Bugün Öğretmenler Günü… Bu özel günün herkes için önemi farklı, Öğretmen olanlar için ayrı, öğretmenini sevenler için ayrı anlamlar taşıyan bir gün.
1961 doğumlu biri olarak, ilkokulu iki ayrı okulda okumuş ve değerli öğretmenlerinin beşini de isimleri ve yüzleri ve hatta sesleriyle net hatırlayan benim içinse çok daha farklı.
Çünkü benim için onlar sadece sözcük anlamı olarak öğretmen, yani öğretici değil, çok daha fazlası. En önemlisi de dünyaya açılan birer pencere idiler. İsimlerini anmak gerekirse, sırasıyla Hüseyin Korkut, Nermin Akbaydoğan, Saliha Saraçoğlu, İbrahim Akyüz ve Hamza Şentürk’ün Öğretmenler Gününü yürekten kutluyorum. Bu isimlerden sadece İlkokul üçüncü sınıftan itibaren kendi köyümüzün; önce köy odasında, ardından inşaatı tamamlanan okulumuzun (Kavaklıkaldırım Köyü İlkokulu/Kumluca-Bartın) ilk öğretmeni İbrahim Akyüz’ün yeri apayrıdır. Okuldan mezun olduktan sonra onun sayesinde Göl Öğretmen Okulu’nda parasız yatılı olarak eğitimime devam ederken benimle hala ilgilendiği için sadece onunla iletişim kurabildim ve bu iletişimim halen devam ediyor. Uzun ömürler dileyerek kendisinin ellerinden öpüyorum.
Diğerleriyle herhangi bir temasım olmamakla birlikte onlara da saygılarımı sunuyorum.
Ancak içlerindeki en son İlkokul Öğretmenim, üçüncü sınıftan itibaren derslerime giren Artvinli Hamza Şentürk’ün önemi bir başkadır.
Ders işleme metodundan çok, anlattığı ders dışındaki öyküleriyle sürekli aklımda olan Hamza Öğretmenimi, hayata atıldıktan sonra karşılaştığım birçok olayda andım ve kulaklarını çınlattım. Kendi seçimim olmayan ve tesadüfen başladığım, çevremdeki birçok dost ve arkadaşımdan farklı mesleğimin, olaylara bakış açımın nedeninin hep o olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü iki derslikli bir ilkokula yeni kavuşmuş bir köyün çocukları olarak bize anlattığı şeyler ve verdiği örnekler, benim ufkumu açıyordu.
TMOK Üniversiteler Fair Play Kervanı olarak Türkiye’nin 67 Üniversitesine yaptığımız ziyaretler için geçtiğimiz yıl bu tarihlerde sıra Artvin’e geldiğinde, onu bulma fırsatım ortaya çıktı. Kervan ekibi olarak Artvin Çoruh Üniversitesi’ni gittiğimizde, bizi karşılayan Çoruh Üniversitesi BESYO Müdürü Prof. Dr. Sinan Güner’e konuyu açtığımda, 3-4 telefonun ardından, öğretmenimin numarasını buldu ve 2022 yılı 23 Kasım’da, yani kendisiyle yollarımızın ayrılmasından tam 50 yıl sonra, saat 22.00 sularında cep telefonundan aradım. Sadece bizim köyde ilkokul öğretmenliği yaptığı için köyümüzü hatırlayıp o yılları gözünün önüne getirmesi kolay oldu ve bir süre sohbetten sonra öğretmenler günün kutlayıp vedalaştık.
Bundan tam bir yıl sonra da Ankara’ya, TMOK Fair Play Komisyonu’nun 42. Kuruluş yıldönümü dolayısıyla Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ebedi istirahatgahı Anıtkabir’e ziyaretimiz nedeniyle gittiğimiz Ankara’da, tüm heyet olarak gittiğimiz öğle yemeğinde, Ulus’taki Tarihi Bağaziçi Lokantası’nda buluştuk.
Ben tüm seyahat ve toplantılar sırasında fırsat buldukça Hamza Öğretmenimle 51 yıl sonra buluşacak olmanın heyecanıyla kendisinden bahsettiğim ve onunla ilgili anılarımdan söz ettiğim için, artık Başkanımız Arıpınar dahil, tüm ekibimiz kendisi hakkında oldukça bilgi sahibi olmuşlardı. Ama öğretmenim hakkındaki bildiğim her şey biraz eski, yani 51 yıl kadar öncesine ait bilgilerdi.
Nihayet lokantada ekibimiz bize ayrılan bölümde yemeğini yerken, ben lokantanın içinde, bir öteye bir beriye dolaşıyor, anılarımı yeniden gözden geçiriyordum. Belki biraz daha ayrıntılı anlatabilirsem, belki onun belleğinden tamamen silinmiş olması muhtemel hatıraları onun da hafızasında yeniden canlandırabilecektim. Sanki onunla yıllar sonra buluşmak için değil, onun dersinde sözlü için tahtaya kalkma sırasının bana gelmesini bekliyordum.
Sonunda Hamza Öğretmen direkt lokantaya girdi ve gülüşünün ardından kendisini tanımam zor olmadı. Sanki 51 yıl sonra öğretmen-öğrenci buluşması değil, ikimiz için de baba-oğul, ağabi-kardeş buluşmasıydı. İkimiz büyük bir hasretle birbirimize sarıldık. Ekipteki sevgili dostum, gazeteci Bülent Tuncay, biraz da mesleki refleksinin sonucu pozisyon almış ve fotoğraflarımızı çekmiş.
Öğretmenimle bir süre sohbet ettikten sonra, onu önce Başkanımız Erdoğan Arıpınar ve diğer ekip arkadaşlarım ve hocalarımızla tanıştırdım, kendisine benim yazdığım, EFPM’den Fair Play Ödülü alan Yaşamda ve Sporda Fair Play kitabımı takdim ettim. Başkanım Arıpınar da Cumhuriyetimizin 100. Yılına özel hazırlattığımız Fair Play madalyamızı ona takdim ederek, hem beni hem de öğretmenimi onurlandırdı. Öğretmenim de, ben de o günlere yönelik anılarımızdan söz ederken, zaman zaman gözlerimiz doluyor, hıçkırıklarımız boğazımıza düğümleniyor, susmak zorunda kalıyorduk.
Yanımda getirdiğim ilkokula ait ilk ve tek fotoğrafımı ona gösterdiğimde, anılar biraz daha netleşmiş ve öğretmenim gözyaşlarını serbest bırakmıştı. En çok dikkatimi çeken şey de beklediğimden çok daha genç ve dinç, ayrıca da son derece fit ve şık olmasıydı.
Sevgili Öğretmenim,
Yıllar bana, her duygunun sözlerle ifade edilemeyeceğini, hele yazmanın çok daha zor olduğunu öğretti. Bu yüzden sevgimi, benim için öneminizi ve bunca zaman sonra buluşmanın heyecanını yansıtamadığımdan eminim. Buradan; ilk aradığımda bana söylediğiniz, “kısa boylu, yuvarlak yüzlü ve çok zeki bir çocuk vardı, o olmalısın” cümlenizdeki ‘zeki’ kısmına itiraz etmiştim. Herhalde bu yazımı okuyunca, bana hak verirsiniz. Öğrencisinin yol haritasına İbrahim Öğretmenim ve sizin kadar etki eden başka öğretmenler vardır elbet. Onlarla birlikte, Sizin ve İbrahim Öğretmenimin Öğretmenler Gününüzü kutluyor, saygıyla ellerinizden öpüyorum…
*Fotoğraflar için Sevgili Dostum Bülent Tuncay’a teşekkür ederim..