öğretti. Futbola hiç aldırış etmediler. Normalde maçlarımı izlemeye bile gelmezler. Beni görmeleri için televizyona çıkmam gerekiyor.
Futbol, insanları bir araya getirmesi gereken bir oyun, değil mi? Futbol, beni dünyanın farklı yerlerine götürdü.
Belçika’nın Genk kentine ve ardından İtalya’nın Napoli şehrine gittim. Birkaç dil öğrendim ve birçok farklı insanla tanıştım. Hatta bir deyim vardır: “Bütün dilleri öğrenince bütün kapıları açabilirsiniz” diye. Napoli’ye gelmeden önce gerçekten endişeliydim.
Çünkü dillerini bilmiyordum. Bazı insanların mafya ve suçlar hakkında anlattığı kötü öyküleri duydum. Oraya daha önce hiç adım atmamıştım, bu yüzden doğruyu söyleyip söylemediklerini bilmiyordum. Bu, komik bir hikaye… Bir keresinde garip bir numaradan bir çağrı aldım.
İngilizce cevap verdim: “Merhaba? Kim o?”. Karşı taraftaki ses ise “Merhaba, ben Rafa Benitez” dedi. Bir arkadaşımın şaka yaptığını düşündüm. Telefonu kapattım ama yine aradı ve sinirlendim. “Alo? Ben Rafa Benitez’im.” Telefonu tekrar kapattım. Sonra menajerim beni aradı.
Image
“Kouli, nasılsın? Rafa Benitez ile görüştün mü? Seni arayacaktı.” “Beni aradı fakat arkadaşımın bana şaka yaptığını sandım” dedim. Menajerim, Rafa’ya olanları anlattı. Sonra Rafa, beni tekrar aradı ve hiçbir şey olmamış gibi konuştuk. Söylediği her şeyden çok etkilendim.
İtalya’ya gelirken adeta bir çocuktum. Üst düzey taktikler öğrendiğim için burada daha iyi bir futbolcu oldum. Buralarda taktik ve oyun stratejileri konusunda çok titizler. Ama en önemlisi, aynı zamanda bir aile babası ve gerçek bir Napolili oldum.
Fransa’ya döndüğümde bile arkadaşlarım, bana “Senegalli” veya “Fransız” demiyor. “Ah, Napoliten geliyor” diyorlar. Napoli, insanları seven bir şehir. Bana tüm insan sıcaklığından dolayı Afrika’yı hatırlatıyor. İnsanlar sadece size bakmıyor. Ulaşmak, dokunmak konuşmak istiyorlar.
Sizi seviyorlar. Komşularım, beni oğulları gibi görüyor. Napoli’ye geldiğimden beri başka bir adam oldum. Gerçekten huzurluyum. Benim için en iyi yanı, oğlumun burada doğmuş olması. O günü asla unutmayacağım çünkü Napoli ile ilgili her şeyi özetleyen çılgın bir hikaye.
Eşim, sabah kliniğe gitti ve o gece evimizde Sassuolo ile oynayacaktık. Beni beş-altı kez aradı. Antrenörümüz Maurizio Sarri’ydi. Yanına gidip “Bayım, kusura bakmayın ama gitmem gerekiyor! Oğlum doğacak” dedim. ‘’Hayır, bu gece sana ihtiyacım var’’ dedi.
“Dilersen bana ceza ver, umurumda değil. Gidiyorum” dedim. Sigarasını içti, sonunda onayladı. Olabildiğince hızlı bir şekilde kliniğe koştum. O gün, hayatımın en mutlu günüydü. Ardından Bay Sarri’den bir telefon aldım. O bir deli. Bunu iyi anlamda söylüyorum ama gerçekten deli!
“Kouli, sana çok ihtiyacım var. Lütfen!” Karımdan izin aldım ve stadyuma gittim. Sarri, soyunma odasına girdi ve kadroyu çizdi. Beni yedek kulübesinde bıraktı. ”Her şeyi geride bıraktım. Bana ihtiyacın olduğunu söylemiştin!” dedim. “Evet, sana ihtiyacım var ama kulübede” dedi.
Belki de bunun olumsuz bir hikaye olduğunu düşünüyorsunuz. Ama benim için bu anı, Napoli ile ilgili sevdiğim her şeyi özetliyor. Şehre gelirseniz eğer söylediklerimi hissedersiniz. Belki şimdi beni biraz daha iyi tanıyorsunuzdur. Ben bir futbolcuyum. Siyahi bir oyuncuyum.
Ancak bu kadarla sınırlı değilim. Müslümanım. Senegalliyim. Fransızım. Napolitenim. Babayım. Dünyanın her yerinde bulundum. Birçok dil öğrendim, birçok kapı açtım. Çok para kazandığım için şanslıyım. Ama şimdiye kadar öğrendiğim en önemli dersi tekrar hatırlatacağım.
Bu dünyada hiçbir yerde satın alamayacağınız üç şey vardır: Dostluk, aile ve huzur. Çocukken Saint-Dié’de bunu anladım. Oğlumun da bunu anlamasını istiyorum. Beni yuhalayanların bir gün hatırlayacaklarını umduğum şey bu. Belki farklıyız, evet ama hepimiz kardeşiz.