Karar gazetesi spor müdürü Bülent Tuncay, dünya futbolunun yıldızı Didier Drogba‘yı SporLig dergisi için kaleme aldı:
Savaşı bitiren barış güvercini
Zirveye çıkmak zordur. Zirvede kalmak daha da zordur. Didier Drogba ‘sürdürülebilir başarıyı’ yakalayan ender isimlerden biri. Premier Lig’de 2009-10 sezonunda attığı 29 golle Ada’daki en skorer Afrikalı unvanı bile ancak bu sezon, dünya futbolunun yeni süper star adayı Salah tarafından kırıldı.
11 Mart 1978’de Fildişi Sahili’nin en büyük şehri ve eski başkenti Abidjan’da dünyaya gelen Didier Yves Drogba Tébily, beş yaşındayken ailesi tarafından eski bir futbolcu olan Fransa’daki amcasının yanına gönderildi ancak üç yıl sonra aile özlemi yolunu tekrar ülkesine çevirdi. Ancak kaderi çizilmişti. Anne ve babasının işlerini kaybetmesinin ardından bir kez daha amcasının yanına gitmek zorunda kalan Didier, daha sonra ailesinin de göç etmesiyle onlarla birlikte Fransa’da yaşamaya başladı.
Ülkesindeyken her gün otoparkta oynayan Drogba, Levallois Kulübü’nde yeşil çim zemininde serpildi ancak kariyeri pek de hızlı başlamadı. Genç Takım’daki golleriyle dikkat çekse de, A Takım teknik direktörünün gözüne girmeyi başaramadı. Buna karşın, üniversitede muhasebe okumak için şehir değiştirdiği 1997 yılında Fransa Ligue 2 takımlarından Le Mans’a transfer oldu ve bir anlamda sınıf atladı. Fakat ailevi sorunları nedeniyle düzenli antrenmanları sık sık kaçırınca kendini göstermesi yıllarını alacaktı. Ama başarının yolunun çok çalışmaktan, antrenman kaçırmamaktan geçtiğini biliyordu. Yolu Galatasaray’a düştüğünde antrenman bittikten sonra da çalışmaya devam etmesi, en iyi olduğu hava toplarında bile ‘Yeterli değilim, daha çok çalışmam lazım’ demesi Florya’da hala konuşulan bir cümlesi olarak yadigar kaldı.
1999 yılında ilk profesyonel kontratını imzalayan Drogba, Malili eşi Alla’nın ilk çocuğunu doğurmasıyla birlikte yeni sorumlulukların getirdiği yeni hedeflere sahip oldu. Nitekim daha sonra “Isaac’in doğumu hayatımın dönüm noktası oldu beni güçlendirdi” diyecekti. Ve artık yükselişi başlamıştı. Tabii çalıştığı teknik adamların da bu çıkışta büyük payı vardı. Guingamp’a ünlü Fransız teknik adam Guy Lacombe’un ısrarlı tavrıyla transfer olan Drogba ancak ikinci sezonunda kendini buldu.
2002-03 sezonunda ligde 34 maçta 17 gol, Fransa Kupası’nda 3 maçta 4 gol atan yetenekli oyuncu, Guingamp’ın tarihinin en iyi derecesiyle (7.) bitirdiği sezon sonunda 3,3 milyon £ karşılığında “hayallerinin takımı Marsilya’ya transfer oldu. Marsilya’da da rüyayı sürdürdü Drogba. Ligde 35 maçta attığı 19 golle gol krallığında üçüncü olurken Şampiyonlar Ligi grup aşamasında beş, takımını finale taşıdığı UEFA Kupası’nda da tam altı gol kaydetti. Fransa’da yılın futbolcusu seçilen Drogba’nın, bir sezonda efsaneleri arasına girdiği Marsilya’dan, kopuşu da erken olacaktı.
PREMİER LİG’E KÖTÜ BAŞLADI
Milan’da Maldini neyse, Marsilya’da o olmak istiyordu Drogba, bunu da sık sık ifade etmekten çekinmiyordu. Fakat öyle teklifler geliyordu ki, kulüp reddetmekte zorlanıyordu. 2003 yılında Rus milyarder Roman Abramovich tarafından satın alınan Chelsea, onun olağanüstü performansına kayıtsız kalamayan kulüplerden biriydi ve bu transfer için tam 44,5 milyon doları gözden çıkarmıştı. Rio Ferdinand ve Juan Sebastian Veron’dan sonra en pahalı transfer olarak yolunu tuttuğu Premier Lig’de Drogba’yı o güne kadarki en büyük sınavı bekliyordu. Ya beklentilerin altında kalarak hayal kırıklığı yaratacak ya da artık dünya çapında bir yıldız olarak kabul edilecekti.
Chelsea’deki ilk sezonunda sakatlıklar nedeniyle önce 5, sonra 3 hafta takımdan ayrı kalan Drogba, son üç hafta yine sakatlığı nedeniyle forma giyemese de bunların dışındaki tüm karşılaşmalarda sahadaydı. O sezon Chelsea, 50 yıl aradan sonra, tarihinde ikinci kez şampiyonluğa ulaşırken Drogba takımın birinci forvetiydi.
İngiltere’ye uyum sıkıntısı çekmemişti Fildişili oyuncu. 2006-07 sezonunda Drogba tam 61 maça çıktı. Ligde sadece şampiyonluk garantilendikten sonra iki maçta Jose Mourinho tarafından dinlendirildi, diğer tüm maçlarda sahadaydı. Onu gol kralı yapan 20 gollük performansına Şampiyonlar Ligi’nde 6, FA Cup’ta 3, Lig Kupası’nda 4 gol ekledi ve Maviler adına bir sezonda toplam 60 maçta forma giyip 33 gol kaydetti. Bu performans, Chelsea tarihinde 1984-85 sezonunda Kerry Dixon’un ardından 30 gol barajını geçen ilk isim yaptı onu. Drogba, Afrika’da Samuel Eto’o’nun önünde yılın futbolcusu ödüllerine layık görülerek kara kıtanın da yeni yıldızı haline gelmişti.
Time Dergisi’nin ‘Dünyanın en etkili 100 ismi’ listesinde yer verdiği yıldız futbolcu, sosyal sorumluluk projelerinde yer alarak gönülleri fethetmeye devam etti. Doğduğu yer olan Abidjan’a tam 3 milyon Euro harcayarak hastane ve okul yaptırdı.
Drogba, Jose Mourinho ile Chelsea efsanesine dönüştü. Portekizli teknik adamın ayrılığından ise etkilendiğini hiç gizlemedi, “Mourinho’nun gönderilmesi bizim kulüpteki alışkanlıklarımızı yıktı. Çoğumuz önce ve en çok hocamız için oynuyorduk. Şimdi bu duyguları unutup başka bir motivasyon kaynağı bulma zamanı” diyerek bu konudaki düşüncelerini açık açık söyledi. Drogba’nın Chelsea’deki en kötü sezonu, 2008-09 oldu. Tek santrforlu bir sistemi benimseyen yeni teknik direktör Luiz Felipe Scolari tarafından pek tercih edilmeyen Afrikalı yıldız, yerini Nicolas Anelka’ya kaptırmış görünüyordu. Ancak daha sonra göreve gelen Guus Hiddink ile tekrar takımda yer bulan Drogba attığı kritik gollerle çok iyi bir şekilde geri dönerek gerekeni yapıyordu, bir kez daha. Drogba kariyerinin başındaki o antrenman kaçıran, sadece yeteneklerine güvenen Drogba değildi. Çok çalışıyordu ama Premier Lig’in yoğun temposu da onu zorlamaya başlamıştı. Çin’e, Şanghay Shenhua’ya gitme kararı aldı ama bu kararının yanlış olduğunu hemen kavradı, rotayı yeniden Avrupa’ya ama bu kez başka bir limana çıktı, yeni adresi Galatasaray’dı. Sarı-Kırmızılı takımda yeniden doğan, 1.5 sezonda Türk futbolseverinin sevgilisi olan Drogba, Mourinho ile buluştuğu ikinci Chelsea macerasının ardından, 90 dakika oynayabileceği bir lige, yeni kıtaya lırdı rotayı. Bu kez adres Montreal Impact’tı. Drogba, geçen sezon nisan ayında da ABD İkinci Futbol Ligi (USL) takımlarından Phoenix Rising’e ortak oldu ve futbol oynamaya devam etti. Abidjan’dan çıkan Drogba, futbolda 40 yaşını gördüğü bu sezon artık noktayı koyuyor. Geride ise attığı goller, kaldırdığı kupalar ve fethettiği gönüller bırakıyor.
Ama Drogba’yı insanlar sanırım futbolu kadar, savaşa son veren barış mesajı ile hatırlayacak.
İÇ SAVAŞI BİTİREN GÜÇ
Takvim 8 Ekim 2005’i gösteriyordu. Kanlı bir iç savasın içinde olan Batı Afrika ülkesi Fildişi Sahili’nin milli takımı Sudan’ı yendi ve 2006’da Almanya’da yapılacak Dünya Kupası’na katılmaya hak kazandı. Futbolcuların soyunma odasındaki kutlamaları ülkedeki tüm televizyonlardan canlı yayınlanıyordu. Takım kaptanı Didier Drogba mikrofonu eline aldı, dizlerinin üzerine çöktü, ağzından tarihi bir konuşma döküldü:
“Bayanlar baylar. Fildişi Sahili’nin kuzeyindekiler, güneyindekiler, merkezindekiler, batısındakiler. Biz bugün tüm Fildişi halkının bir arada var olabileceğini, tek bir amaç uğruna oynayabileceğini gösterdik. Biz kutlamaların insanları birleştireceğinin sözünü verdik. Size dizlerimizin üzerinde yalvarıyoruz. Affedin! Affedin! Affedin! Afrika’da bunca zenginliğe sahip bir ülke savaşa sürüklenmemeli. Lütfen silahlarınızı bırakın. Seçimlere gidin. Her şey daha iyi olacak…”