Yaşım küçüktü ama Avusturya lisesine gittiğim zamanlarda bile matematik ya da coğrafya kitaplarımın arkasında takım kadroları vardı. Bayern Münih ile başlar, Gençlerbiriği’nin kalecl Selçuk’lu kadrosuyla son bulurdu. Meraklıydım. 1966 Dünya Kupasının bir yıl sonra Türkiye’ye gelen ‘Altın goller’ filmı beni futbola bağlamıştı. Bu filmı sinemada tam altı kez izledim. Eusebıo’lar, Bobby Charlton’lar, Beckenbauer’ler, Tilkowski’ler beni futbola ‘tutkun’ hale sokmuştu. Futbolla bağlantım beni önce Milliyet yazarlığına, ardından Lig Tv Genel Müdürlüğüne kadar götürdü. Tam şimdi 42 sene bitti. Neler gördüm neler yaşadım. Bunlardan birini örnek vermek istiyorum.
ZEKİ TEMİZLER’İ HATIRLAYAN VAR MI?
1967 yıllarında Feriköy’le Vefa lige damga vurmuşlardı. Feriköy’de başta Müjdat Özgür (yakın akrabam ve kuzenim) olmak üzere Ahmet, Rıdvan, Fuat (sonra Fenerbahçe’li) avukat Turgay, Zekeriya (Beşiktaş’lı) olmak üzere birçok yıldız vardı. Vefa’da öyleydi. Ama bunların içinden santrfor Zeki lige ‘kök’ söktürüyordu. Önüne gelene atıyordu. Üç büyükler hemen peşine düştü. Fenerbahçe aldı. 1969 yılına Zeki ile başladılar. Fenerbahçe’nin Romen teknik direktör Teaşka’lı kadrosunda ‘yıldız’ olmuştu. Forvette tek oyuncuydu. Rakibi de yoktu. Sonra yavaş yavaş düşüşe geçti. Nereye gitti bilemedik. Kimse hatırlamadı bile. Ancak bir gün taksiye bindim. Eski püsküydü. Futbol muhabbetine başladık. Döndü “Beni tanıdın mı?” dedi. ‘Yabancı gelmiyorsun’ diye karşılık verdim. Devam etti. “Ben Zeki. Fenerbahçe’li Zeki. Santrafor Zeki.” O sözler bendeyankı yaptı. Doğrusu üzüldüm. Kötü durumdaydı. Söyleyecek birşey bulamadım. İndim. Zeki abinin duygusal ve üzgün yüzü gözümün önünden hiç gitmedi. Aradan yıllar geçti. Yılmaz Şen’ler, Erol Togay’lar, Suat Mamat’larda hep aklımda kaldı. Hayatın affı yok..
NEREDEN NEREYE
Madenci bir baba ve ev kadını bir annenin çocuğuydu. 10 yaşında futbola başlamıştı. Büyük bir sakatlık geçirdi.Sağ ayağında ‘ödem’ vardı. Tam iki yıl ara verdi. Bursaspor’daki alt-yapı hocaları ona her gün. “Sen artık bu işi bırak. Futbol oynayamazsın” diyorlardı. Yılmadı. Devam etti. Önce U 17’ye çıktı. Arkasından da A takımına yükseldi. Ertuğrul Sağlam elinden tuttu. Bursaspor’un UEFA kupası maçında rakibiFin’li Kuopio idi. Sağlam’ın ilk onbire koyduğu Ozan Tufan golu attı. Bu UEFA’datarihe geçti. Gol atan en geç oyuncuydu. Parladı Parladıkça yükseldi. Yükseldikçe göze girmeye başladı. Karabükspor teknik direktörü Tolunay Kafkas transfer etmek istedi. Ozan Tufan Bursaspor’dan gitmek istemedi. Bu arada Milli Takıma da seçildi. Danimarka ile oynadığımız maçta Bursa’da maçı izleyen anne ve babası gözyaşları arasında doksan dakikayı tamamladılar. Ailesi onunla gurur duyuyordu. Şenol Güneş’le de çalıştı. Sonra yaz geldi üç büyükler peşine düştü. Güneş eski öğrencisi Ozan’ı Beşiktaş’a almak istiyordu. Ozan Tufan son dakikada Şenol Güneş’e de çalım atıp Fenerbahçe’nin yolunu tuttu. İlk başlarda onbiri kendine mesken edinmişti.
OSMANGAZİ KÖPRÜSÜNÜN SIRRI
Devlet o aradaOsmangazi köprüsünü kurdu. Yapımı bayağı ‘meşakkatli’ geçmişti. Mesela Samandıra ile Bursa arası bir saati geçmiyordu. Ozan antrenman sonrası ‘gaza basıyor’ Bursa’da soluğu alıyordu. Düşüşe geçti. Artık gece Bursa’da kalıyor sabah antrenmana geliyordu. Koptu önce takımdan sonra futboldan. Bu arada hakkında ‘medyaya haber sızdırıyor’ dedikoduları çıkmıştı. Ancak Aykut hoca onu takipteydi. Affetmedi. Kadro dışı bıraktı. Elini de bıraktı. Yalnız kalmıştı. Dereağzın’da çalışıyor ama kadroda hiç düşünülmüyordu. Yeni sezonda Cocu onu denemek istedi. Olmadı. Yine Dereağzı yolunu tuttu. Alanı da yoktu. Mental düşüşler, psikolojik sorunlar bu Bursaspor’dan çıkan Türk futbolunun yıldızını yok etme yoluna gitti. Allah’tan Sergen Yalçın ortaya çıktı ve onu Aytemiz Alanya’ya aldı. Şimdi tek dileğimiz ‘kaybolmasını’ hiç istemediğimiz Ozan Tufan’ın artık aramıza katılması…