Yazar Tayfun Öneş, Süper Kupa maçı üzerinden Fenerbahçe’yi ve Ali Koç’u kaleme aldı:
Amigo Başkanlıktan Mızıkçılığa…
Şanlı Fenerbahçe’nin tarihinde görev alan kulüp başkanlarına baktım. 1907 yılında seçilen merhum Ziya Songülen’den bugünkü başkana kadar geçen ve 117 yıla yayılan toplam 38 dönemde (bazıları bir dönemden fazla seçildiği için) 32 farklı kişi kulüp başkanlığı görevinde bulunmuş. Ben 1963 doğumluyum; yaşım gereği ancak 70’li yıllardan sonraki başkanları hatırlıyorum. Yani Faruk Ilgaz döneminden sonrasını… Bu da, benim bile Fenerbahçe tarihindeki başkanların üçte birine yani 11 farklı başkana şahit olduğum anlamına geliyor. 1970’den öncesini bilemem ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim: 11 başkan içinde en kötüsü maalesef şimdiki başkan.
Oysa göreve geldiğinde, almış olduğu eğitim, sahip olduğunu varsaydığım vizyon ve inkâr edilemez nüfuzu sayesinde yapacaklarından çok ümitliydim. Birkaç istisna hariç bütün başkanlarda gördüğüm genel bir zaafiyet olan her şeyin üzerinde tutulan kulüpçülüğü onda biraz daha az görür, büyük Fenerbahçe camiasının da desteğiyle Türk futboluna top yekûn seviye ve kalite atlatabilir diye umuyordum. Oysa bırakın kulüpçülüğü, kendisi son zamanlarda işi mızıkçılığa kadar götürdü.
Kavga etmek için tribünden aşağıya atlayışını ya da havaalanında megafonu kapıp amigoluk yapışını falannispeten genç oluşuna, başkanlıktaki deneyimsizliğine ve içindeki büyük Fenerbahçe aşkına, duygusal coşkunluğuna bağlamıştım.
Amigo başkan futbolun dışında kalan bir dolu branşda zirvede olunsa dahi camianın bu başarılardan tatmin olamayacağını, illa ki futbolda şampiyonluk istendiğini çok iyi biliyor. Ona çırpınıyor. Emeğini, aklını ve parasını bu hedefe kanalize etmiş durumda. İşi sıkı tutmak ve futbolda şampiyon olmak için bu kez sezon başından bu yana farklı bir algı da oluşturmaya çabalıyor. O yüzden bizim de onun icraatlerine salt futbol çerçevesinden bakmamız ve eleştirmemiz gayet normal.
Amigo başkanın dikkatimi çeken icraatlerinden bazılarını hatırlayalım:
2018’in Haziran ayında seçilmişti. Göreve geldikten bu yana 5 sezon tamamlandı. Yanlış saymadıysam, İsmail Kartal bu dönemde takımı emanet ettiği 10. teknik direktör. Ortalamada yılda iki teknik direktör yani.
Yarattığı algıya dönelim: Galatasaray’ın sürekli kayırıldığını iddia ediyor ve bunu yine Fenerbahçe başkanı gibi değil de ateşli bir amigo üslubuyla yapıyor. Hatta onları rakip değil adeta düşman ilan ederek… İyi de(!) o, göreve geldikten sonraki 5 sezonda Galatasaray sadece 2019 ve 2023 yıllarında şampiyon oldu. 2020-21 ve 22’de sırasıyla Başakşehir, Beşiktaş ve Trabzonspor şampiyondu. Sezon sonlarında oluşan puan durumlarına da baktım. 5 sezonda ipi göğüsleyenlerden toplam 57 puan geride kalınmış. Ortalamada sezon başına en az 11 puan şampiyonların gerisinde kalınmış yani.
Gelelim hakem hatalarına : Doğru! Rezalet kararlara şahit olduk; gerçekten rezalet! Fakat hakem hatalarının (özellikle ortamı iyice gerdiği bu sezonda) hep Fenerbahçe aleyhine olduğunu, lehine hiç hatalı karar verilmediğini söyleyebilir mi(yiz)?
Henüz 6 yılı dolmamış olan amigo başkan “takımı ligden çekerim” söylemini/blöfünü başkanlığı süresince (yine yanlış hatırlamıyorsam) 3 farklı zamanda söyledi. Ortalama 2 yılda bir yani… Bu, Fenerbahçe gibi büyük bir camianın başkanına yakışıyor mu? Ben yakıştıramıyorum.
Evet! Yıllardır futbola bulaşmış olan siyaset bu dönem zirve yaptı. Evet! Liyakat (diğer tüm alanlarda olduğu gibi) yerlerde sürünüyor. Hep birlikte buna itiraz edelim. Ama hedef kim net olalım? Aziz Yıldırım’ın da dediği gibi varsa bir düşman(!) ya da mücadele edilecek cephe, o hangisi onu ortaya koyalım. Fenerbahçe’nin düşmanı(!) Galatasaray mı? Trabzonspor mu? TFF mi? MHK mı? Kim, kim? Herkes mi? Fenerbahçe’ye herkes rakip olamaz sözü doğru da, herkes düşman olabilir mi?
Süper Kupa finali için çok değil birkaç ay önce A takımı ta Suudi Arabistan’a götüren de kendisi değil mi? İki takım sahaya istediği formayla veya mesajla çıkabilseydi o maç oynanmayacak mıydı? Federasyon aynı federasyon, rakip aynı rakip, şampiyonluk iddası aynı şekilde devam etmiyor mu? Şimdi n’oldu da Urfa’da U19’la çıkıldı sahaya? Protestoya, adaletsizliğe baş kaldırıya saygı duyarım. Ama protestoyu bile zaytung haberi gibi yapmak niye? Hiç çıkmamak yerine en az cezayla atlatacak şekilde çıkmak ya da çıkıyor gibi yapmak da neyin nesi? Haybeye bir kupa hediye edildi ezeli düşmana(!). Bu mu yakıştı şanlı Fenerbahçe’ye? Kime “fair competition” dersi verildi ben anlamış değilim.
Rakiplerin aklına ister istemez şöyle bir soru da geliyor: Geçen sene (tıpkı 2020’de olduğu gibi) Başakşehir şampiyon olsaydı yani 100. Yıl Süper Kupa finali bu seneki Başakşehir’le oynanıyor olsaydı amigo başkan yine U19’lu çocukları mıçıkaracaktı sahaya?
Futbolun siyasetten arınmasını, (federasyon başkanını atayan cumhurbaşkanı Fenerbahçe Kongre üyesi de olsa arınmasını) hakemlerin her maç benzer pozisyonlara benzer kararları vermesini, VAR’ın soru işareti ve şaibe doğurma merkezi değil, hakemin saliseler içinde göremediği pozisyonları, anlık hataları düzeltme merkezi olmasını, birkaç hafta önce oynanan Trabzon karşılaşması gibi karşılaşmaları mesela hakemlerin olaylar sırasında tatil etme dirayetini göstermesini veya yıllar önce kurşunlanan otobüsün adeta bir “faili meçhul” vakasına dönüşmemesini, faillerin bulunmasını aklı selim ve vicdanlı hangi futbolsever istemez. Ama amigo başkan hedef şaşırtıyor ve gerçek fener sevgisiyle beklentisi yüksek taraftarın duygularını manuple ediyor gibi geliyor.
Son söz de duruş meselesine dair. Amigo başkan dik durmakla kibirli durmak arasındaki farkı da karıştırıyor sanki. Rakiplere öyle baksın tamam da, kendi yönetim kurulu üyeleri, yaşlı delegeler dahil herkese tepeden bakan, biri bir şey derse mecburiyetten dinliyormuş gibi bir edası var. Oysa o koltuğa sevdiği Fenerbahçe’yle istediği gibi oynamak için atanmadığını, şanlı Fenerbahçe’ye hizmet etmek için seçildiğini unutmamalı.