Bir spor muhabiri ne yapar?
Habertürk Gazetesi’nden Mete Aker, Beşiktaş- Galatasaray derbisini gazetenin spor foto muhabirlerinden Vedat Danacı, Hüseyin Yavuz, Vahap Hacıoğlu, Cem Akyüz ve Uğraş Özyurt’la birlikte izledi ve yaşadıklarını Pazar ekine yazdı. İşte o yazı:
Maça çıkmak için malzemeleri hazır. Gerilim yok. Sakin vücut dilleri işini ustalıkla yapanlara mahsus. Artık stada doğru yola çıkma vakti. Bu maç bir derbi. Ondan da ötesi, bu derbiyi kazanacak takıma göre lig yeniden şekillenecek. Eee, maç bu denli önemli olunca hazırlığı da bir başka oluyor. Tarihe tanık olmak için, ben de bizim takımla beraberim; Vodafone Park’a doğru ilerliyoruz. Aklımdaki soru, 5’i arasından golü kim atacak? Neden 5 olsun ki, bir takımda 11 kişi vardı oysa değil mi? Bu takım başka takım, ne Beşiktaş ne Galatasaray… Foto muhabirlerinin takımı. Yani tarihi belgeleyecek olanlar… HT Pazar’dan Mete Aker’in haberi…
3 SAAT KALA STATTA
Küp gibi ağır çantalarında fotoğraf makineleri ve objektifleriyle stada varıyoruz. Önce foto muhabirlerine ayrılmış odadayız. Her gelen meslektaşlarıyla selamlaşıyor, hal ve hatrını soruyor. Simit ve çay eşliğinde son hazırlıklar yapılıyor; objektifler ayarlanıyor, gri yelekler giyiliyor. Muhabbet koyulaşırken maça daha 3 saat var; sonuçla ilgili öngörüler, evvelsi gün yaşadıkları, arkadaşlarının başından geçenler… Yaklaşık 2 saat kala yavaş yavaş saha kenarına iniyoruz. Tribünde olmakla saha kenarında olmak, bu dünyada olmakla cennette olmak kadar farklı. Atmosferin bir parçası değil kendisi oluyorsunuz. Çim, bayrak, top, kale direği oluyorsunuz. Taraftarlar tribünleri doldurdukça bunu daha fazla hissediyorsunuz. Maç başlayınca terin kokusunu alıyorsunuz.. Neyse…
HT Spor’dan 5 kişi giden ekip sahanın dört köşesine yerleşiyor. Önce Şenol Güneş geliyor, Tudor’la tokalaşıyor; tüm foto muhabirleri yan yana sıralanıyor. Yer bulabilmek, fotoğrafı yakalayabilmek için…
Maç başlıyor. Herkes pozisyonları onlarca kez izleyebiliyorken onların tek bir anı ve şansı var. Yakaladın yakaladın, kaçarsa tekrarı yok.
İlk yarıda da gol yok. Ama fotoğraf bol. Siz ekran başında, hatta tribündeyken bile onların yaşadıklarının çoğunu yaşamıyorsunuz. Mesela belki Q7 topa vuracak ve sizi yere yıkacak!
İkinci yarı daha hareketli. HT Spor muhabirleri de işlerinin ehli; golü gelişinden anlıyor, anında yakalıyorlar. Şanslıyım ki 3 gol de benim bulunduğum kaleye atıldı. Maç bitiyor, skor malum: 3-0 Beşiktaş galip…
‘EN ZORU MAÇ ÖNCESİ VE SONRASI’
İşin detaylarını maç bitince ancak konuşabildik. Foto muhabirlerinden Vahap Hacıoğlu, başlama düdüğünden önce o maçın özelliklerini muhakkak aralarında konuştuklarını söylüyor: “Derbilerde enstantane ve golden çok, detaylar önem kazanır. Diğer maçlarda bir enstante, sevinç veya üzüntüyle fotoğrafı kurtarabilirsin. Ama derbilerde hiçbir detayı atlamaman gerek. Çünkü maçtan sonra 1 hafta onun yankıları sürecek.”
Cenk Tosun ya da Gomis nasıl o hafta şut çalışıyorsa, foto muhabirleri de onların muhtemel hareketlerine çalışıyor. Yani her maçta bazı yıldız futbolcularla saha kenarında simetrik hareket edecek kadar onları ezberliyorlar. Bu yüzden gözlerini maçtan hiç ayırmıyor, her anı vizörden takip etmek gerektiğini özellikle belirtiyorlar. Tabii bir de gol sevinci gösterisi var. Vedat Danacı, eskiden daha farkı olduğunun altını çizerek anlatıyor: “Yıllardır Tanju Çolak gol attığı zaman nereye koşacağını bilirdim. Şimdi pek öyle değil. Futbolcular farklı sevinme stilleri oluşturdu.”
Bir önceki maçta iki rakip oyuncu arasında bir sıkıntı varsa, onu da çalışıp takip ediyor, hafta içindeki yorumlara bakıyorlar. Maçlara muhakkak ikinci bir makine götürüyorlar. Orta sahayı ve enstantaneyi 300- 400 mm’lik objektiflerle çekiyorlar. Gol sevinçlerini kaçırmamak için de küçük objektifli makine kullanıyorlar. Bu işte en çok da hava koşulları önemli. Cem Akyüz, “Her maç günü hava yağacak mı yağmayacak mı diye bakıyoruz” diyor. Hüseyin Yavuz da ekliyor: “Bu işin en zor kısmı maç başlayana kadar. Stada git, yer seç, yerleş, taraftarları takip et; bir kaos var. Maçı takip etmek en kolay kısmı tecrübeli insanlar için.”
‘ARKADAŞIMIN GÖZÜ ÇIKTI’
Her mesleğin belli zorlukları var hiç şüphesiz. Foto muhabirlerine de mesleğinin zorluklarını sordum. Hepsinin söyleyecekleri var. Fotoğraf makineleri ve lensleri yaklaşık 20 kilogram! Hepsi “Bütün foto muhabirlerinin sağlık sorunu belindedir” diyor. Dahası da var… Bu işi yapan yaklaşık 100 kişi var.
Hepsi yakın arkadaş, dolayısıyla birbirlerinin başından geçenleri de biliyorlar. Uğraş Özyurt’un başından geçen olay inanılmaz: “Bir keresinde maçta taraftarın attığı madde yanımdaki arkadaşın gözüne geldi, gözü çıktı. Bunu hiç unutamam.” Sahada açık hedefler aslında ama onlar için saha falan kapatılmıyor. Bir saha olayı olduğunda da ilk zarar gören onlar, çünkü sahadaki önceliklere göre yangından ilk kurtarılacaklar onlar değil.
Foto muhabiri Danacı, “Futbol yorumcuları fikirlerini söylüyor, taraftar sinirleniyor.
O adamı bulamayınca da hıncını bizden çıkarıyor. Biz sadece fotoğraf çekiyoruz. Bıçaklanan arkadaşlarımız var” diyor.
Özellikle de derbilerde risk artıyor. Yavuz’un başından geçen olaysa şöyle: “Eskiden derbi ye öğlen giderdik. Cam çerçeve kırılırdı. Bir maçta taraftar öyle hücum etti ki kendimi yere attım. Naylon pantolon giymiştim, modaydı. Bir yanık kokusu geliyor. ‘Ne oluyor?’ dedim. Bir baktım, biri çakmakla pantolonun paçasını yakmış!” Çalınan, kırılan makineler cabası. Danacı’nın Galatasaray’ın şampiyonluk sevincini çekerken bir makinesi sahada çalınmış mesela.
Ama hepsi iyi adamlar. Yaptıkları işten keyif alıyorlar. 30 yıl önce çekilmiş fotoğrafları bile unutmuyorlar. Danacı, “Severseniz dünyanın en güzel mesleği. Çoğu insan bulunduğumuz yerlere girip çıkamaz. Parası olsa da…” diyor. Paranın satın alamayacağı şeyler vardır. Usta olmak, çim olmak, kale direği olmak, anı yakalamak, o anın fotoğrafı olmak, gol olmak… Ben geçen haftaki derbide, bizim gazetenin takımının vizörlerinden hepsini gördüm, hatta onların bulunduğu yerden fileler öyle yakın ki galiba bir ara Muslera bile oldum.
Vahap Hacıoğlu: Teknoloji çok gelişti. Makinenin kalitesi ve ortaya çıkan sonuç daha iyi. Ancak eskiden de sporcularla ilişkiler çok iyiydi. Arkadaş, kardeş gibiydik. Antrenmanlardan önce tesislere girer, beraber otururduk. Şimdi kulüpler çok nadir açıyor antrenmanları. Ben Beşiktaş foto muhabiriyken her gün Fulya’daydık. Son futbolcu gidene kadar çıkmıyorduk.
Hüseyin Yavuz: Spor foto muhabirinin zamanla problemi olmamalı. Ben 2011’de evlenirken fikstüre baktım, nasıl arada bir zaman bulabiliriz diye. Milli maç arası uygun bir zaman var evlenebilir miyim bu tarihte dedim ayarladım.
Vedat Danacı: 80’li yıllarda tuvaletlerde film yıkayıp maçın 5-10 dakikasını ancak seyrederdik. Maçtan 2 kare fotoğraf geçmek bizim için inanılmaz bir şeydi. Bir ikili mücadeleyi çektin çektin. Çünkü gazetelerin baskısına yetişmeniz lazımdı o dönemlerde. Fener stadından vapurlara filmi verirdik, onlar gazeteye götürürdü, yıkanırdı.
‘Aaa kadınmış!’
Spor foto muhabirlerinde kadın sayısı az. Anadolu Ajansı foto muhabiri Şebnem Coşkun da Beşiktaş-Galatasaray maçını belgeleyenlerden. 7 yıldır Anadolu Ajansı’nda foto muhabiri olarak çalışıyor. İyi bir hikâye anlatıcısı olmanın en çok istediği şey olduğunu söylüyor. Coşkun, foto muhabirliğinin zorluklarını ve bu meslekte kadın olmayı şöyle anlatıyor: “Malzemelerin ağırlığı bir kadın olarak bana asla zor gelmiyor. Boyum 160 santim. Dezavantajmış gibi görünse de aksine faydasını daha çok görüyorum. Daha hızlı hareket etmemi sağlıyor. Çok başarılı arkadaşlarımız var. Sayımız da gitgide artıyor. Öte yandan kadınların estetik bakış açısı burada çok önemli. Herkesten faklı bir yönden olaylara bakabiliyoruz. Dolayısıyla bence burada mutlak bir fark oluyor.” Maça hazırlanırken başta ekipmana, vücut ısısını koruyucu kıyafete dikkat ettiğini söylüyor Coşkun: “Eğer kafama bere taktıysam saçlarım da görünmüyor, her seferinde fotoğraf çekerken arkamdan ‘Abi, abi’ diye sesleniyorlar, yüzümü döndüğümde de ‘Aaa kadınmış’ diye şaşırıyorlar. Buna çok gülüyorum. Onlar da varlığımıza alışacaklar sanırım.”