Lig Radyo programcısı ve yazar Haluk Kesim, Star’dan Zeynep Türkoğlu’na konuştu…
“Ailem elim ayağım oldu. Ama kimi zaman beni yalnız da bıraktılar; başarmam için. Babamı, en yakın arkadaşımı cenazelerinde ben yıkadım. Çok ölüm gördüm. Bu dünyadan öte tarafa maddi bir şey götürülemediğini biliyorum. Onları anlatıyorum bu kitapta.”
Haluk Kesim. Sahnede anons etsem, “O biiiir radyocuuuuu, o biiiiir seslendirmen, o bir yazaaaarr; o hoşsohbet bir konuuukk!” diye yükselirdim galiba. Çünkü onun enerjisi yüksek, üstelik bulaşıcı. Yarın Lig Radyo ve Alem FM’in medya sponsorluğunda çıkan yeni kitabı Başarıya Engel Yok raflarda olacak. Aslında kitabın etrafında konuşacaktık. Fakat kafa üstü bir söz attı ortaya “…Kadın gladyodur!” diye. Kayıtsız kalamazdım, oradan başladım. Pazar neşeniz bol olsun. Yarın kitapçıya uğramayı da ihmal etmeyin…
Kadın gladyodur derken? Kime bu sözler? Erkekleri mi kadınları mı uyarıyor acaba?
Tabii ki erkekleri uyarıyorum. Gladyo nasıl içten içe sessizce, idare eder, yönetir, bazen fetheder bazen de manipüle eder; kadın da bazen bunu yapar. Bugüne kadar hiçbir erkek tam olarak anlayabilmiş midir acaba kadınların gerçekten ne istediklerine dair. Ben yirmi senelik evliyim. Karım her seferinde bana hangisini giysem, mavi elbisemi mi, kırmızı olanı mı diye sorar. On beşinci yılda çözdüm olayı.
Neymiş?
Mavi mi kırmızı mı dediğinde ben hangisini söylemişsem ötekini giymiştir. Şu yemeği mi bu yemeği mi yapayım diye sorar, söylerim, ama o kendi canının istediğini yapar. Güya fikrimi soruyor.
Niye soruyor sizce? Yani madem cevaba göre davranmayacak…
Ama soruyor işte. Ben de o arada kendimi önemli zannediyorum. “Benim de fikrimi soruyor!” Bana kendimi önemli hissettirmek için bütün bunlar. Kadınlar bunu yapar aslında. Akıllı kadın, erkeği önemli hissettirir.
Bu kitapta ne var?
Bu kitapta benim hayatım var. Bir engellinin neler başarabildiği var. Ben bir engelli olarak hamdolsun çok şeyler başardım.
Engelli olmasına rağmen bunları yaptı, bir de engelli olmasa, ‘sakat’ Haluk Kesim neler neler yapardı demek mümkün mü peki?
Bak bu lafı röportaja yaz. Ama mutlaka yaz!
Sakat mı, engelli mi hangi ifade daha doğru bu arada?
Yahu ne bileyim annem! Ben sakatı kullanıyorum. Yazıyorum bazen mesela sosyal medyada. “Haluk Bey, lütfen! Hiç yakışmadı! Sizin gibi duyarlı bir insan niye sakat dedi?” E, sakat çünkü. Bir ara özürlü deniliyordu. Neyin özrünü dileyeceğim ben? Üç yaşında çocuk felci geçirdim, özür dilerim mi diyeceğim? Ben engelli de değilim, engelleyemiyorsunuz beni yahu! Yok öyle bir dünya.
Hiç mi zorluk yaşamadınız fiziki anlamda?
Ülkemizde şartlar fiziki engellilere uygun olarak inşa edilmemiş. Bilirsin, kaldırımların yüksekliği medeniyetin simgesidir. Ne kadar yüksek o kadar medeniyetten uzak. Bizdeki durum ortada. Veya alçak yerler de var ama oraya da araba çekiliyor. Bunlar çok yaşanıyor. Gidiyorum, bekliyorum, arabayı kaldırtıyorum. Bana bir zarar vermiyor beklemek veya bunu anlatmak, öğretmek. Ha, kavga ediliyor mu, ediliyor. Kafa atmak gerekiyor mu, bazen gerekiyor. Mecburen ama!
‘Attım ama sor bir niye attım’ der gibisiniz?
Evet, sor bir niye yaptın!
Niye yaptınız?
Ben dedim ki beyefendi orası engelli park yeri, lütfen park etmeyin. Adam güldü. Bir daha söyledim. “Ne var, belki ben de beyin özürlüyüm!” dedi. Ben de yaklaştım yanına, o öyle olmaz böyle olur diyerek, kafam burnuna değdi. Hızlı bir şekilde değmiş. Beyefendi sevgiyle yaklaşmıştı bana, ben de ona sevgiyle yaklaştım, hızlı yaklaşmışız… Bu bir aşk! Belki bir tedavi! Yıllar evvel olmuştu bu olay. Artık sanıyorum bir daha engelli yerine park etmemiştir.
BAŞARIYA ENGEL YOK
Başarıyı gerçekten engelleyemez kimse. Tabii ki insanların bakış açısında da bazı problemler vardır. Farklılıkları olan insanlara nasıl davranması gerektiğini bilemez veya hoşlanmaz. Ama ben bazı seçimler yaptım. Mesela diyelim ki Zeynep beni seviyorsa ben onun yanındaydım ama Ayşe beni sevmiyorsa onun yanında değildim. Çok uğraşmadım. Kendimi sevdirmek zorunda değilim ki. Herkes gibi yaşıyorum. Ben yıllarca engelli olduğumun farkında değildim. Gerçekten. Ergen yaşlarımda hoşlandığım kıza çıkma teklif ettim. Bu arada sinemaya falan da gitmiştik. Baktı, “Haluk olmaz, sen sakatsın” dedi. Nasıl yani dedim. Nasıl yani dediğim, nasıl olur da reddedersin değildi. “Nasıl? Sakat mıyım?” şeklindeki şaşkınlığımdı. Bilmiyordum. Öyle bir arkadaş ve okul çevrem vardı ki… Bana hiç kimse anlatmamış bunu. Bana göre bastonlu yürümek mesela, normal.
Aile geliyor bu aşamada aklıma. Hayatı böyle güzel sağlıklı o ailede kimler var? Yani nasıldı bu çocuğun ailesi olmak, onu hayata hazırlamak onlar için acaba?
Beykozlu bir aileyiz. Babam eğitimli, janti bir adamdı. Annem beş vakit namazında. Nuriye ve Orhan Kesim çifti. Üç yaşımda çocuk felci geçiriyorum. Annem şunu biliyor: Bu Allah’ın verdiği bir hediye. Kader. Hayır ve şer bunun içinde. Beni hiçbir şekilde farklı yetiştirmemeye gayret etti. Rahmetli ablam Huriye benim elim ayağım oldu. Hülya ablam, Hüseyin ağabeyim elim ayağım oldular. Ama beni yalnız da bıraktılar başarmam için. Babam “Biz öleceğiz, sen tek başına bunları yapmak zorundasın” diye çocukluktan beri bunları anlattı. Babamı, en yakın arkadaşımı cenazelerinde ben yıkadım. Çok ölüm gördüm. Neyin ne olduğunu biliyorum. Bu dünyadan öte tarafa maddi bir şey götürülemediğini biliyorum mesela. Onları anlatıyorum bu kitapta. Tabii gülerek…