Hürriyet gazetesi yazarı Ali Ece, Hürriyet gazetesindeki yazısını Ertuğrul Özkök’e ayırdı:
Özkök’e cevabımdır
SAYIN Özkök, 1 yıldır sizle aynı gazetede yazıyorum.
Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi’nden mezunum. Aynı üniversitenin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans yaptım. 124 sayfalık Fransızca master tezim Rus dış politikası üzerineydi. Hatta asistanlık sınavını da kazanmama rağmen nedense o sınav iptal edildi. Sanırım sizin de zamanında inandığınız Fukuyama’nın “Tarihin sonu geldi artık hiç savaş olmayacak, dünya sonsuza kadar neo-liberalizmle yönetilecek” tezine karşı olduğum içindi!
Eski arkadaşınız, benim YKY’deki müdürüm Enis Batur “Boş ver akademiyi, sen fazla tutkulu, heyecanlısın. Kendini en sevdiğin şeylere futbola ve müziğe ada, mutlu ol!” dedi. Zaten kitap yayıncılığı maalesef ülkemizde futbol medyacılığından da az para eden bir sektör. Futbolu manyak gibi sevdiğim için Enis hocayı dinleyip bizim sektörün bulanık sularına balıklama daldım. Çok yerden kovuldum ama sürekli kendimi geliştirmeye çalıştım.
FAST-FOOD SPOR YAYINCILIĞI
– Lakin bizim sektörde uzun süre okul eğitimi, iş hayatımızı neredeyse hep negatif etkiledi. Sizin çok sevdiğiniz popüler kültür bakış açısıyla siz ve sizin nüfuzunuzdaki medyaya yön verenler uzun süre eğitim düzeyi yüksekler yerine “Reyting olsun torba dolsun” fast-food spor yayıncılığını tercih ettiler, öne çıkardılar. Gayet iyi eğitim almış, pratikte mesleki çıtayı yükselten birçok editör, muhabir, habercilere yeterince yer açmadılar.
2005’te Ronaldinho dünyanın en iyi futbolcusuyken “Sambacı Türkiye’ye X takıma göz kırptı” yazmadık diye dönemin yayın yönetmeninden bolca laf yemiştik. O dönemde hangi Boğaziçi mezunu SSK’sı bile yokken o kadar düşük para ve o “Ronaldinho konjonktürü”nde bu işi yapardı ki? Ben mesela arada bırakıp müzik stüdyosu açtım, su basınca mecburen spor medyasına geri döndüm!
BEDAVA ŞANS!
– Ben pek öyle düşünmüyorum ama birçok kişi benim en iyi futbol yorumcularından birisi olduğumu iddia ediyor. Eğer zamanınız olur da İK’na uğrayıp maaşlara bakarsanız neden o kadar yüksek kalite okul mezunları bizim sektörde istese de kalıcı olamazlar, daha net anlarsınız! Aslında benim en büyük şansım sektördeki “ödeme güçlüğü” oldu. 2008’de Skytürk maaşları ödemekte güçlük çektiği için birilerinin bedava program yapması gerekiyordu.
Ben ve dört arkadaşım o şartlarda “Total Futbol”u yaptık. İnsanlar izleyip sevince gerisi geldi. Birilerinin adamı olmadığımız için yine bir yerlerden kovulduk başka yerlere gittik falan vs. Lakin birçok meslektaşım kimsenin adamı olmadıkları için çok daha fazla mağdur edildiler. Bu işi benim kadar yapabilecek en az 1000 kişi daha vardı, “bedava şans” bana güldü!
– Halen gazeteye kızan taraftar, kameraman, foto muhabiri arkadaşlarımızdan acısını çıkartıyor. Hele şu ara muhabirlik cidden çok zor. Kimse anasının karnından amigo doğmadı ya da Marmara İletişim’de amigoluk dersi almadı. Yıllarca bizden önceki dönemin “Ne olursa olsun reyting olsun” günü kurtarmacılığı muhabirliğin geleceğini ipotek ettirdi.
O kızdığınız muhabirlerin çoğu, L’Equipe, Guardian vs için çalışıp en az Sorbonne veya Oxford mezunları kadar kaliteli iş çıkarabilecek kapasitedeler. Önce ülkemizi “Tek derdimiz reyting” popüler kültür sultasından kurtarıp kaliteli işlere değer vermemiz gerekiyor.
Sayın Özkök, ben “Bizim spor basını mükemmel, sizinki çöp” demiyorum. Gazetenin önü de arkası da aynı matbaada basılıyor! Türkiye’de başka mesleklerde ne kadar kalite varsa bizimkinde de en fazla veya en az o kadar kalite var.