Güneş gazetesi yazarı Aybars Hünalp bu hafta da farklı üslubuyla renkli bir yazı kaleme aldı:
SÖYLE EMEL SAYIN, SÖYLE!
Milli takımımızın İsveç maçı, hem milli takımımız bünyesinde hem de spor medyamızda çok büyük yankı uyandırdı. 2-0 geriden gelip 3-2 kazanan takımımıza dair önemli tartışmalar yapıldı. S Sport yorumcusu ve eski hakem Murat Fevzi Tanırlı’ya galibiyeti, Lucescu’yu ve yabancı tartışmasını sordum. İşte ilgi çekici cevapları:
“Gözlemim o ki sevgi bitmişti. İlgi de tükenmek üzereydi, hatta daha kötüsü saygı da kaybolmaya yüz tutmuştu. En büyük sevdamıza bağladığımız umuttan uzaklaşmak üzereydik. Hatta ve hatta TV’de yayınlanamayacak olmasına bile neredeyse “sağlık olsun” raddesine gelmiştik ki işte öyle bir anda hayat öpücüğü kondu kalbimizin tam ortasına İsveç semalarında.
***
Neden çünkü milli takım sevdamıza son yıllarda yaşananlardan dolayı artık usanç gelmişti. “Alt yapıya önem verelim, yeni milli takım jenerasyonu yakalayalım” hevesimiz, klişeleri duymaktan öteye gitmiyordu. Avrupa’nın baba liglerinde başarılarıyla isimlerinden söz ettiren genç jenerasyon teknik adamlar örnekleri yerine, “Milli takımın hocası yerli olmalı” tezinden de uzaklaşıp 70’lerini deviren Lucescu’ya geçişi de anlayamamıştık. 2008 Avrupa Şampiyonası sonrasında hizmet eden millilerimizin emeklerini elbette yok saymıyorum ama son 3-4 yılda yaşananlar öyle sinir bozucuydu ki az sayıdaki güzel hatırayı da yerle bir etti. İşte bu yüzdendir ki medyada pek çok spor yazarı İsveç galibiyeti üzerine “Adamlık” kelimesine nefretini kusuyorsa, müsebbibi 2016’dan bu yana “milli takım” gibi yüce mertebede yaşanan yakışıksız olaylardır.
***
İsveç maçı öncesi Burak Yılmaz-Trabzon arasındaki “TFF’ye şikayet” manşetlerini okuduk. “Teknik direktörümüzün arkasındayız” diyen ama 3 gün sonra kovan yönetimler gibiymiş Burak Yılmaz’ın da kulübüne tavrı. “Trabzonspor’da kalıyorum, camiamı seviyorum” açıklamalarının mürekkebi kurumamıştı ki başkan ve yönetime haber vermeden TFF’ye şikayet yolunu tutuyordu. Arka planın detayları meçhul elbet ama “otobüs şoförünü dövmedim” dedikten sonra “saldırdığı” görüntüler ya da birkaç milyonluk hasarlı kaza yaptığında olay yerinden kaçıp alkol testi yapılamamasının polis kayıtlarına geçmesi örneklerindeki de Burak Yılmaz değil miydi? “Ayinesi iştir kişinin lafına bakılmaz”. Sahada hakemi aldatmama yönünde gösterdiği iyileşme dahil olmak üzere yaptığı olumlu hareketler, ne yazık ki eksiye doğru fazlasıyla geriledi. Nereden mi çıktı şimdi Burak Yılmaz konusu? Elbette Serdar Gürler’den. Biz usandık sevgili Serdar kardeşim saha dışındaki “hesap görme” kabadayılığından! Biz 2-3 yıldır Burak örneği gibi saha dışını konuşur olmaktan daraldık, hırpalandık! Prim tartışmaları, Euro2016’da yaşananlar, egolar, kaprisler, TV şovları(!). Birilerine “kapak” dersi vermeyi bırak, spor dergilerine futbolunla kapak ol. İşgüzarlığın gerçekten sırası değil!
***
VE TARİHİ PAZARTESİ GELDİ ÇATTI…
Pazartesi akşamı para konuşmadık. Pazartesi akşamı adamlık konuşmadık. Pazartesi akşamı ego konuşmadık. Pazartesi akşamı medya mensubu dövmedik. Pazartesi akşamı mücadeleyi bir an bırakmayan millileri konuştuk, futbolu düşünen oyuncularımızla gurur duyduk. Pazartesi akşamı anlamsız “yabancı sınırı” açıklamalarını kenara bırakan Luce’nin nihayet cesaretini konuştuk. Koca 90 dakikada bir elin parmağını geçmeyen sayıda faul yapan takımımızın iştahını, Barcelona edasında rakip sahaya geçen oyununu konuştuk. Bu ancak ve ancak bir rüyada görülebilecek güzellikteydi. Artık inanıyoruz. Söyle hemen Emel Sayın söyle: “Rüyalar gerçek olsa!” neler yaparız değil mi!
***
14 TÜRK KURALI
Rüya olarak nitelendirdiğimiz “Pazartesi” günü ilk 11’den Cenk Tosun, Zeki, Kaan ve Hakan Çalhanoğlu baba liglerde forma giyiyor, Çin ya da Amerika’da değil! Emre Akbaba, Alanya’dan G.Saray’a gelerek büyük bir atılımda. Oğuzhan, onca eleştirinin ardından tek kelimeyle şov günündeydi. Okay’ı, Serdar’ı, Ömer’i ayrı ayrı konuşmak gerek.
***
Yabancı sınırı futbolun doğasına aykırıdır ve hala konuşuluyor olması popülizmden başka bir şey değildir. Fatih Terim fevkalade güzel şekilde durumu çok net özetledi: “Bu konuda emeği geçenlerden biriyim. Bu kural 14 yabancı kuralı değil. BU KURAL, 14 TÜRK KURALI. 14 TÜRK ALMAK ZORUNDASINIZ AMA 14 YABANCI ALMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ.”
Ve son söz Lucescu’ya. Sevgili Lucescu, ilk kez umut ve ışık verdin. Gündem değiştirmek ya da sorun yabancıymış gibi üstüne gitmek yerine İsveç maçının mesajlarını “yabancı sayısı”nı telaffuz etmeden irdelemek en güzeli. Hedef gösterdiğin 2024’te şampiyon olmasak da olur bu arada. İstikrarlı, saha içini düşünen güzel nesil için çalış yeter. Bizim de yaşına ve kariyerine hürmeten saygımız katlansın, bu ricamızı lütfen kabul et. Sevgiyle.”