Recep Tayyip Erdoğan, NTV Spor’da sporun gündemine dair soruları yanıtladı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan NTV Spor’da spora dair açıklamalar yaptı. Erdoğan, yabancı sınırıyla ilgili, “Şu anda yasa neyi emrediyorsa, neye amirse, bütün kulüpler onu yapıyor. Bu yürüyen bir süreç. 2019’dan sonrasıya yönelik Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tüm kulüplerle oturup masaya yatırmalı ve bundan sonraki süreci nasıl sürdürelim, yürütelim konusunda durmalarında fayda var” dedi.
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri;
“Buradan tüm halkımıza özellikle bu geçmişimizi anlatmak suretiyle paylaşmak bize ayrı bir mutluluk veriyor. Benim 15 yaşında falan başlayan futbolla ilişkim, sürekli olarak sevgiyle, mahalledeki başlayan Kasımpaşa’da Kaptan Paşa mahallesindeki futbol serüvenimiz, sokak arasındaki o zamanlar kağıttan futbol topu yapardık ve onlarla oynardık. Bir de mahalle takımımız vardı orada oynamaya başlayınca yükselişimiz çabuk oldu. 14 yaşında başlayan süreç kısa sürede amatör kümeye çıkma sürecimizi getirdi. ”
GÖKMEN- YASİN’İN KARDEŞİ BİZİM TAKIMIN KALECİSİYDİ
“Cami Altı’nda oynarken ben İstanbul Amatör Karması’na seçildim. O zaman da bizim İstanbul Amatör Karması’nda ismi aklımda kalan Gökmen, Yasin onların kardeşi Doğan vardı bizim kadronun kalecisiydi. Ali Sami Yen o zaman çimleri tam budanmış değildi. Orada amatör karmada bir süre seçildik. 7 senelik süreçten sonra da İETT’ye transfer oldum. Bizim için ayrı bir imkandı. Hem iş imkanı doğdu, hem de İETT de zirveyi zorlayan ve orada da 7 yıl kadar oynadım ve 5 yılı hep grup şampiyonluğu ile geçti. Bizim takım da tabii çok iyi bir takımdı. İETT’deki heyecan daha da farklıydı. Güçlü bir zaman herhangi bir farklı olumsuz alışkanlıkları olmayan bir takımdık”
“BABAM OKUMAMI İSTİYORDU”
“Şeref Stadı’nda duşlar bile aman yarabbi. Nasıl duşlar olduğu belli, berbat. Bozkur, Alibeyköy, Paşabahçe’de sahalar vardı. Böyle bir süreçte 14 yıl son yılımı da yetiştiğim mahalle takımında oynadım sonra askere gittim. Babam okumamı istiyordu. Futbola gittiğimi bile çok sonra öğrendi. Ben Adidas kramponları çok sonraları aldım. Amatör kümede ilk zamanlar başkalarından ayakkabı alırdık. Babamı ikna ettim daha sonra ikna oldu. Çünkü ‘Baba ben okula da gidiyorum, bu da var’ dedim. İETT’de biraz lüksümüz arttı. Adidas ayakkabı falan bulduk. İETT’de imkanlar çok daha iyiydi. Şartlarımız çok daha iyiydi. Cami Altı’nda da şartlar iyiydi”
“İTİRAZ ETTİM KIRMIZI KART GÖSTERDİ”
“Bir kere kırmızı kart gördüm. Çok da aslında ciddi bir şey değildi. Anadolu Hisarı’nda yanılmıyorsam Yıldız’la oynuyorduk. Takım kaptanıydım. Onun verdiği itiraz üzerine itiraz ettim çıkarttı bana kırmızı kart gösterdi. Hayatımda bir kırmızı kart var odur.”
“Erokspor’dayken anacığım formamı evde yıkardı, kuruturdu. “Niye oynuyorsun, bak çamur olmuş” falan hiç yok. Alır yıkar, hatta daha da ileri gider ütüler, formamı bana verirdi. Alır yıkar, ütüler ben de formayı kulübe götürür teslim ederdim.”
“BAL-SÜT-MUZ HEMEN KARIŞTIRIRDI”
“Dolmabahçe’ye stada doğru inerken İETT Spor Kulübü orada… Teknik Üniversite’nin arka tarafında… Üniversitenin bir ufak antrenman sahası var dı. Bazen de orada antrenman yaptığımız olurdu. Oradan çıkardım. Elmadağ’a doğru büfeler vardır. Orada müşterisi olduğum bir büfem vardı. Oraya gittiğimde anlardı hemen zaten. Bal-süt-muz hemen karıştırırdı. Verdiğimiz enerjiyi hemen orada yeniden alırdık.”
Rıdvan Dilmen: Burayı (Başakşehir Fatih Terim Stadı) gezdik programdan önce. Başakşehir Kulübü Başkanı Göksel Bey (Gümüşdağ) de söyledi. Hem mescit var bu statta hem de farklı dinlerden çok yabancı futbolcu da olduğu için şapel ve sinagog da… Bu konuda düşünceniz nedir?
“Başkanın bu hassasiyeti bana göre takdire şayan… Futbolcu da, seyirci de… Olayı hep birlikte düşünmek lazım. Hem şapel hem de sinagog olması, ayrıca mescit bulunması… Seyirci var. İbadetini yapacak. Ama maçı da seyretmek istiyor. Namaz saatine de rastlıyor maç. Böyle bir yer varsa. Mescide iner, namazını kılar. Müslüman için bu… Öbür tarafta, hristiyan veya musevi olanlar var. Futbolcu veya konuklardan… Onlara tahsis edilmiş yerde ibadetini yapıp maçı izleme fırsatı bulur. Maalesef bütün statlarda bu yok. Bu açığı da gidermek lazım. Bazı uluslararası havaalanlarında da bunu görürsün ama birçoğunda da yoktur. Ben hep arkadaşlarıma söylerim. “Bakın, havalimanlarımızda mescitlerimiz muhakkak olmalı. Bunun yanında hristiyan, musevi yolcular da düşünülerek, onlara da ibadetleri için yerler yapılsın.” İbadetini yapar veya yapmaz. O bizi ilgilendirmez. O kendi sorunudur. Hep benim örneğim şudur. Kardeşim, Darülaceze’ye git. İçinde mescidi görürsün, hemen yanında şapeli, sinagogu da görürsün. Niye? Sultan Abdülhamit, Darülaceze’yi yaparken sadece müslüman acezelere değil, müslüman olmayan vatandaşlarını da düşünmüş. Orada onlara da bakıyor. Onların da o tür manevi ihtiyaçlarıonı karşılamak için o adımları da atmış. Belediye başkanlığım zamanında Alemdağ’da Darülaceze’nin bir örneğini orada da yaptım. Orada da vardır. Bunları biz yapmamız lazım. Antalya’da, Başbakanlığımın ilk dönemlerinde Dinler Bahçesi yaptık. Orada da var, Belek tarafında. Bunları neden yapıyoruz? Dünyaya bazı mesajlar verelim. Siz her ne kadar bu işlerde dürüst ve samimi değilsiniz de bizim dinimiz bize bunları yapmamızı tavsiye ediyor. Biz de bu tavsiyenin gereğini yerine getiriyoruz.”
Rıdvan Dilmen: Yabancı kontenjanı konuşuldu. İnsanların algılayamadığı şu oldu. Sayın Cumhurbaşkanımız yabancıya karşı değil. Yerli oyuncuların oynaması anlamında söyledi. Çünkü farklı anlaşılma oldu. Galatasaray 11 yabancıyı uyguluyorsa, oynayabilir; çünkü kural öyle diyor. Haklı olarak da oynatıyor. Uzun vadede siz ne düşünüyorsunuz.
“Şu anda yasa neyi emrediyorsa, neye amirse, bütün kulüpler onu yapıyor. Özellikle, bizim futbol kulüplerimiz, futbolcuyu niçin hazırlar? Milli Takımımız için hazırlar. Milli Takıma hazır olabilmek için bir defa oyuncunun oyun saatinin, oyun dakikasının miktarının fazla olması lazım. Ne kadar bir futbolcu fazla oynarsa görev alırsa o zaman Milli Takıma adaylık konusunda da onun şansı o kadar artacaktır. Ama bizim diyelim ki; en güçlü takımlarımızda biz istikbal vaat eden veya beklediğimiz futbolcularımız olmazsa, bizim oradaki şans yüzdemiz eksilir. Biz yine de yurt dışında oynayan futbolcularımızı, lejyonerlerimizi almak suretiyle takım oluşturmaya çalışıyoruz. Dünyaya baktığımızda, dünyada da marka futbolcular seyirci çekebilmek için ne yapıyorsar? Transfer yapmak suretiyle, o kulüpler çok ciddi rakamları harcıyorlar. Benzer şey bizde de var. Fakat bir çok yabancı futbolcuyla diyelim ki; 2019’a kadar anlaşmalar yapılmış. O tarihe kadar anlaşmalar yapıldığına göre; bunun üzerine herhangi bir spekülasyon yapmaya gerek yok. Çünkü bu yürüyen bir süreç. 2019’dan sonrasıya yönelik Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tüm kulüplerle oturup masaya yatırmalı ve bundan sonraki süreci nasıl sürdürelim, yürütülem konusunda durmalarında fayda var. Yabancı futbolcu olmasın mı? Hiç olmasın mantığı bir defa yanlış bir mantık. Olacak bir şey değil. Çünkü onların da bizim futbolumuza katacakları çok şey var. Onların katkısı ve bir de tribünlere ayrı bir hareket, canlılık getirecektir. Bunları da görmemezlikten gelemeyiz.”
T.C. PASAPORTU TAŞIYANA DEVŞİRME DEMEMELİYİZ
Rıdvan Dilmen: Devşirme sporculara bakış açınız nasıl?
“İngilizler, Fransızlar oynatıyor. Keşke kendi tohumlarımızdan, topraklarımızdan yetişse; ama bu olmuyorsa, bu dünyanın da bir gerçeğiyse buna da tamamiyle ters bakmanın bana göre pek faydası olmaz diye düşünüyorum.”
Rıdvan Dilmen: Eskiden tesis yok para yok diyorduk. Onlar da var. Sayın Lucescu geçen İtalya’daki bir gazeteye röportajı var. Türkiye’de para, tesis var diyor. Oyuncu yetişmiyor diyor. Mazeretimiz de kalmadı aslında.
“Fakat öyle de olsa, bana göre nasıl ki; yabancı futbolcuyu oynatma noktasında elastiki davranılan, bu olabilsin diyorsak, Türkiye’deki yabancılara devşirme demeyi uygun bulmuyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını kabul eden, tabii ki ekstra olacak. Zayıf falan olmayacak. Şu anda sıkıntısı var. Allah şifalar versin. Naim Süleymanoğlu, Halil… Bunlar geldiler, ne oldu? Halterde Türkiye’ye bir sınıf atlattılar. Bir dönüşüm değişim yaşattılar. Atletizm tarihinde de son olarak Azeri kardeşimiz o da şampiyon oldu. Etiyopyalı kızımız hakikaten bize şampiyonluklar getirdi. Bu türler olduğu zaman, onlar da arkadan bir çekim alanı oluşturup, birilerini çekiyor.”
Murat Kosova: Stat, tesis gelişimi açısından Avrupa Şampiyonası için en avantajlı ülkeyiz. Maalesef, Milli Takımlar için yeni jenerasyonlar için biraz beklememiz gerekecek. Oynama süreleri basketbolda da aynı. Fenerbahçe, EuroLeague; Galatasaray EuroCup şampiyonu oldu. Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’nde fırtına gibi esiyor. Ama bunu maalesef milli başarıya taşıyamadık.
“Bu konu çok çok hassas. Bu şunu gösteriyor; milli ve yerli noktasında maalesef hedefi vuramıyoruz. Türkiye’nin sorunu fiziki mekanlar sorunu değil. Türkiye bunu aştı. Hakikaten, başkanının da söylediği gibi dünyada o fiziki yapılanma, okullar hariç, hiçbir yerde yok. Bizim, burada Hidayet kardeşimle de bunu konuşuyorum. Hidayet Kardeşim yapacağın en önemli şey şu. Milli Eğitim Bakanlığımızla beraber orta öğretimden üniversiteye kadar buralarda süratle biz kapalı spor salonlarına ağırlık verelim ve buralarda özellikle baskette bu işi geliştirelim. Bunu yapmamız lazım. Eskiden bizim İETT voleybolda çok güçlüydü. İTÜ basketbolda çok çok güçlüydü. Bunu Amerika’da falan dikkat edilirse, kolojler işin başını çekiyor. Bütün projelerde orta öğretimde ve ünivertitelerde bunu yaygınlaştırmaların hesabı içerisindeyiz. Üniversiteler arasında da bu müsabakaların yapılmasını istiyoruz. Yurtlar, okullarda kapalı spor salonları yapıyoruz. O enerjiyi bir yere vermesi lazım. Modern tesisleri yaparak buraları halledelim diyoruz. Zaten şu anda lisanslı sayısı dönümemizde çok arttı. Rakamlara bakarsak, çok ciddi bir artış var. Bu artış devam ediyor. Bunu orta öğretimde başlatır da üniversitede devamı olursa, tesisler olarak da yurtlarımız ve okullarda olursa, 2002’de göreve geldiğimizde 848 bin. Şu anda 8 milyon 105 bin. 10 kat arttı. Tesislerle beraber arttı. Tesisleri yaptıkça, sporcu sayısı artıyor. Bunlar bu dönemde yapılırken derdimiz gençliğimizi hazırlayalım. Bu genç nüfusuz diye konuşuyoruz tamam da gencin önünü açacaksın. İmkanları hazırlayacaksın. Geçenlerde Hidayet kardeşimizle konuştuk. Bir şey daha yapman lazım. Belediyelerle irtibatı kurup mahalle aralarına potaları koyacaksınız. Gençler, hemen oraya uğrayıp basket atacak. Bunların sorumlusu belediye olacak ve bunların bakımlarını yapacak. Amerika’daki şey o. Okul spor faaliyetlerine katılan sayının 2011’de 529 bin, 2017’de 2 milyon 225 bin. Keşke 2002’yi de çıkarabilsek. Rakam o zaman daha geri gidecek. Ortalama 1’e 10 gibi bir artış söz konusu. Basketbolda çok daha çabuk mesafe kaydederiz. Şu anda 80 milyon nüfusumuz var. Bir Sırbistan veya Slovenya’ya bakın. Bunlar nasıl bu mesafeyi katettiler. Bu işi görüşerek, örneklemeler yapmak suretiyle… Demek ki bizim zemin müsait. Bir yerde demek ki; eksiğimiz var: Neyse bu eksiğimizi öğrenip, gidermek lazım. Yüzmede aynı şey yapılabilir.”
Rıdvan Dilmen: Milli Takım formasına saygı duyuyorum. Ama sanki bizim dönemimizdeki forma daha iyi gibiydi. Siz nasıl düşünüyorsunuz? Size göre hangisi olmalı?
“Takdir benim değil. Takdir TFF’de. Şimdi bir de sponsor var. Klasik olarak geçmişteki formalarımızın hakikaten çok daha farklıydı. Brezilya da yeni yeni değiştirmeye başladı. O da değiştirmiyordu. Biz yine de oralara takılmaktan çok, bunlar çok çok farklı (eski formaları gösteriyor), TFF’nin özellikle tercihi kendine ait.”
Rıdvan Dilmen: İki yıl önce kulüpler yasasıyla ilgili çok konuşuldu. Şu anda dört kulübümüzün 7 milyar TL borcu var. Diğer Süper Lig, TFF 1. Lig’i saymıyorum. Ortalama 8-9 milyar TL’lik bir borç var. Yayın gelirlerimizde Avrupa’da ilk 6’dayız. Kupada devlet, Turkcell, Spor Toto Ligi… Bizim marka değerimizin eksikliğinden mi? Devlet bunlara sponsor olmaya mecbur kalıyor. Türk Hava Yolları’na teşekkür ediyorum. Hem Şampiyonlar Ligi hem Avrupa kupalarına hem Euroleague’e sponsor oluyor. Ama özel sektörlerin oraya girmesi gerekiyor. Ancak o kadar borçlu ki kulüpler. Sizin yeni kulüpler yasasında olmazsa olmazınız ne?
“Buna bir olmazsa olmaz olarak girmeyelim. Öyle de bakmayalım ama devletin kurumları da bankalar, reklam ihtiyacı olmayan banka yoktur. Neden yoktur? Çünkü hepsi faizle uğraşıyor. Reklamla kendilerini kabul ettirmenin gayreti içerisindeler. Burada Ziraat Türkiye Kupası’nın yer almasını bir yerde hem bankanın çok da farklı bir kanalize etmesi bu gelirleri bakımından önemsiyorum. Aynı şekilde diğer bankaların da bu konularda – bazıları statların yapımına giriyor – önemli bir şey. Bazıları lige ortak oluyor. diyelim ki; Doğuş Fenerbahçe gibi. Aynı şekilde Anadolu Efes gibi. Vodafone, Odeabank’ın girmeleri gibi. Bunlar da dikkat ederseniz hepsi güçlü olanlarla beraber oluyorlar. Aslında güçlü olmayanlarla beraber olmak suretiyle onlara da güç kazandırsalar, sporda rekabet olacak. Çok daha farklı bir duruma gelecek. O rekabet bana göre eksikliğini hissettiğimiz kaliteyi getirebilir. O bakımdan orayı önemsiyorum. Mesela Vakıfbank kimseye bırakmıyor. Eskiden Eczacıbaşı bırakmazdı. Basketbolda, voleybolda… Kadınlar ve erkeklerde Dünyayı ciddi bir şekilde zorlama durumu var. Gelir gider tablosunda bana göre iş biraz da paranın yönetimindedir. Başarıda bir şeyi çok çok önemserim. Parayı çok iyi yönetmek lazım. Parayı da çok iyi yönetene vermek lazım. Eğer parayı iyi yönetmede sıkıntı olursa orada geri gidersiniz. Ama iyi yönetilirse para o zaman onunla hem kaliteyi satın alırsınız hem de para kendi kendini üretir.”
Rıdvan Dilmen: Sizin döneminizde bir devrim oldu. Kırklarelispor, Van’da oynayabiliyor. Urfaspor, Karadeniz’e gidebiliyor.
“Futbolun girmediği il kalmadı. Üstelik de bir değil her ne kadar Süper Lig, TFF 1. Lig, 2. Lig aşağı doğru.. Bizim dönemimizdeki gibi değil. her haftasonu yoğun bir futbolda hareketlilik, canlılık var. Futbol aslında olması gereken, illerimizin, halkımızın birbirleriyle kaynaşması için en önemli silahlarımızdan birisi olması lazım. Buna da fair play deniliyor ya. Ne yazık ki; bunu sağlayamadık. Bir çok tedbirler alındı, alınıyor. Son zamanlarda olumlu gelişmeler var. Bayanların statta gelmesini temin için de adımlar atıldı. Bayanların gelişi statlardaki tribün özellikli anarşisini minimize eder; çünkü bayanlar var. Orada rahat rahat küfür edilmez. Sakin bir şekilde maç seyredilir. Taşkınlık olmaz. Anarşi olmazsa herkes edebiyle maçını seyreder. Takımını alkışlar. Galip gelirse tabii ki; sevinçle dönecektir. Mağlup da olursa bilecektir ki futbolun üç tane neticesi vardır. Galibiyet, mağlubiyet ve beraberlik. Bunu görmesi lazım. Milletimden özellikle bu fair play kurallarına uymalarını, burada hep beraber bu işe hazırlıklı olmak lazım. Biz bu üç neticeyi bilerek stada gidiyoruz. İş oyundur. Oyunun zevkini tatmak için gidiyoruz. Burada beraberlik de galibiyet de mağlubiyet de var. Galip geldiklerinde galip takımı alkışlayacağız, galip geldiğimizde de karşı taraf da bizi alkışlayacak. Bu bilinç içerisinde stada gitmek çok daha önemli. Bu tabii aileleri de çekiyor. Aileler de gidiyor. Katılıyor, izliyor. Dolayısıyla o seyircilikteki tadını sıkıntıya üzüntüye dönüştürmemek lazım. Tüm halkıma da en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Temmenni ederim ki; hazırlık maçında da (Türkiye-Arnavutluk) takımımız galibiyetle stattan çıkar.”
Rıdvan Dilmen, yenilenecek olan Alsancak Stadı’nın isminin Altay’ın efsane kaptanı Mustafa Denizli olabileceğini söyledi, Erdoğan Denizli’yi överken bu öneriye sıcak bakılabileceği söyledi.