Almanya ve Avusturya futbolu hakkında Türkiye’nin en önemli spor gazetecilerinden biri olan Hüseyin Özkök, der SPIEGEL’de yayınlanan Football Leaks belgeleri hakkında, haberi yapan isimlerle bir röportaj gerçekleştirdi. Spor Arena Plus’ta yayınlanan röportaj:
Rafael Buschmann ve Michael Wulzinger. Football Leaks belgelerinin der SPIEGEL’de yayınlamasını sağlayan ve bu işin yükünü çeken iki gazeteci bu önemli dokümanlarda yer alan bilgilerin ilk bölümünü birlikte kaleme aldıkları 287 sayfalık bir kitapta toplayarak SPIEGEL yayınlarından Almanca ve İngilizce olarak piyasaya çıkarttılar. “Football Leaks – Profesyonel futboldaki kirli işler” adını verdikleri kitap büyük ilgi görürken önemli satış rakamlarına ulaştı.
Tarihe mal olan bu dosyayı futbolu takip eden milyarlara ulaştıran iki gazeteci, 3 Kasım tarihinde yayınladıkları yeni belgeleri içeren ikinci kitaplarını ise 29 Nisan 2019’da okuyuculara sunacaklar. Aşağıda okuyacağınız röportajı Rafael Buschmann ile yapmayı düşünmüştük. Ancak Buschmann, yeni yayınlanan belgelerden dolayı aşırı iş yoğunluğunda olduğunu belirterek meslektaşı Michael Wulzinger’in aracılığı ile sorularımıza cevap vereceklerini iletti.
Hüseyin Özkök: Takma adı “John” olan kişi sizinle ilk olarak ne zaman bağlantı kurdu?
M.Wulzinger: Aslında o bizimle değil biz onunla bağlantı kurduk. Ancak bu uzun aylar süren bir çaba sonucunda gerçekleşti. 2015 sonbaharıyla birlikte İnternet’te Football Leaks adı altında anonim bir platform ortaya çıktı. Sayfanın en alt kısmında ise yine anonim bir e-mail adresi veriliyordu. Meslektaşım Rafael Buschmann, bu adrese mesajlar yazmaya başladı ve düzinelerce e-mail gönderdi. 2016 ilkbaharına geldiğimizde bir gün Rafael’e nihayet bir yanıt geldi. E-maili gönderen kişi kendini ilk olarak “FL” (Football Leaks’in baş harfleri) olarak tanıtırken Rafael’e “futbol ile problemin ne?” diye soruyordu. FL, kendisinin Football Leaks’i yayınlayan kişilerden biri olduğunu belirtmişti. Rafael ve “FL” şifreli yollardan yazışmaya başladılar. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra üzerinde çalışabileceğimiz ilk belgeleri gönderdi. Bu belgeler, Güney Amerikalı menajerlerin Avrupa kulüplerinden aldıkları komisyonların Hollanda’da bulunan aracılar vasıtasıyla British Virgin Adaları’na nasıl transfer ettiklerini ortaya koyuyordu. Bununla birlikte bu menajerler aldıkları milyonlarca Euro komisyonun yüksek vergilerden kurtuluyordu. Biz de bu belgeleri yayınladık. Bunun üzerine FL bize “Bu iyiydi ama çok daha iyileri var” şeklinde bir yanıt verdi. Bundan kısa süre sonra Mart 2016’da “ihbarcı” Rafael ile buluşmaya hazır olduğunu bize bildirdi. Kendine bundan sonra John denilmesini istiyordu. Rafael ve John daha sonra düzinelerce kez sürekli değişen yerlerde ve büyük gizlilik içinde buluştular. Rafael içimizde John ile doğrudan görüşen tek kişi.
HÖ: John size neden Rafael Buschmann ve SPİEGEL’i seçtiğini söyledi mi?
MW: Rafael başlangıçta Football Leaks sayfasında verilen adrese aylar boyunca yazdığı tüm maillerde bizim Football Leaks sitesi henüz ortada yokken futboldaki kirli işleri ifşa eden haberlerimizin linklerini de gönderiyordu. Bunlar bahis şikeleri, vergi kaçırma, yolsuzluk yapan yöneticiler, oyuncu transferlerinde şüpheli ödemelerle ilgili çok sayıda haberi kapsıyordu. John bununla birlikte bu işin zaten içinde olduğumuzu gördü. Bize en önemli motivasyonunun şeffaflık ve futbolun karanlık yüzünü ortaya koymak olduğunu belirtti. Tam bu noktada onu bu belgelerin yayınını bize bırakması konusunda ikna ettik. Gazeteciler olarak Football Leaks belgelerini doğru sıralama ve toplumsal bağlamda ortaya koymanın yanında en iyi haliyle geniş kitlelere ulaştırarak tartışmaya açma imkanına sahibiz. Bunu Football Leaks’in anonim sayfasında yapmaları çok zordu. Oradaki belgeler herkese sunuluyordu ama bunların perde arkası anlatılmıyordu. Rafael bunu John’a anlattı. O da bu gerçeği görmüş olacak ki, belgelerin yayınını bize bıraktı.
HÖ: Peki hangi noktada belgelerin gerçek olduğundan emin oldunuz?
MW: Şu anda elimizde milyonlarca belge var. İlk olarak bizi ilgilendiren belgelerin doğruluk olasılığını araştırıyoruz. Mesela, bir banka hesabı bulduk diyelim. Bunun başka bir yerde daha olup olmadığını araştırıyoruz. Veya A kişisinin B gününde C şehrinde olabilmesi mümkün mü, ona bakıyoruz? Önümüzdeki belgelere bağlı olarak yüzlerce sorulması gereken soru karşımıza çıkıyor. Bu her zaman ilk adım oluyor. Ardından belgelerde adı geçen kişiler, firmalar veya federasyonlarla onların güvenini sarsmadan görüşmeler yapıyoruz. Bu da çok önemli. Belgelerde okuduklarımız gerçekten de orada yazdığı gibi olabilir mi onu anlamaya çalışıyoruz. En önemli adım ise tabii ki olaylara karışanlar ve bundan etkilenen kişilerle zamanında yüzleşmek. Şu ana kadar yaptığımız yüzleşmeler belgelerde yer alan içerikle örtüştü. Bu konuda yüzlerce haber yaptık. Şimdiye kadar bunlarla ilgili bize kimse dava açmadı ve yazdıklarımızın gerçeği yansıtmadığını iddia etmedi. Bu gazetecilik ve hukuk açısından bizim için çok önemli. Demek ki kaynağımız güvenilir.
HÖ: Bu ifşa oluşumunun ardında John ile birlikte kaç ülkeden kaç kişinin yer aldığı hala açıklığa kavuşmadı mı?
MW: Rafael John ile her buluşmasında bu belgelerin nereden geldiğini soruyor. Ama John bunu açıklamıyor. Rafael’e “çok iyi kaynaklarım var, ama bunları size açıklayamam” diyor. Ama çok açık söylediği tek şey var. “Ben hacker değilim ve hacker’larla da birlikte çalışmıyorum”. Bizim için önemli olan belgelerin gerçekliği ve amaca uygun olması. Alman basın yasası çerçevesinde üçüncü şahıslardan gelen yasadışı materyal ile çalışma olanağımız var. Ancak kendimiz hackerlik yapamayız, hiç yapmadık ve asla da yapmayacağız. Veya bir hackeri kullanamayız ve bunu da asla yapmayacağız. Bizim için geçerli olan şey, ele geçirdiğimiz belgelerdeki kamuoyu ilgisi ve yararıdır. Bizim ölçümüz bu.
HÖ: Football Leaks platformu Portekiz ‘de ortaya çıktı. Bu bağlamda bu belgelerin ilk olarak Portekizli menajer Jorge Mendes kaynaklı olabileceğini düşünüyor musunuz?
MW: Football Leaks platformu 2015 yılında İnternet’te ortaya çıktığında Portekiz futbolundaki çok sayıda yolsuzluğu açıklamıştı. Bunlar çoğunlukla da transferlerde Third-Party-Ownerhip yani üçüncü şahıs veya fonların oyuncunun haklarının bir bölümünü elinde bulundurarak para kazanmalarıyla ilgiliydi. İnanılmaz derecede şaşkına çeviren menajer ödemeleri söz konusuydu. Birçok kulüp yöneticisinin bu transferlerden kazanç sağladığıyla ilgili şüpheler vardı. Jorge Mendes, “ilginç” çalışma metotlarıyla bir yanda oyuncu menajeri olarak bulunurken diğer yandan kulüplerde oyuncunun yatırımcısı olarak ortaya çıkıyor ve çıkar çatışmasına yol açıyordu. Bunlar daha sonraki araştırmaların odak noktasıydı. Yine aynı şekilde Mendes’in çok sayıda ünlü oyuncusunun vergi kaçırdıkları da ortaya çıktı.
HÖ: Bunca suçlayıcı belge sonrasında bu suçları işleyen insanlar hukuk önünde hesap veriyorlar mı? Yoksa bu konuda bir şey yapılmıyor ve bu insanlar hala kendini güvende mi hissediyor?
MW: Der SPIEGEL ve partnerimiz olan medya kuruluşlarının oluşturduğu araştırma ağı EIC’nin (European Investigative Collaborations – Avrupa Araştırma İşbirliği) açıkladığı belgeler, 2016’dan bu yana çok sayıda soruşturmaya yol açtı. Bu belgelerle birlikte aralarında Cristiano Ronaldo’nun da olduğu düzinelerce teknik adam ve futbolcu vergi kaçırma şüphesiyle mahkemede hesap verdiler. Ronaldo’nun olayında oyuncunun avukatları 20 Milyon Euro’ya yakın ceza ödenmesi konusunda savcılık ile anlaşmaya vardı. Ancak bir mahkemenin bu anlaşmaya onay vermesi gerekiyor.
Hırvatistan’da Dinamo Zagreb’in eski başkanı, Zdravko Mamic, dolandırıcılık ve aldatıcı bilgi vermekten dolayı 6,5 yıl hapse mahkum oldu. Fransa’da vergi kaçırma şüphesiyle kulüpler ve futbolcu evlerine baskınlar düzenlenerek aramalar yapıldı. Şu anda güncel olan ve kısa süre önce yayınladığımız belgeler de etkisini gösterdi. Şeyh kulüpleri PSG ve Manchester City’nin Finansal Fair Play kurallarını eski UEFA Genel Sekreteri Infantino’nun yardımıyla nasıl aştıklarını ve ceza almadan bu işten sıyırdıklarını ortaya koyduk. Bu olay 2014’te gerçekleşmişti. Bizim yayınımız sonrası UEFA eski davaların yeniden soruşturulabileceğini açıklamak durumunda kaldı. Her şeyden önemlisi biz açıkladığımız belgelerle çok geniş bir tartışmayı başlatmış olduk. Aslında futbol kime ait? Kulüp patronlarına mı? Dernek ve kurumlara mı? Veya taraftarlara mı? Büyük kulüplerin Avrupa Ligi kurma planları ile ilgili yayınımız ise bu tartışmanın çığ gibi büyümesini sağladı. Dortmund-Bayern Münih maçında iki takımın taraftarları tribünlerde süper lig planlarını protesto ettiler.
HÖ: Peki futbolu yönetenler kim? FIFA mı? UEFA mı? Ülke federasyonları mı? Yoksa oyuncu menajerleri mi?
MW: Acaba bu itibarsız işler, menajerler veya yatırımcıların etkisiyle mi yoksa maç ayarlama suçlamalarıyla mı alakalı? Elimizdeki belgelerde çok açık gördük ki, FIFA veya UEFA gibi kurumlar bu konularda gerekli yaptırımları uygulamada çok yetersiz kalıyor. Buna karşın menajerlerin gücü tartışılmaz. Bunlar kulüpleri birbirlerine karşı oyuna getiriyor ve en iyi oyuncular ellerinde olduğu için komisyonları çok yüksek seviyelere çıkartıyorlar,
HÖ: En kirli işler hangi ülkelerde daha çok oluyor?
MW: Bunu genellemek mümkün olmuyor. Mesela İspanya’da çok sayıda vergi kaçırma olayını açığa çıkarttık. Burada hemen söylemeliyim ki İspanya yargısı bizim yayınlarımızın ardından oldukça hızlı şekilde harekete geçti.
HÖ: Sizce FIFA ve UEFA gerçekten temiz futbol istiyor mu?
MW: Biz sadece elimizdeki belgelerde gördüklerimizi anlatabiliriz. Bununla birlikte FIFA ve UEFA bu işten kolay sıyrılacak durumda değil. Bu kurumlardaki problem sadece sporu organize edip pazarlamak değil ayrıca tamamen kontrol de etmek istiyorlar. Bu da güçler ayrılığı ilkesi ile bağdaşmıyor. Çünkü ihlalleri cezalandırması gereken kurullar kurumlardan bağımsız değiller. Bu UEFA’da çok net görülüyor. Finansal Fair Play konusunda araştırma yapıp buna uymayan kulüpleri soruşturması gereken ve aslında “bağımsız” olan Kulüp Finansal Kontrol Organı (Club Financial Control Body) PSG ve City konusunda Gianni Infantino vasıtasıyla devre dışı bırakıldı. Ayrıca FIFA’da da Infantino’nun yeni başkan olarak etik komisyonun iki üyesini nasıl aniden görevden aldığı açıkça görülüyor. Sepp Blatter döneminde de yolsuzluklara karışan çok sayıda FIFA görevlisi bu etik komisyon tarafından soruşturulmuştu. Ancak şimdiki etik komisyonsa artık dişsiz bir kaplan görünümünde.
HÖ: Futbolda para aklama olduğunu düşünüyor musunuz?
MW: Bunun futbolda çok sayıda örneği var. Her şeyden önce özellikle milyonların el değiştirdiği futbolcu transferlerinden önce söz konusu meblağların off shore hesaplara aktarıldığı veya kredi işlerinde kullanıldığı görülüyor. Birçok kulüp banka yerine özel yatırımcılardan kredi alıyor. Bunları üç haneli milyonlarla ifade etmek mümkün. Tabii kulüpler bununla birlikte çok yüksek faizler ödüyor. Bu yatırımcılar çoğunlukla firmalarını British Virgin Adaları, Panama veya Malta gibi vergi cennetlerinde kuruyor. Kimse bu paraların nereden geldiğini kontrol etmiyor. Kredi kulübe gönderildiği anda kara para ekonomik düzen içine enjekte edilmiş oluyor. Para aklamak için harika bir metot.
HÖ: Belgelerde Türk futbolunu ve kulüpleri ifşa eden bilgiler var mı? Çünkü Türk futbolunda da yıllardan beri çok pis işlerin kokusu geliyor.
MW: Bizim araştırma ekibimiz EIC’de Online Multimedia Dergisi Black Sea de bulunuyor. Onlar menajer Ahmet Bulut’la ilgili, milyonlarca Euro’yu şüpheli yollarla İsviçre ve Abu Dabi’ye gönderdiğine dair bazı belgeleri yayınladılar. Ayrıca Portekizli menajer Jorge Mendes’in Beşiktaş ile yaptığı işlerden milyonlarca Euro para aldığını ortaya koydular.
HÖ: Third Party Ownerhip olayı engellenebildi mi?
MW: FIFA özel yatırımcıların profesyonel oyuncu haklarında üçüncü şahısların pay sahibi olmalarını 2014 yılı sonunda yasakladı. Bu, futbolu yöneten kurumun güçlü lobi gruplarına karşı alabildiği az sayıda karardan biriydi. Çok sayıda kulübün yatırımcılarla olan bağları çok büyük boyutlara ulaşmıştı. Onların derdi hak sahibi oldukları oyuncuların biran önce en pahalı şekilde başka bir kulübe satılmasıydı. Çünkü ancak böyle para kazanıyorlardı.
HÖ: futbolda günün birinde bir tavan fiyat uygulaması yapılmasını mümkün görüyor musunuz?
MW: Bu ancak NBA veya MLS gibi kapalı liglerde uygulanabiliyor. Ama bu tip kapalı ligler Avrupa’dan tanıyıp sevdiğimiz açık yarışma prensibine aykırı. UEFA Finansal Fair Play uygulaması ile aslında iyi bir yolda. Bir kulüp kazandığından çok daha fazlasını harcayamaz prensibi. Tek problem büyük kulüplerin bu kuralları esnetmeye çalışması ve bu konuda gereken cezaları almamaları.
HÖ: Avrupa Süper Lig düşüncesine nasıl bakıyorsunuz?
MW: Bana kişisel soruyorsanız, federasyon yapısından kopan elit bir lige kesinlikle karşıyım. Futbolun cazibesi bazen küçük kulüplerin büyükleri alt etmesinde yatıyor. Bu bir süper ligde mümkün değil. Orada açık değil kurgulanmış bir yarışma var. Sadece maksimum kazanç odaklı yapay bir şov olacak. Bu lige dahil olmayacak kulüpler için sonuçlar çok kötü olabilir. Tüm diğer geleneksel ligler bu durumda büyük zararlar görebilir. Hatta Premier Lig bile. Daha taraftarlardan bahsetmedik bile. Taraftarın sevdiği futbol artık tamamen bitebilir.
HÖ: Basketbol Euroleague’de İspanyol ağırlığı oldukça fazla. Futbol Süper Lig’de bir Alman CEO ve Londra merkeziyle bu defa İngiliz ağırlığı mı fazla olurdu?
MW: Yukarıda bahsettiğim konular nedeniyle böyle bir ligin nasıl anlamlı olabileceği konusunda dürüstçe söyleyeyim hiç kafa yormuyorum.
HÖ: Süper Lig konusunda önce içinde PSG ve City’nin olmadığı 7 kulübün adı geçiyordu. Burada UEFA’nın bu kulüplere karşı önlem almaması nedeniyle bu 7 kulübün kendi kuracakları bir ligde Fair Play çerçevesinde oynamak için böyle bir oluşuma sıcak baktığı düşünülebilirdi. Ama daha sonra bu sayı 11’e çıktı ve içinde PSG ve City’nin de olduğu anlaşıldı. Demek ki bu 7 kulübün derdi Finansal Fair Play’in uygulanmaması değilmiş. Siz bu konuda ne dersiniz?
MW: PSG ve Manchester City gibi kulüpler UEFA’nın Finansal Fair Play uygulamasının kendileri için dezavantaj teşkil ettiğini düşünüyorlar. Doha ve Abu Dabi’den gelen kulüp sahipleri yatırımlarının belirli kurallar içinde gerçekleşmesi gerektiğini kabullenemiyorlar. UEFA’nın müdahalesini yatırımlarına karşı yapılmış izinsiz bir müdahale olarak görüyorlar. Bayern Münih’in de içinde olduğu Süper Lig planlayan 7 kulüp için 2016’da PSG ve City söz konusu değildi. Ancak bu yıl Real Madrid’e gönderilen taslakta iki kulübün de yer aldığı görüldü. Eğer günün birinde Süper Lig olursa bu kulüpler kendi finansal kurallarını koyacaklar. Bu nasıl bir durum ortaya çıkartır, şu anda söylemek mümkün değil.
HÖ: İngiliz, İtalyan kulüplerinin PSG ve City gibi zengin ve çoğunlukla iş insanı olan sahipleri var. Onların çok daha fazla para kazanmak istemeleri normal. Ama Bayern, Barça veya Real gibi sahibi olmayan zengin kulüpler neden çok daha fazla para kazanmak isteyebilir?
MW: Büyük kulüplerde kulübün sahibinin kim olduğunun fazla önemi yok. Bunların sadece tek bir hedefi var. Mümkün olduğunca yüksek gelir elde etmek. Bu Barcelona için de aynı Manchester City için de. Ve bu kulüpler Süper Lig’den çok yüksek gelir beklentisi içindeler. İki yıl önce süper lig taslağı üzerinde çalışan kulüplere Amerikalı işadamı Charlie Stillitano yıllık 500 Milyon Euro gelir sözü vermiş. Bu da bu kulüpler için anlaşılır bir argüman.
HÖ: Gelenekler Alman futbolunda her zaman önemli rol oynamıştır. Bayern Münih üye ve taraftarları Bayernsiz bir Bundesliga ve Bayernli oyuncuların olmadığı bir milli takımı kabullenebilir mi?
MW: Bunu mümkün görmüyorum. Taraftarlar bunu kabullenmez. Yayınlarımız şimdiden futbolseverlerde büyük protestolara yol açtı. Bayern Münih kulübü de yayınımızın ardından Bundesliga’dan ayrılmayı hiçbir zaman düşünmediğini açıkladı. Bunun sonuçları Bundesliga ve milli takım için çok kötü olurdu.
HÖ: Diyelim, Süper Lig kuruldu. Peki UEFA bu ligde oynayan oyunculara ceza verebilir mi? Çünkü sonuçta bu kulüpler transferlerini normal kulüplerden yapacak ve oradan ayrılan oyuncular da normal kulüplere gidecekler. FIFA da bu kulüplere yönelik bir transfer yasağı getirebilir mi?
MW: Kişisel düşüncem şu. Ne nasıl ne zaman olurdu diye kafa yormuyorum. Süper Lig bana göre ayakları yere basmayan az sayıda kulüp patronunun kafasında doğmuş bir fikir. Avrupa’daki kulüplerin büyük bir çoğunlukla Süper Lig fikrinin önüne geçmek için çaba göstermesi gerekiyor.
HÖ: PSG için daha önce yapılan ancak kapatılan soruşturma yeniden açılabilir mi? Katar’dan gelen inanılmaz meblağlar yeniden sorgulanır mı?
MW: UEFA geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaparak yeni kanıtların ortaya çıkması durumunda eski dosyayı yeniden açabileceğini belirtti. Bizim yayınlarımız sonrası PSG ve City dosyaları yeniden açılabilir.
HÖ: EIC nasıl oluştu? Hangi kriterlere göre diğer medya kuruluşlarını belirlediniz?
MW: EIC, bizim ilk bağlantımızdan 6 ay önce hayata geçti. Football Leaks 2016’da bizim ilk ortak projemizdi. O günden bu yana en büyük projemiz oldu. Der SPIGEL gibi çok önemli bir medya kuruluşunun bile Foorball Leaks gibi bir belge yığınını destek olmadan sadece kendi gücüyle araştıramayacağını gördük. Bunun için çok profesyonel çalışabilecek iyi ve güvenilir insanlar gerekiyordu. Koordinasyon için daha çok zaman harcıyoruz ama diğer yandan uluslararası bir ekiple birlikte çalışmak büyük avantaj. Bununla birlikte birçok Avrupa ülkesinde aynı anda yayın yaptığımızda tüm dünyada daha fazla ses getiriyor. Tüm bunların yanında kadın-erkek, harika meslektaşlar tanıma fırsatına sahip olduk.
HÖ: Dünya basınının açıkladığınız belgelere gerekli ilgiyi gösterdiğini ve insanları bu doğrultuda bilgilendirdiğini düşünüyor musunuz?
MW: Araştırmacı gazetecilik şu sıralarda çok rağbet görüyor. Bunu hep siyaset hem ekonomi hem de spor için söyleyebiliriz. Okuyucular aslında karanlıkta kalması muhtemel bu tip konulardaki araştırmaların kendilerine ulaştırılmasını ödüllendiriyor. Süper Lig planını gün ışığına çıkartan der Verrat (İhanet) kapağı ile yayınladığımız 3 Kasım tarihli dergi, bu yılın en çok satış yapan sayısı oldu. (Yaklaşık 750 bin)
HÖ: EIC üyesi medya kuruluşlarının ülkelerinde tepkiler nasıl? Football Leaks belgelerine ilgi büyük mü?
MW: Yayınlarımıza tüm dünyada ilgi oldukça büyüktü. Tüm köklü TV kanalları ve gazeteler bu konuda yayınlar yaparak adımızı verdiler. Özellikle Manchester City hakkındaki belgeler İngiltere’de çok büyük ilgiyle karşılandı. Okuyucu mektupları ve sosyal medyada da çok fazla olumlu geri dönüş alıyoruz.
HÖ: Bayern Münih’le ilgili açıkladığınız belgelerin ardından daha çok olumlu tepkiler nmi aldınız yoksa olumsuzlar daha mı fazlaydı?
MW: Bizim için gerçekleri açığa çıkartmak önemli. Tepkilerin olumlu veya olumsuz olması bizim için fark etmiyor. Bizim fikrimiz şu: Eğer Bayern Münih gibi Almanya’nın en önemli kulübü gizli toplantılarda Avrupa futbolunu temelden sarsacak bir takım planlar yapıyorsa, bunu öğrenmek kamuoyunun hakkıdır. Bunu açıklarken daha fazla dost mu yoksa düşman mı edineceğimizin bizim açımızda hiçbir önemi yoktur. Önemli olan böyle planların kamuoyu önünde tartışılmasıdır.
HÖ: Bu çok ayrıntılı açıklamalar için size ve tüm ekip arkadaşlarınıza çok teşekkür ediyorum. {jcomments on}