Herkes haddini bilecek!

Fenerbahçe yöneticisi stadının balkonuna çıktı ve kibir kokan bir dille:

“Beş kuruş paraları yok. Fakir-fukara edebiyatı yaparak şampiyon olmaya çalışıyorlar!”

“Peki” dedi Galatasaraylı futbolcu…

Sahaya çıktı ve o takımı “parasız” şampiyon yaptı!

Daha sonraki günlerde; aynı Fenerbahçeli yönetici, o “parasız” Galatasaray’ın Denizlispor’a 1 milyon dolar teşvik gönderdiğini de söyledi. Hangi lafı tutarsız; artık ona okuyan karar versin!

Galatasaray kongreye gidiyordu. Kulübün üzerine adeta ölü toprağı serpilmişti. Galatasaray kongresiyle Fenerbahçe taraftarının ne işi olabilir? Ama tribüne pankart astılar; Canaydın’a hitaben şunu dediler:

“Bizi bırakma büyük başkan! Biz senden çok memnunuz!”

Yani Fenerbahçe taraftarı Galatasaray’ı “başkansız” görüyordu.

“Peki” dedi Galatasaraylı futbolcu…

O takımı “başkansız” şampiyon yaptı ve kupayı da (rahmetli) Özhan Canaydın’a armağan etti!

Şayet o sene, sezon başlarken, Cevat (Güler) hoca “Feldkamp’ı (hem de Fener’le atbaşı giderken) kovacaklar ve yerine beni hoca yapacaklar” konulu bir rüya görse ve sabah uyandığında bunu eşine anlatsa:

“Cevat bey… Senin akşam bi tarafın açık kalmış!” derdi.

Ama oldu!

Galatasaray “hocasız” kalma pahasına Alman Feldkamp’ı ülkesine postaladı ve “hocasız” şampiyon oldu! (Cevat hocam kusura bakmasın… Yoksa akademik bilginin piridir. Ben başka bi şeyi izah etmeye çalışıyorum.)

Geçen sene de Galatasaray “başka bi şey” denedi.

Hani “Dere geçerken at değiştirilmez” denir ya…

Galatasaray geçen sene 2 hoca değiştirdi; 3 tane de başkan…

Yapılmayacak ne varsa yaptı;

Ve gene şampiyon oldu!

Galatasaray “en olmayacak varyasyonu” da denedi ve öyle de şampiyon oldu!

Ama bu sene işler çok farklı…

Görülen o ki;

Galatasaray bu sene “öyle bi şey” deniyor ki; sonu nasıl bitecek ben de çok merak ediyorum!

Bu seneki varyasyon şu:

Galatasaray yönetimi kendisine “yok” muamelesi yapılmasını istiyor. Yetmiyor; “kendi taraftarını da karşısına alarak” şampiyon olabilir miyim olamaz mıyım; onu deniyor!

Öyle olmalı; çünkü ben Galatasaray’da bu sene yaşananlara başka bir anlam veremiyorum!

Galatasaraylı bu sene sınıfı geçti diye babasından bisiklet bekleyen evlat gibi…

Baba “Almam” demiyor… “Ama bak oğlum… Bugünlerde durumumuz iyi değil. Ben sana başlangıç için gene kaliteli fakat daha ucuz (Podolski marka) bir bisiklet alayım.”

Galatasaraylı çocuk fırlıyor:

“Olmaz baba… Ben zirvelere çıkacağım. Bana (İbrahimoviç marka) çok vitesli bir dağ bisikleti almalısın!”

Olurdu-olmazdı derken;

Galatasaray’ın geldiği nokta budur!

Galatasaraylının fark edemediği nokta da şudur:

İkisi de bisiklet… Ama sen dağların zirvesine çıkacaksan; sana öncelikle lazım olan dağ bisikleti değil; “mangal gibi yürek”tir!

Mayıs ayında ilan edilen şampiyonluktan bu yana Galatasaraylı o kadar negatif ki; Galatasaraylı kendi takımına “Fenerbahçelinin bile etmeyeceği” kötülüğü etmektedir!

Rakibin Atletico Madrid… Onun geldiği ülkede futbolun lokomotifi Barcelona’dır… İstediği kadar para harcasın; Real Madrid onun popülaritesini asla yakalayamamaktadır. Onlar Katalanların gururu ya; tek başına Real Madrid onlarla baş etmeye yetmeyince sistem onların başına bir de Atletico Madrid’i bela etti. Allah’ı var; adamlar da son yılların en yükselen takımı… Arda Turan’dan dolayı her Galatasaraylı iyi bir Atletico taraftarıdır. Normalde bu takıma yenilmek Galatasaraylıya koymaz! Neden? Çünkü adamlar Real Madrid ve Barcelona’yla hem yerel ligde, hem de Şampiyonlar Ligi’nde “kafa kafaya” oynamakta!

O zaman…

Gelirken birçok tişörtte o sloganı gördüm:

“Herkes haddini bilecek!”

Neden mi bilecek?

Çünkü adamlar müthiş bir futbol kültürünün içinden geliyor. Oranın lokomotifi Barcelona olayı o kadar aşmış ki; rakibi eze eze yenmelerine rağmen maç içindeki faul oranlarına bakıyorlar. La Masia’da yetiştirdiklerinden asla kibirli oyuncu istemeyen Barcelona kafası, “oyunu çirkinleştirecek eylemleri de” istemiyor. Maç sonu istatistiğinde faullerde rakip 15, Barcelona 25 mi? Bu bile adamın içine sinmiyor! “Bunu azaltmam lazım” diyor! Siz Arda’nın Barcelona’ya futboluyla gittiğini mi sanıyorsunuz? Arda’yı oraya taşıyan onların yapısına çok uyan “insan karakteri”dir!

Aslında iyi rakip ilk başta herkesi korkutur. Ama tabiatın da kuralıdır; şayet rakibin iyiyse sen de mecburen iyi olursun! Eğer Atletico Madrid bugün Galatasaray’la farkı fersah fersah açmışsa, bunda Barcelona gibi bir devle boğuşmanın büyük katkısı vardır.

Peki sen bu devler ligine hangi futbol ikliminden geliyorsun?

En büyük rakibinin başkanı hakemleri geçen sene canıyla korkuturken, bu sene de daha 3. haftada “tokatlamaktan” bahsediyor! Sen Şampiyonlar Ligi’ne “bunlarla boğuşa boğuşa” gidiyorsun. Buna rağmen Hamza Hamzaoğlu’nun “Layık değilsek şampiyon olmayalım” diyebilen yüce bir gönülle “Barcelonalı gibi” takılıyorsun ama; annenin liginde adam gibi bir futbol kültürü gelişmediğinden, oraya gidince “sen bile” artık bocalıyorsun!

Ne alaka mı?

Çok alaka!

Futbol dediğin şey işte bu detaylarda saklı…

Evine ekmek parası götürememe derdine sokulmuş bir hakemin yönettiği maçtan hayır mı gelir sanıyorsun?

Gelmiyor zaten…

Türkiye’de bu yöntemlerle iyi idare ediyorlar da; iş Avrupa’ya çıkınca yürümüyor. Yalnız bu sefer de daha kötü bir gerçeği keşfediyorlar:

“Şayet ben kendi ligimde ‘hakem tokatlayarak” şampiyon olmaz ve oraya direkt gitmezsem, 2 sağlam ön eleme ile bana oralar da hayal!”

Böyle garip bir sarmalın içinde Türk futbolunu var etmeye savaşıyorsun!

* * *

Gelelim maça…

Galatasaray bu gece bu ligde 99. maçına çıktı. Yani bir sonraki maçta “dalya” diyecek. O yüzden Galatasaray buranın hesabı-kitabı nasıl yapılır; az çok bilir. Daha kuralar çekildiğinde 1. sıraya zaten onları yazıyorsun. Bu ligde racon “Evde yenecek, dışarıda yenilmeyeceksin” ama… Bazen Atletico gibi sıra dışı bir takımla oynarken evinde beraberlik de kötü sonuç sayılmaz. Çünkü bu gece beğenmediğin o 1 puanı, son maçı oynarken çok arıyorsun!

Hamza Hamzaoğlu’nun ilk 11’i yanlıştı… Madem Denayer oynayacak durumda; koy kardeşim Mersin maçında! İyi başlamanın çok önemli olduğu bir lige Denayer diye bir kapalı kutuyla başlıyorsun. Gelecek adına iyi sinyaller verdi; o ayrı… Mersin maçında bu gecenin provasını yapsan olmaz mıydı?

Hakan Balta’yı ilk kez bu maçta ön libero deniyorsun. Ligde bile oynatmadığın Emre Çolak’la bu işin yürüyeceğini sanıyorsun. Daha yarım saat dolmadan 3 önemli top kaybı yapan Emre’yi “yuhalatarak” kenara almak zorunda kalıyorsun. Suçlu olan Emre Çolak mı; yoksa Hamza hoca mı?

Galatasaray açısından gecenin en kötü senaryosu ilk golü Atletico’nun atmasıydı. Çünkü uzun yıllardır Galatasaray’ın peşindeyim; Şampiyonlar Ligi maçına bile bu kadar negatif duygularla gelen Galatasaraylıyı ilk kez görüyorum!

İlk golü sen yiyince ne oluyor? Sayısal anlamda senin olan taraftar anında Atletico tarafına kayıyor. Yarım saat dolmadan 0-2 olunca Galatasaraylı ne kadar negatif enerjisi varsa, sahaya, oyuncusuna yolluyor! Siz o küfürleri futbolcuların duymadığını mı sanıyorsunuz?

İlk yarının sonlarında Umut Bulut ve Denayer ile gol bulabileceğinin sinyalini veren Galatasaray 2. yarıya Sabri-Yasin değişikliği ile başladı. O kadar da iyi oldu ki; Galatasaray bir ara tek kale oynamaya başladı. Şayet Galatasaray o dakikalarda bir gol bulsaydı, Real Madrid’le “turistik seyahate” gelen; ama iş tehlikeye girince “Tanrım ne olursun bu maç bir an önce bitsin” sözleriyle meşhur olan İspanyol spikerin kulaklarını çınlatacaktık. “Buraya düşen her Madridli bu duyguyu yaşayacak” diye espri yapacaktık.

Olmadı…

Olmayınca da 90. dakika itibariyle Galatasaraylı bağırmaya başladı:

“Yönetim istifa… Yönetim istifa…”

Öyle yürekten bağırıyorlardı ki; hiç de espri yapar gibi durmuyorlardı!

Diyorum ya…

2015-16 sezonunda Galatasaray’ın en büyük rakibi kendi taraftarıdır!

Kendi taraftarının kalbine giremeyen yönetim, bu yükün altından “asla” kalkamayacaktır!

ENGİN BİÇER- T24.COM

Önceki İçerikFehmi Özgüler, sihirli formülün neden bozulduğunu sorguladı: Hamzaoğlu olsam önce o üçlüyü yazarım…
Sonraki İçerikFeyyaz Uçar’dan ilginç öneri: Hamza hocam, yardımcılarının hepsini kov!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz