Spor yazarı Remzi Yılmaz, Fikret Orman’ın Euroleague organizasyonu hakkında söylediklerine yönelik bir yazı kaleme aldı. Yeşilçam’ın kült filmi Sarı Mercedes ile Beşiktaş’ı kıyaslayan yazı Siyah-Beyazlı camiaya çok sert eleştiriler içeriyor. işte tartışmalara yol açacak o yazı:
Orman’ın ‘Sarı Mercedes’i
Adalet Ağaoğlu’nun ‘Fikrimin İnce Gülü’ adlı bir romanı vardır. 1976 yılında basılan bu romanın kahramanı Bayram, Münih’te BMW fabrikasında, montaj hattında çalışan bir işçidir. Üç yılık çalışmanın sonunda biriktirdiği para ile bal rengi bir Mercedes araba alır. “Balkız” dediği otomobili ile 1975 yılının bir yaz günü memleketine dönüş yoluna çıkar. Yolculuk boyunca geçmişini anımsar.
Bu roman daha sonra Tunç Okan’ın yönetmenliğini yaptığı İlyas Salman’ın başrölünü oynadığı bir filme uyarlanır. Adı da Sarı Mercedes olmuştur.
Filmin (Romanın) özeti şöyledir: Eskişehir’in Ballıhisar Köyü’nde büyüyen Bayram, öksüzdür; onu amcası yetiştirmiştir. Yokluk ve sefalet içinde geçen çocukluğu sırasında horgörülmüş, ezilmiştir. O yıllarda köye Ford marka bir otomobille gelen Adalet Partisi yöneticisine köylülerin gösterdiği abartılı saygıdan çok etkilenen Bayram, saygı görmek için lüks otomobil sahibi olmak gerektiğine inanır. Zamanla otomobile sahip olmak isteği tutku halini alan Bayram bu amacına ulaşmak için köyden kaçacaktır. Bu kaçışla amcasına olan vefa borcunu ve köyündeki Kezban’ın aşkını hiçe saymıştır. Bayram, köyünden ayrıldıktan sonra Polatlı ve Ankara’da çeşitli işerde çalışmış; ardından Almanya’ya işçi olmak için başvurmuş ve arkadaşı İbrahim’e ihanet ederek Almanya’ya gidiş için onun sırasını kapmıştır.
Üç yıl sonra rüyalarındaki otomobille memleketine dönerken kendine güveni büyüktür. Bir an önce köyüne ulaşıp arabasıyla hava atmak için sabırsızlanır. Sahip olduğu otomobil nedeniyle herkesten ilgi, saygı, kıskançlık görmeyi beklemektedir. Sınırda gümrük görevlileri ona sıradan insan muamelesi yapınca hayal kırıklığına uğrar.
Üzerinde “Güldenhouse” yazılı bir kamyonetin tacizi yolda Bayram’ın canını sıkar. Sınır geçince polise şikayette bulunur; bir yabancı olarak kendisinin Almanya’da yaşadıklarını Türkiye’de bu kamyonet şoförüne yaşatmak ister ama başaramaz. Tersine, kendisi ceza ödemek zorunda kalır. Üstüne üstlük Mercedes’inin yıldızının çalınması ve stop lambasının camının düşmesi ile içinde derin yaralar açılır…
Yıllarca 3 büyükler arasında anılan Beşiktaş da Fenerbahçe ile Galatasaray arasında ezilmiştir. Bu iki büyüğün kendi aralarındaki çekişmeler sayesinde arada sırada şampiyonluk, arada bir de Türkiye Kupası kazanan Beşiktaş da rakip olarak gördüğü iki büyükten çok geride kalınca rahmetli Cenk Koray’ın girişimiyle kendisine TFF tarafından iki şampiyonluk daha hediye edilmiştir.
Rahmetli Süleyman Seba’nın başkanlığı döneminde, kurumsal bir yapıya kavuşan Beşiktaş, böylece yıllardır görmediği saygıyı kazanmaya başlar. Ama o dönemlerin bazı Beşiktaşlı çocuklarını içinde bu yer etmiştir. Hiçbir şampiyonluk, hiçbir kupa bu ezikliğin tamamen unutulmasına yetmemektedir.
Gün gelir o çocuklardan biri kulübe Başkan olur. Efendi kişiliği, çizdiği değişik başkanlık portresi, rakip kulüp yöneticileri tarafından bile örnek alınacak düzeydedir. Ama arada bir yaşananlar karşısında o başkanın takındığı tavır, bir zamanlarki ezikliğinin su yüzüne çıkması anlamına gelmektedir.
Güzel bir takım kurulur. Beşiktaş’ın eski başkanı TFF’nin başına geçer.. Kayırmalar, dil çıkartmaya 3 maç, orta parmağa 1 maç gibi dengesiz, adaletsiz kararlar, bu takımın 2 kez üst üste şampiyon olmasına yardımcı olur. Olsun, Bayram da zaten Almanya’ya arkadaşı İbrahim’in bir yolunu bulup sırasını kapmasıyla gitmemiş midir?
Bayram, Sarı Mercedes’iyle tam köyüne yaklaştığında bir kaza yapar. Öyle bir kaza ki, Türk kulüplerinin sadece rüyalarında görebildiği Avrupa’nın Basketboldaki en büyük kupasını İbrahim, (pardon Fenerbahçe) kazanmıştır.
Bizim başkanın içindeki yıllar öncesine dayanan eziklikler, yine su yüzüne çıkar. Tam şampiyon olup Kezban’ına kavuşacakken körolasıca traktör nerden çıkmıştır karşısına. Kimdir bu Obradoviç? Nerden çıkmıştır bu Ekpe Udoh?
Ama televizyonlar, gazeteler, sezon içinde yaşanan onca haksızlıklara rağmen yine de başkanın takımına normal bir şampiyon muamelesi yapmakta, methiye düzmek için birbiriyle yarışmaktadır. Ama başkanın aklı hala o kazadadır. Bir canlı yayın esnasında başkan tam şampiyonluk röportajını verirken yine o köye yaklaşırken önüne çıkan traktör ve geçirdiği kaza aklına gelir.. İçindeki bastırdığı duygulara engel olamamış ve kontrolünü kaybetmiştir. İçinde kalanları kusuverir:
“Ben Euroleague’e karşıyım, hırsızlık organizasyonu. Takım gönderilmesine karşıyım. İspanyol şirket kurmuş kulüplere yüzde vermiş. Büyük sponsorlar var. Fazla para vereni alıyorlar. O kadar para harcayacağım, para İspanyol şirketin cebine girecek. Maçları yöneten de şirketin para verdiği hakem. Darüşşafaka Doğuş’u Real Madrid karşısında yediler mesela. Real Madrid, CSKA para harcıyor oraya ama bence gerizekalılık. Biz Real Madrid değiliz. Rus patron da nereden geldiği belli olmayan parayı harcıyor. Fenerbahçe’nin şampiyonluğu tabii ki çok değerlidir ama kulüp olarak tamamen zarar ediyorsunuz buna karşıyım.Takım şampiyon olsa da göndermem. Götür oraya, git buraya oyuncuların canı çıksın… Takımlar kur sonra para İspanyollar’a gitsin.”
O Almanya’dayken Bayram’ın sevgilisi evlenmiştir. Bunu duyan Bayram saçmaladıkca saçmalar.. Bir zamanlar kendi takımı Basketbol’da Avrupa’nın 3 numaralı kupası Eurochallenge’ı alınca, gaza gelip “Euroleague’i de almak istiyoruz” diyen başkana o traktör kazası her şeyi unutturmuştur.
Röportajı yapan, kalem ve yorum ehilleri, kaza yapan insanlara söylenen “Cana gelmesin, mala gelsin” cümleleriyle başkanı teselli ederler.