Gazeteduvar yazarı Volkan Ağır, Euro 2024 aday dosyalarını değerlendiren bir yazı kaleme aldı:
Zaman zaman yazılarımın satır aralarında ülkede ya da Almanya’da yaşananların EURO 2024 ev sahipliği adaylığı sürecini nasıl etkileyebileceğinden bahsediyordum. Artık dananın kuyruğunun kopacağı ana geri sayımdayız. İki ülke de adaylık dosyalarını halka açık olarak hem kendi sitelerinden hem de UEFA’nın sitelerinden yayınladı. UEFA eş zamanlı olarak bir de değerlendirme raporu yayınladı. Almanya’nın 866, Türkiye’nin 1206 ve UEFA’nın 40 sayfa olan sunum ve raporlarını tamamen okuyup analiz etmek mümkün olmadı. Fakat üç dosyayı da, özellikle de UEFA’nın değerlendirme raporunu detaylı okuyarak, inceledim. Konunun uzmanı değilim. Sıradan bir vatandaş olarak kendimce belirlediğim biçimde sunumların hazırlanma yöntemi, kendisini okutması, sunumlardaki gerekli ve önemli verilerin okunurluğu gibi çeşitli konular üzerinden iki sunumu yan yana koydum. Gazetecilik süzgeci ise pakete dahil.
DİJİTAL ERİŞİM DAHA ZOR
Artık her şeyin dijital olduğu dünyada, bir dosyanın bilgisayara indirilmesi ya da indirmeden açılması an meselesi. Teknolojinin hızı da bu dosyaları görmek konusunda sabırsız yapıyor insanı elbette. Almanya’nın sunum dosyasını 10 saniyede cep telefonuma ve bilgisayarıma indirebildim. Türkiye’nin dosyasını indirmek ise 4 dakikadan biraz fazla sürdü. Acaba formattan kaynaklanan bir dosya boyutu farkı mı var diye düşünürken bambaşka bir fark çıktı ortaya. Türkiye’nin indirilebilen sunum dosyası 1206 adet farklı PDF sayfasından oluşuyormuş. Almanya ise 231 PDF sayfasını enine tutarak 866 sayfalık sunumunu sığdırabildiği için dosyaya erişimi çok kolay hale getirebilmişler.
AMATÖR TURİSTİK TANITIM BROŞÜRÜ
Türkiye’nin dosyasına, “ne varmış bu kadar binlerce sayfada?” diye baktığımda bende bıraktığı izlenim özetle şu oldu: Amatörce hazırlanmış, oldukça da kötü bir turistik tanıtım broşürü. Ev sahibi şehir İstanbul’u anlatırken üç Boğaz fotoğrafına iki, üstelik de internetten bulunmuş Ayasofya Camii fotoğrafı kullanılmasına, sayfalarca tarihi mekan fotoğrafına gerek yok. Bir futbol şampiyonasına giderken kimse “Gaziantep’te Zeugma varmış, Bursa’da çok güzel termal hamamlar var, Antalya’da da ne güzel golf sahası varmış” demiyor. Bir futbol organizasyonuna ev sahibi olacak ülkeye oy verirken de… Almanya ise bunu her şehirden tek görsel ve sadece 4 sayfa ayırarak halletmiş. Genel olarak da Türkiye’nin dosyasında birden fazla kullanılan birçok görsel var. Oy verenlerin kalbini ele geçireceğin stadyumlar bölümünde ise stadyumların kuşbakışı görünümleri ise Google Earth’ten çekilen ekran görüntüleriyken, Almanya bu konuda da daha özenli.
SUNUMUN YARISI BOŞ
Türkiye’nin 1206 sayfalık sunumunun yarısından fazlası kelime anlamıyla ‘boş’. Bu boşluklardan, sunumu hazırlayanların sunum programını kullanamıyor olduğu anlamını çıkarıyorum. Stadyumlar hakkında veya çeşitli konularda UEFA’nın talep ettiği özel bilgiler, kurula ayrıca iletilmiş iki ülke tarafından da. Fakat aynı soruya, “Gizlilik nedeniyle bu bilgileri özel ekle UEFA’ya ileteceğiz” cevabını verirken Türkiye bir sayfa, Almanya ise buna üç satır harcamış. Bunu çok basit bir detay olarak görüyor olabilirsiniz. Ancak ulaşılması gereken bilgiye ulaşırken 20’den fazla sonu gelmeyen sayfa görmek sunuma ve kitapçığa olan ilgiyi azaltır, okuyanın dikkatini dağıtır. Kesinlikle sunum açısından yapılmış büyük bir hata. Üstelik bu 1206 sayfalık sunumun en az 100 sayfası, bakanlıklardan, kurumlardan, resmi kaşeli ve resmi imzalı destek bilgilerinden oluşuyor. Almanya bu kısmı, gerekli garantilerin alındığını belirterek, açılışı yazılarını da Almanya Devlet Başkanı Frank-Walter Steinmeier ve Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in kısa ve öz sunum yazıları ile halletmiş. Recep Tayyip Erdoğan’ın UEFA Başkanı Aleksandr Ceferin’e yazdığı mektup ise 265’inci sayfada yer alıyor. Üstelik Merkel ve Steinmeier’in yazdığı girişteki küçük mesajlarında özenle seçilmiş mesaj içerikli cümleler öne çıkarken, Erdoğan’ın sıradan bir tam desteğimizi veriyoruz notu (!) oldukça sönük kalmış.
Bir ülkenin, bir futbol veya spor organizasyonunun ev sahipliğini üstlenebilmesindeki en önemli kriterlerin stadyum kapasitesi ve bütçe olduğu düşünülür her zaman. Ancak bunun doğru olduğuna inanmak çok büyük yanılgı yaratıyor. Çünkü stadyum yapılır, para bulunur. Bakınız Türkiye 10 yılda 37 stadyum inşa etmiş sunum dosyasında yer alan bilgiye göre. Ancak stadyumların şehir içindeki konumlandırılışı, şehirlerin yüz binlerce insanın katıldığı etkinlikleri organize etmiş olma tecrübesi, şehirler arasında yapılacak yolculuk imkanları ve kolaylıkları ile gelenin nerede yatacağı çok daha önem arz eder. Aday şehirleri bu açıdan karşılaştırdığımda, Almanya’nın Dünya Kupası tecrübesini düşünmezsek, Dortmund dışında uluslararası bir spor organizasyonuna ev sahipliği yapmamış şehri yok. Dortmund’un geçmiş tecrübeleri listesinde en az 50 bin kişilik bir etkinlik duruyor. Aynı şehirde 2008’de 1.5 milyon insanın katılımıyla gerçekleştirilen Onur Yürüyüşü de geçmiş organizasyon tecrübesi olarak sunumda yer alıyor. Almanya’nın bu gibi etkinliklere de yer vermiş olması bu seneki ev sahibi seçiminde insan hakları konusuna da hassasiyetle yaklaşan UEFA’nın gözüne girmek için.
SUNUMDA SAYILAR HATALI
Türkiye’de gerçekleştirilen FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası bugüne kadar futbolda düzenlenmiş en büyük organizasyon olarak yer alıyor ülke futbol tarihinde. Yedi şehirde gerçekleştirilmişti bu organizasyon. Gaziantep, Bursa, Antalya, İstanbul, Trabzon bu organizasyonda ev sahibi şehirlerdi. Bu organizasyonu çıkarırsak, adaylık dosyasında bulunan şehirlerin yüz binleri ağırladığı nadir organizasyonlar kitap fuarları olarak göze çarpıyor. Eğer 20 Yaş Altı Dünya Kupası’nı geçmiş tecrübeler arasına alıp sunuma bakarsak, sunuma göre Gaziantep 20 Yaş Altı Dünya Kupası boyunca 305 bin kişi ağırlanmış şehirde. Tesadüf ki Antalya’da da aynı tecrübe yer alıyor ve Antalya’ya da 303 bin 251 izleyici takip etmiş şehirde. Enteresandır ki İstanbul da aynı organizasyona ev sahipliği yapmış ve 303 bin 251 seyirciyi. İstanbul ve Antalya nasıl olmuş da 303 bin 251 kişiye ev sahipliği yaparken Gaziantep’te ne olmuş da toplam 305 bin kişi bu organizasyonu izlemiş bilemiyorum ama 303 bin 251 sayısının turnuva boyunca biletli seyirci sayısı olduğunu Wikipedia’ya bakınca (nasıl gireceğinizi biliyorsanız) anlayabiliyoruz. 20 Yaş Altı Dünya Kupası’nın yerel içerik sitesinde editörlük yaparken Galatasaray’ın Stadyumu’nda oynanan Fransa’nın Pogba ile kupayı havaya kaldırdığı final maçını izleme imkanım olmuştu. Stadyumda 10 bin kişi ya vardı ya yoktu.
Organizasyon tecrübesi konusunda Almanya da futbol dışı organizasyon tecrübelerini yazmış yukarıda belirttiğim gibi. Fakat bu organizasyonlar yüz binlerce insan tarafından tarafından takip edilmiş örneğin 2017’de Köln Dünya Buz Hokeyi Şampiyonası’na ev sahipliği yapmış ve 462 bin 500 misafir organizasyona katılım sağlamıştı. Türkiye’nin dosyasında bu örnek yukarıda dediğim gibi çok nadir. Ve Konya’da 5 bin kişinin katıldığı Nasreddin Hoca Festivali’ni geçmiş tecrübe olarak aktardığın sunumla EURO 2024’ü organize etmek için en uygun aday olduğunu Nasreddin Hoca’ya anlatsan cevabı gülerek “Ya tutarsa” olurdu muhtemelen.
ALMANYA HAZIR, TÜRKİYE’NİN YATIRACAK YERİ YOK
Almanya’nın aday tüm stadyumları inşa edilmiş ve aktif durumda. Türkiye’nin ise ikisi yeni yapılacak bir tanesi ise yenilenecek. İki ülke de stadyumlar açısından yakın vaatler ve garantiler vermiş olsa da Almanya’nın stadyumlarının halihazırda kullanılıyor olması en büyük avantajları. Türkiye’nin önünde feragat edilmesi gereken bir konu duruyor bu adaylık sürecinde. Sunumda Atatürk Olimpiyat Stadı’nın yeniden inşa edileceği söyleniyor. Ancak Atatürk Olimpiyat Stadyumu şu anda bilindiği üzere Şampiyonlar Ligi Finali’ne 2020’de ev sahipliği yapacak. “Eğer yenileme çalışmaları için sunumdaki zaman çizelgesine uyulacaksa Atatürk Olimpiyat Stadı 2020’de Şampiyonlar Ligi finaline ev sahipliği yapacağı için Türkiye iki organizasyondan birini riske atıyor” cümlesi can alıcı bir nokta.
Aynı şekilde ulaşımda da Almanya birkaç adım önde. Almanya’nın aday şehirlerarası demiryolları ve karayolları kullanımda. Bir aday şehrin tren garından bir diğerine nasıl ve kaç dakikada gideceğinizi tek seferde hesaplayabilmenize yardımcı olan çizelge etkileyici. Hatta Köln Stadyumu’ndan çıkıp sadece demiryolunu kullanarak, Berlin’deki Olimpiyat Stadyumu’na gidebileceğinizi bizzat tecrübe etmiş olduğumdan kesin bilgi olarak yayabileceğinizi söyleyeyim. Ancak UEFA Adaylık Değerlendirme Raporu’na göre Türkiye’de 11 demiryolu rotası henüz inşa edilmemiş. Hepsi bir yana aday şehirlerden Galatasaray’ın stadyumuna bugün bile gitmeye çalışmak işkence. Diğer yandan Berlin-Varşova, Düsseldorf-Londra, Paris-Köln arasında otobüs yolculuğunun bile mümkün olması yine Almanya’yı bir adım öne çıkarıyor. Günü birlik maça gitme keyfini yaşatma imkanı önemli bir avantaj. Gelenlerin nerede yatacağı da önemli bir husus ki UEFA değerlendirme raporunda buna da değiniyor. Türkiye’de İstanbul ve Antalya öncülüğünde 728 otel, 72 bin 639 oda bulunurken Almanya’da başta Berlin olmak üzere 2 bin 880 otel 271 bin 95 oda bulunuyor. Peki Türkiye’ye gelenler nerede yatacak?
ÜÇÜNCÜ HAVALİMANI DEZAVANTAJ
Yurtdışından gidiş gelişler açısından hava yolu büyük bir tercih nedeni olmayacak Almanya için. Fakat Türkiye’ye gidip gelmek ağırlıklı olarak hava yoluyla gerçekleşecek. Bu konuda da İstanbul dışında, yurtdışına direkt uçuşlar yapılabilen Antalya ve Ankara şehirlerinin varlığı yeterli görülmemiş UEFA’nın raporunda. Son dönemde işçilerin haklarını istemek için gerçekleştirdiği, yüzlerce kişinin kötü çalışma koşulları nedeniyle hayatını kaybettiği, EURO 2024 için yapılan 3. havalimanı da Türkiye’nin sunumunda büyük bir yer alıyor. Şu anda bu konudaki güncel gündem insan hakları açısından Türkiye’nin sınıfta kaldığı noktalardan sadece biri. UEFA raporunda da bu konuda Türkiye’nin bir aksiyon planının olmaması konusu ele alınmış. Almanya ise bu konuda açık bir plan sunuyor.
Havalimanına dönersek, inşaası için binlerce ağacın kesilmiş olduğu, havalimanının bulunduğu alanın göçmen kuşların yolu olması gibi konular da adaylık sürecinin doğa duyarlılığı vaatleri açısından tutarsızlık yaratıyor. Ekolojik Denge ve Temiz Enerji bölümünde de, Türkiye’nin girişe “10 milyon ağaç dikme projesi” yazması, Türkiye’nin çevrecilik ve temiz enerji anlayışında nerede olduğunu gösteriyor. Umarım Türkiye 1206 sayfayı tek tek çıktı alarak oy verecek ülkelere göndermemiştir. Yapılmışsa doğaya duyarlılık konusunda bir kez daha sınıfta kalındığını ispatlanmış diyebiliriz. Çünkü rakip Almanya dünyanın ilk yenilenebilir enerji ekonomisine sahip.
KURU SABİTLEMEK PROBLEM
Ülkedeki politik ve ekonomik gidişat da bu seneki ev sahipliği seçimlerinde bir hayli önem taşıyor. Türkiye’nin politik durumu ve duruşu her gün değişiyor. Ekonomik gidişatı ise hiç durgun değil, durulacağa benzemiyor. Yapısal reformlar sonuç vermiş değil. UEFA ekonomik açıdan döviz kuru garantisi istiyor. Devletin kanalının UEFA Uluslar Ligi maçı yayını için kur sabitleme iknası, Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi maçlarının yayıncılarının son anda belli olması ise direkt UEFA ile ilgili olan bir konu olduğu için bu konuda verilen kötü sınav geleceğe umutla bakılmasına büyük engel.
ATLA GİDİYORSUN İSVİÇRE
UEFA tarafından hazırlanan raporda vergilerin kaldırılmış olması ev sahipliği için avantajı olarak gösteriliyor Türkiye’nin. Eğer ola ki Almanya seçilirse sakın, “UEFA’ya vergi muafiyeti tanıdık bize ev sahipliği vermedi” savunusuna girişmeyin. UEFA vergi muafiyeti sağlarsa devletin kasasından çıkacak olan o harcamalar vatandaşın cebinden devlete vergi olarak çıkıveriyor. En yakın örnek Rusya’dır bu konuda.
EURO 2024 adaylık süreci boyunca bugüne dek kendi eksiklerimizi, yanlışlarımızı, hatalarımızı aktarmaya anlatmaya çalıştım. Yanlışlarımızı kapatmaktansa düzeltmek üzere yanlışlarımızı bulup göstermeyi denedim. Bu sefer de eldeki somut verilerle bir karşılaştırma yaptım. Dosyalar ortada. Rakamlar, sayılar, veriler ortada. Özetle, ulaşım için demiryolu yok, yurtdışından ülkeye uçak gelmiyor, gelen de tek tük geliyor, gelen seyirciyi yatıracak otelin yok, büyük organizasyon tecrüben yok, Almanya stadyuma giremeyecek taraftarlar için 100 bin kişilik taraftar alanı sunarken senin sunacağın 100 bin kişilik yerin yok, alkollü içecek ve bahis markalarının herhangi bir organizasyona sponsor olması yasak, bu da UEFA için gelir kaybı demek… Eee TFF ayranın yok içmeye atla gidiyorsun İsviçre’ye?
Her şey bir yana kendi yaptığın organizasyonun rakamlarını Wikipedia’dan alan, aldığı veriyi de kendi sunumunda yanlış gösteren, başka yerlerde farklı farklı kullanan ülkeye siz ev sahipliği verir misiniz?