TEB BNP Paribas İstanbul Open’da ilklere imza atan milli tenisçi Tuna Altuna, “Finali kazansaydık da eleştiri gelecekti” dedi. Yarı final için, “Şansa kazandın, iyi oynamadın” yorumları yapıldığını aktaran milli tenisçi, “Muhalefet de lazım. Yoksa kendini geliştiremezsin” diye konuştu.

İstanbul Open’da önce ilk dörde ardından finale yükselerek ATP turnuvalarında Türk tenisi adına bir ilke imza atan milli tenisçi Tuna Altuna, Karar gazetesine çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Final maçını kazansalar bile eleştiri geleceğinin altını çizen Tuna, “Rakiplerimiz gerçekten çok iyiydi. Kompleks yapmaya gerek yok. İlk seti verince oyundan düştük” dedi. Hayalinin ilk 100’de yer almak olduğunu ifade eden Tuna, Wimbledon’da ise yarı finale kadar yükselmek istediğini sözlerine ekledi.

-Yıllardır tenisin içerisindesin ama İstanbul Açık’la birlikte herkes seni tanımaya başladı. Tuna Altuna kimdir kendisinden dinlemek gerekirse…
1995 yılında Enka Spor Kulübü’nde tenise başladım. Hemen hemen bütün yaş kategorilerinde Türkiye şampiyonu oldum. 2006’da ITF seviyesinde ilk 200’ye girdim. Büyüklerde hem tekler hem çiftlerde şampiyonluklar yaşadım. Büyüklerde ITF turnuvasında teklerde kazanan 3. Türk tenisçi oldum Mustafa Azkara ve Marsel İlhan’dan sonra. 2013’ten sonra da yaşadığım sakatlık sonrası çiftlere yöneldim. Çünkü çiftler benim oyunuma daha yakın, fiziksel olarak çok güçlüyüm ve diğer oyunculara göre daha hızlıyım. Volede hızlı reflekslerimi çiftlerde daha iyi değerlendirebileceğim için son 4 senedir de sadece çiftlerde oynuyorum.

-İstanbul Open’la devam edersek…
Geçen sene dünyada 600. sıradaydım. Bu turnuvaya kadar da 320’lere inmiştim. ATP turnuvasında kupa kazanmak bir Türk sporcu için müthiş bir olay. Marsel’in bile yarı finali yok. Ben final kupası aldım. Belki bir daha kısmet olmayacak ama ATP, Grand Slam’lerden sonra gelen en büyük turnuva. 500 bin euro ödüllü müthiş bir turnuva. Benim hayallerimde Grand Slam’lerde uzun süre oynamak var ve orada çeyrek finale kadar yükselmek yer alıyor özellikle Wimbledon’da. Bunlar ATP’lerde puan toplayarak olabiliyor. Bu turnuva benim için hayal gibi geçti. Partnerimle de son 1 saatte anlaşmıştım ve Bologna’dan atlayıp geldi. Onla da hemen 2 antrenman yaptık ve maç öncesi stratejimizi sahaya koyarak başarıya ulaştık. Son maç öncesi ben hiç uyuyamadım, kötü de oynadım. Onun da ilk finali. Çok heyecanlıydık 5000 kişinin önünde oynadık. Çok iyi geçmedi ama önemli değil. Bir dahaki finalde çok daha iyi oynayacağıma inanıyorum.

-İstanbul Open’da bir ilke imza attın ve ATP düzeyinde bir turnuvada önce son dörde ardından finale kaldın…
İlk maçta Lajovic-Troicki gibi müthiş iki tenisçiyi yendik. Troicki, Djokovic’ten sonra Sırbistan’da gelen 2. büyük tenisçi ve Djokovic’e karşı galibiyeti olan bir isim. Biz onu elemiş olduk. Benim açımdan çok büyük bir olay. 2008 Avustralya Açık şampiyonu Jonathan Erlich’i yendik yani bir Grand Slam şampiyonuna karşı galibiyet aldık. Federer’i yenmek gibi düşünün. Çok zor bir maçtı. Bunu maçtan önce antrenörüm söylememişti, belki de söylese daha büyük bir baskı olacaktı.

-Etkiliyor dimi rakiplerinizin dereceleri?
Grand Slam şampiyonuna karşı çıkmak başka, 100 numara oyuncuya başka. Ne kadar etkilenmiyorum derseniz de yalan söylemiş olursunuz. Yarı finalde ise Antonio Sancic-Adil Shamasdin ikilisini geçtik. Shamasdin geçen sene Sofya’da beni yenmişti. Bir gün kaybedebiliyorsunuz bir gün kazanabiliyorsunuz hiç belli olmuyor teniste. Vesely finalde çok iyi oynadı, daha sonra belki ona karşı da oynayıp kazanabiliriz. Bu yüzden her zaman maça hazır olmak lazım.

-Final maçında inanılmaz destek mesajları geldi sana…
Finalden bir gece önce Fenerbahçeli eski futbolcu Alex mesaj attı bana. Ben de Fenerbahçeliyim ve Fenerbahçe kongre üyesiyim. Alex’ten mesaj gelince de çok heyecanlandım. Gece 3-4’e kadar uyuyamadım. Kahve içerek toparlamaya çalıştım. Rakipler 17 kere oynamış, ben ilk defa oynuyorum böyle bir finali. Bir tek skor kötü oldu yoksa 7-6, 7-6’da da kaybedebilirdik.

-Finalde rakiplere karşı hiç oyun alamamış olman eleştirilere sebep oldu…
Ben galip gelsem de eleştiri olacaktı zaten. ‘Buz kadar lekesiz, kar kadar temiz olsan bile iftiradan kurtulamazsın’ demiş William Shakespeare. Yarı final maçında da ‘Şansa kazandın, iyi oynamadın’ da dediler. Muhalefet gerekli, muhalefet olmazsa kendini geliştiremezsin. Hep övgüyle olmaz. Biz onları sabaha kadar oynasak yenemezdik. Adamlar çok iyiydi kabul edeceksin. Kompleks yapmaya gerek yok. İlk seti verince düştük.

-Şimdiki hedefin ne?
Şu anda yüzde 80 Wimbledon’a gidiyorum. 170’lere kadar yükselmem lazım. Önümde 3-4 turnuva var. Federasyondan ‘Wimbledon’a gideceğine burada ATP Antalya’da oyna aynı tarihlerde. Belki burada da final yaparsın ve puanın daha çok artar. Direk ATP’lere ana tablodan girme şansın olur’ dediler. Bu da bir bakış açısı tabi.

-İtalyan Alessandro Motti’yle birlikte çiftlerde oynamak oyununu nasıl etkiledi?
Çok pozitif bir insan. Daha önce birlikte hiç oynamamıştık ama solak olması büyük avantaj oldu. Çok iyi servisler atıyor. Bende volelik hızımı kullanarak volede yakalıyorum topları. Finale kadar da çok iyi servis attığımı düşünüyorum.

-İstanbul Open’ı nasıl özetlersin?
Garanti Koza’nın lisansını getirip alması çok önemli bir kere. 3. senemde finale çıktım. Challenger’da bile şampiyonluğum yok ama ATP’de kupam oldu. 150 puanla bir anda 205 oldum. Ben 200. sırayı sene sonunda hedefliyordum ama Mayıs ayında yakaladım bu dereceyi. Bu puan beni diğer turnuvalarda ana tabloya sokuyor. Bu da bana çok büyük avantaj oldu ve bununla birlikte daha da ilerleyeceğime inanıyorum.

-Çiftlerde 106 basamak birden yükseldin ve dünyada 205. sıradasın. Hayalin kaçıncı sıraya kadar gelmek?
Tekleri oynamıyorum tamamen çiftlere konsantreyim. Şu anda 150’leri hedefliyorum. Seneye de ilk 100’e girmek istiyorum. İlk 100 hedefi çok zor. Motti 148 numaraydı, 150 puan aldı ve 120. sıraya çıktı. Yükseldikçe puan alsanız da derece atlamanız zorlaşıyor. Önemli olan gelişimim. Geçen sene ben böyle oynamıyordum.

-Ne oldu peki 1 sene içerisinde?
Bora Gerçeker antrenörümle çok çalışıyorum. Her gün 4 saat tenis ve 2 saat fitness yapıyorum ve monoton bir hayatımız var. Alkol ve sigara kullanmıyorum. Tamamen tenise konsantreyim ve bunlar da başarıyı getiriyor.

-İstanbul Open hedeflerinde bir değişikliğe sebep oldu mu?
Grand Slam’lere girmeye çalışacağım. İlk 100’e girerek de dünyadaki en iyi tenisçiler barajını kırmış olacağım.

-İlk 1000’de bile erkeklerde sayılı tenisçimiz var ama…
Tenisçi sayısı gittikçe azalıyor. İstanbul’da yaşayanların olanakları çok. Benim çocukluğumda öyle değildi. Maç kaybedince çocuklar normal hayatına devam ediyor. Ben küçükken maç kaybettiğimde yıkılırdım. Ben de iyi şartlarda büyüdüm ama antrenmanlarımı hiç aksatmadım çocukken.

-Grand Slam hayalin var mı?
Adım adım gitmek lazım. Hayal kuracaksın ama gerçekleri de unutmayacaksın. Önce 1. tur, ardından 2. tur derken 32. yaşında Wimbledon’da yarı final oynarım hiç belli olmaz.

-ATP’de bir Türk tenisçinin şampiyonluğunu ne zaman göreceğiz?
Neden olmasın? Finale kadar bir oyuncu bir daha yapabilir. Bu tamamen çalışmayla ve gelen fırsatları değerlendirmeyle ilgili.

– İstanbul Açık’ta teklerde Hırvat Marin Cilic’in şampiyonluğunu nasıl değerlendiriyorsun?
Kendisi benim zaten yakın arkadaşım. Turnuva bahanesiyle de görüşmüş olduk. Bütün kortlarda oynayabiliyor. Kendisini tebrik ediyorum çok iyi bir maç çıkardı finalde.

-Dünya 6.’sı Raonic’in finalde dünya 8.’si Cilic’e yenilmesi…
Ben finalde Cilic’in kazanacağını düşünüyordum ve öyle de oldu. Zaten Cilic her zaman geri gelebilecek bir oyuncu geriye düşse bile.

-Başak Eraydın’dan devam edersek Lale Cup’ta şampiyon oldu, İstanbul Cup’ta ise elemelerden çeyrek finale kadar yükseldi…
Ben Göztepe’de izledim Başak’ı, çok formdaydı. O özgüvenle çok iyi oyunlar çıkardı her iki turnuvada da. Bir sporcu için özgüven çok önemli. Tenisini çok geliştirmiş özellikle toprakta. Eskiden daha atak oynayıp defans yapamazdı şimdi defans yapmayı da öğrenmiş. Ben Başak’ın daha da ilerleyeceğini düşünüyorum.

-Kendinde olumlu-olumsuz gördüğün özellikler neler?
İkinci servislerimi daha çok geliştirmeliyim. İlk servisim iyi ama ikinci servisi daha iyi atmalıyım. Returnler ve voleleri çok geliştirdim.

-Türk tenisinin geleceğini nasıl görüyorsun?
Aşağıdan gelen Cem İlkel çok iyi bir tenisçi. 10 sene teklerde çok başarılı sonuçlar çıkaracak. Babası da işin içinde ve destekliyor oğlunu her şekilde.

-Baba demişken baban Haldun Altuna’nın desteği seni nasıl etkiliyor?
Ben babamın sayesinde tenisçi oldum. Zaten babamın mutluluğu için de tenisi daha bir tutkuyla oynuyorum. 1960 yılından beri babam zaten tenisin içinde ve hala veteran olarak oynuyor.

-Hiç unutamadığın maçın…
Enka’da büyükler Türkiye şampiyonası final maçında Haluk Akkoyun’a kaybettim. Enka’nın kortlarında bir tek onu geçemedim yoksa 50 galibiyetim var daha önce.

-Önümüzde hangi turnuvalar seni bekliyor?
Pazar günü Almanya’ya gidiyorum ATP Challenger için. Arkasından Roma ve Vicenza’da bir turnuvaya gideceğim. Buralardan iyi sonuçlar alırsam Wimbledon’ı garantilerim diye düşünüyorum. Alamazsam da Antalya’ya gideceğim.


-İdollerin kimler?
Eskiden Juan Carlos Ferrero vardı, ben onu çok severdim. 2003 Roland Garros şampiyonu, tenisi de bıraktı. Şimdi Djokovic ve Federer müthiş yani ikisi de. Nadal da öyle ama Djokovic’in kardeşi benim arkadaşım olduğu için Djokovic bir adım daha önde.

-Seni kendine örnek alan tenisçilere önerilerin neler?
Disiplin çok önemli. Kendine iyi bakmalısın çünkü kimse seni düşünmüyor, tek başınasın hayatta. Tenis bireysel bir spor. Konsantre olup her gün çalışmak çok önemli. Bir gün Allah şans verecek ve o kapıdan gireceksin. O günü bekleyeceksin, benim için öyle oldu. (karar gazetesi – hakan akar)

Önceki İçerikSancaktepe Belediyesi’nden Bosna Hersek’e 1500 kişilik salon jesti…
Sonraki İçerikHıncal Uluç: Bu ne NTV Spor?

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz