Milli Takım’ın Lüksemburg ile 3-3 berabere kalması ve Faroe Adaları’na 2-1 yenilmesi Türkiye’de büyük eleştirilere yol açtı. Avukat Selim Sarıibrahimoğlu, Millilerin yaşadığı ve yaşattığı süreci Futbolmedya için kaleme aldı:
Bu yazıyı, Türk futbolunun ve ekonomisinin geleceğinden duyduğum derin kaygı sebebiyle yazmaktayım.
Bildiğiniz üzere, Milli Takım pazar günü oynanan maçta Faroe Adaları gibi kendisinden çok daha düşük kalitede bir takıma karşı 2-1 kaybetmiş bulunmaktadır. Bu maçta yaşanan hayal kırıklığı veönümüzdeki maçlarda da yaşanması muhtemel hayal kırıklıklarının nedenlerini belirtmek isterim.
TFF Yönetim Kurulu, 04.08.2022 tarih ve 15 sayılı toplantısında aldığı karar ile Süper Lig Statüsünün Ek-2 maddesinde değişiklik yapmıştır. Süper Lig Futbolcu Uygunluğu başlıklı maddeye göre 2022-2023 sezonunda kulüpler A takım listesine 14 yabancı futbolcuyu tescil ettirebilecek, 14’ten fazla sayıda yabancı futbolcuyu tescil ettirmeleri halinde fazla sayıdaki her bir futbolcu için 500.000 TL altyapı fon bedelini TFF’ye ödemek zorunda olacaklardır. Ayrıca, A takım listesinde yer alacak en az 14 futbolcunun, Türkiye A Milli Futbol Takımında oynama uygunluğuna sahip futbolcu olması zorunlu tutulmuştur.
İlgili normlar yorumlandığında, her ne kadar Statüde açıkça yazmasa da ve TFF tarafından 08.10.2022 tarihinde yapılan açıklamada aksi iddia edilse de, 35 kişilik A takım kadrosuna tamı tamına 21 yabancı futbolcu tescil ettirilebilmesi imkânı söz konusudur.
35 kişilik A takımda 21 yabancı futbolcuya izin verilmesi, kulüplerin yerli futbolcu kaynaklarına yönelmek ve bunları geliştirmek yerine yabancı futbolculara yatırım yapmasına yol açacaktır. Uzun vadeli altyapı yatırımları yerine kısa vadeli başarı kovalayan kulüplerin kadro eksiklerini rant getiren yabancı futbolcularla kapatmaya çalışması sonucunda hem var olan hem de potansiyel yerli kaynakların harcanması söz konusu olacaktır. Kaliteli yerli yetenekler de ya beyin göçü misali Avrupa takımlarına gitmek isteyecek, ya da halihazırda Avrupa takımlarında yetişmiş olacaklardır.
Yerli oyuncu havuzundaki kalite gerilemesine bağlı olarak Türk futbolunun dışa bağlılığında şiddetli bir artış yaşanacaktır. Ekonomi, her alanda olduğu gibi spor alanında da yöneticilerin göz etmesi gereken bir faktördür. Avrupa Kulüpler Birliği’nin İstanbul’da gerçekleştirilen 39. Genel Kurulunda ortaya çıktığı üzere, UEFA’nın finansal raporlarına göre Türkiye, eksi yüzde 156 ile futbolda en çok bütçe açığı veren ülke olmuştur. Halihazırda kötü giden finansal durum, ilgili kararın uygulanması ile dışa bağlılık artacağı için geri dönülemez bir yola girecek ve Türk futbolu adına çok kötü sonuçlar doğacaktır.
Türk futbolu bakımından yaşanan kötü gidişatın ve bir türlü iyileşememenin temel sebebi, son 15 yıldır özellikle imalat ve savunma sanayide uygulanan yerlileştirme politikalarının futbol camiasında hayata geçirilememesidir. Bilindiği üzere, Türkiye, imalat ve savunma sanayinde ciddi bir yerlileşme politikasını son yıllarda yoğun biçimde uygulamaya koymuş ve bu doğru politikaların sonucunda güneş pili, elektrikli traktör, İHA teknolojileri ve tank gibi birçok yerli ürün geliştirmiştir. 2019 yılı itibariyle de tarihte ilk kez imalat sanayi ihracatı ithalatı geçmiştir.
Ekonomi bilimindeki korumacı politikaların, yerli kaynaklarını etkili bir şekilde işleyemeyen ve bu bakımdan yabancı ülkelerle rekabet edemeyecek durumda olan ülkeler için uygulanması zorunludur. Zira bu uygulamalar, yerli üretimi ve yatırımları teşvik etmesi ve ithalatı azaltarak cari dengeyi sağlaması bakımından çok önemli araçlardır.
İspanya, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin aksine, Türkiye’nin yerli futbolcu kaynakları ne iyi idare edilmekte ne de mevcut potansiyeli tam olarak işlenebilmektedir. 84 milyon nüfusu olan ülkemizdeki lisanslı futbolcu sayısı 500 binin altında iken, 17 milyon nüfusu olan Hollanda’daki lisanslı futbolcu sayısı 1 milyonun üzerindedir. Almanya’da yaşayan lisanslı Türk futbolcu sayısı dahi Türkiye’deki lisanslı futbolcu sayısının üzerindedir. Söz konusu vahim durum, Türk futbolunu geliştirmek ve yurt geneline yaymakla görevlendirilmiş TFF bakımından yerli futbolcu kaynaklarının geliştirilmesine ve bunlara yatırım yapılmasına yönelik etkili teşviklerin acil bir şekilde uygulamaya konulmasını zorunlu kılmaktadır. Bir başka deyişle TFF, Türk futbolu bakımından korumacı bir politika izlemeli, korumacı politikalardan olan ithalat kotası uygulamasına benzer olarak yabancı futbolcu sınırı uygulamasını sadece teoride var olan bir uygulama olmaktan çıkarıp daha etkili bir sınır öngörmelidir.
Önemle belirtmek gerekir ki, tehlike yaratan husus, yabancı futbolcuların Türk takımlarında oynatılmasına izin verilmesi değil, bu duruma kontrolsüz ve neredeyse sınırsız şekilde izin verilmesidir. Mevcut sistemin aksine makul bir yabancı futbolcu sınırlaması, hem kısa vadede Türk takımlarının performansını artıracak hem de uzun vadede Türk futboluna katkıları olacaktır.
Öncelikle, Türk kulüpleri daha az yabancı futbolcuyu tescil ettirebilecekleri için transfer seçimlerini daha rafine yapmaya teşvik edileceklerdir. Bunun sonucunda Türkiye’ye gelen yabancı futbolcu kalitesinde dramatik bir yükseliş olacaktır. Her spor alanında olduğu gibi futbolda da takım içi rekabet oyunun önemli bir parçasıdır. Yüksek kalitedeki yabancı futbolcular, rekabet yoluyla yerli futbolcuların performansını artıracaktır. Zira Hagi ve Taffarel gibi yabancı futbolcuların yanı sıra, Galatasaray’ı UEFA şampiyonu yapanlar aynı zamanda Ümit, Ergün, Bülent, Emre Okan gibi yerli yeteneklerdir.
Transfer seçimlerinde daha dikkatli olmaya teşvik edilen takımlar, bunun sonucunda daha dikkatli harcamalar yapacaktır. Dolayısıyla futbolda bütçe açığı en fazla ülke olan Türkiye, bütçe kontrolünü sağlayacaktır.
Makul bir yabancı sınırlamasının belki de en önemli sonucu, halihazırda yetişmiş bulunan yabancı futbolcu transferi yaparak amiyane tabiri ile hazıra konma fırsatı azalacak ve yerli futbolcu geliştirilmesinde çok daha fazla menfaati bulunacak olan kulüplerin altyapı yatırımlarına teşvik edilecek olmasıdır. Ayrıca bu durum, adeta bir domino etkisi yaratarak sadece futbolcu değil, teknik alanda da nitelikli eleman yetiştirilmesine vesile olacaktır.
Yerli oyuncu havuzunda Türkiye’ye layık olan kalitelinin bulunamamasının ve var olan kaliteli oyuncularımızın değer görmedikleri için Avrupa’ya akın etmesinin bir başka talihsiz sonucu, Türk takımları ve Türk taraftarı nezdinde bir yabancı hayranlığı oluşmasıdır. Gerçekten, aktüel performanslarına veya potansiyellerine bakılmaksızın, yabancı futbolcunun yerli futbolcudan daha iyi olduğu düşüncesi futbol camiasına hakimdir. Makul ve etkili bir yabancı sınırlamasıyla Türk futbolu ve Türk futbolcusu gelişecek, kamuoyundaki yabancı hayranlığı da son bulacaktır.
Türkiye gibi yerli futbolcu kaynaklarını verimli bir surette işleyemeyen bir ülkenin, yerli futbolcu geliştirmeye yönelik teşvik politikalarını izlemesi zorunludur. Ancak Federasyon, aldığı kararla yerli oyunculara yönelik teşvikler bir kenara dursun, bilakis yabancı oyunculara yönelik teşvikler ortaya koymuştur. Makul bir yabancı sınırının öngörülmesi, Türk futbolunun bekası için gereklilik arz etmektedir.
Atalarımız temiz süt temiz kaymak tutar derler. Federasyon, politikalarının önceliğini Türk futbolunun ekonomik güvenliğine uyarlamalı ve bugüne kadar hedeflenen başarıyı getirmeyen yabancı sınırlaması (daha doğru tabiri ile sınırlanmaması)sistemini yenilemelidir.
Üzülerek belirtmeliyim ki bu konuda daha önce yaptığım uyarılar hiçbir yazar tarafından ciddiye alınmamıştır. Önemli olan mesele, Türkiye’nin yetenek havuzunun ortaya çıkmasını engelleyen bu çarpık, kabul edilemez sistemin değiştirilmesidir.
Türk futbolunun layık olduğu seviyelere getirilebilmesi için halkın nabzını tutan sizin gibi değerli yazarlarımızın kalemlerine ihtiyaç olduğu kuşkusuzdur. Bu hususta metanetli davranacağınızdan şüphem yoktur.
Saygılarımla.
Dr. Selim Sarıibrahimoğlu