Yakın markaj: Ahmet Bulut
Galatasaray’daki kalecilik döneminde neler yaşadı? Lakabı neden “Artist”ti? Menajerlik yapmaya nasıl karar verdi? Arda Turan’la nasıl çalışmaya başladı?
FOURFOURTWO SORDU, O YANITLADI…
Almanya’da mı doğdunuz, yoksa aileniz sizinle birlikte mi Türkiye’den ayrılmıştı?
Doğduğumda annemle babam çoktan Almanya’da çalışmaya başlamıştı. Doğumdan sonra annem tekrar gitmiş. İkisi de orada fabrikada işçiydi, annem ek iş olarak temizliğe gidiyordu. Üç yaşımda ben de onların yanına gittim. Beş kardeş olduğumuz için şartlar kolay değildi.
Kaleciliğe başlamadan önce neler yapmıştınız?
Hayalim hep futbol oynamaktı. Abim ve dayım kaleciydi ama ikisi de amatör olarak kaldı. 11 yaşımda bir kulüpte oynamaya başladım. Kısa boylu olmama rağmen kaleci olarak başlatmışlardı.
Gol atma hevesiniz yok muydu? O yaşta kalede olmayı nasıl kabullendiniz?
15 yaşımda bir dönem sol açık oynadım ama sonra vazgeçtim. Kötü futbolcular kaleye geçer, ben de kendimi bildiğim için sesimi çıkarmadım! Hiçbir bölge karmasına çağırılmamıştım. 17 yaşımda birden iyi olmaya başladım. Almanya’da alt liglerde oynuyordum. Villingen takımında iyi bir sezon geçirdikten sonra İsviçre 2. Ligi’ne transfer oldum.
Galatasaray sizi orada nasıl buldu? Bu transferin ilk menajerlik başarınız olduğunu söyleyebilir miyiz?
Adnan Sezgin’in futbolu ne kadar bildiğini düşün işte! Hiç anlamıyor! Bir arkadaşım önermiş; benim bu işte bir parmağım yok. Hollmann’la yeni anlaşmışlardı. Hoca beni Almanya’ya davet edip 2 saatlik bir deneme antrenmanı yaptırdı. Hayatımda bir daha o kadar kusmadım! Öldüm!
Transferinize engel olmadığına göre o da sizi beğenmiş. Demek ki o da anlamıyor! İstanbul’a geldiğinizde başınıza neler geldi?
1993 yılıydı. 24 yaşımdaydım. Menajerimle birlikte Adnan Sezgin’in ofisine gittik, anlaşamadık. Sonra Adnan Polat devreye girdi. Masanın üzerine bir çuval para koydular. O zaman enflasyon çok kötü tabii. Döviz bürosuna gittim, 10 bin mark çıktı!
Galatasaray’ın teklifinden önce de Türkiye’ye gelmeyi planlıyor muydunuz?
Bir sene önce, 1992’de Fenerbahçe istemişti. Hiç Türkçe bilmiyordum, Türkiye’ye gelme konusunda da emin değildim. Takımla birlikte bir hafta idmanlara çıktım. Sonra benimle anlaşamayınca Rüştü’yü aldılar.
Galatasaray’da Hayrettin Demirbaş’tan fırsat bulup kaleye geçebiliyor muydunuz?
Dil bilmediğim için Türkiye bana tam bir kültür şoku oldu. Okan Buruk’un ayağı kırılmıştı o zaman. Onunla çok iyi arkadaş olduk, aynı evde yaşamaya başladık. Hakan Ünsal, Arif Erdem de bizimleydi. Takımda iki sene kaldım ama Hayrettin’i kesemeyecek kadar kötüydüm! Hayrettin hiç sakatlanmadı, bana da hiç şans verilmedi. Baktım bir şey olmayacak, para kazanmak için ayrılmaya karar verdim. Zeytinburnuspor’dan teklif geldi. 2. Lig’delerdi, durumları kötüydü. Gittim, takımı 1. Lig’e çıkardım.
Bir maçta en fazla kaç gol yediniz?
Beş! 1. Lig’e çıktıktan sonra takımda söz sahibi olmaya başladım. Başkana devre arası kampı için Almanya’ya gitmeyi önerdim. Çoğu futbolcuda pasaport yoktu. Almanya’da güzel bir tesis ayarladım, Stuttgart da dahil hazırlık maçları alıp kulübe para kazandırdım! Mamadou Diallo’nun transferine yardımcı oldum, kulüp ondan da çok büyük kâr etti. Daha futbolculuğa devam ederken diğer futbolcuların pazarlığını ben yapıyordum!
Kendi menajerliğinizi de yapıyor muydunuz, yoksa Alman menajerinizle çalışmaya devam mı ettiniz?
Kendim yapmaya başladım. Zeytinburnuspor’da iki sene kaldım. Hayrettin gelince ayrıldım. Galatasaray’da bana cephe aldıkları için ona kırgındım. Kulübe gelir gelmez bir gazeteci “Ne için geldin?” diye sordu. Ben de “Oynamak için” dedim. Onu yazarken değiştirmiş. Hayrettin de inandığı için orada olmam hemen sorun yarattı.
Sonra hangi kulübe gittiniz?
İsviçre’ye dönüp bir yıl orada oynadım. Bir gün bana Ağrıspor’dan telefon geldi. Lemi Çelik, Cem Pamiroğlu gibi futbolcuları transfer etmişler. 2. Lig’delermiş ama ben Ağrı’nın nerede olduğunu bile bilmiyorum! Haritaya baktım, bulamadım. Sonra “Başkanla Ankara’da buluşacaksak oralarda bir yerdedir” diye düşündüm. Anlaşınca İsviçre’ye gidip eşyalarımı aldım. İstanbul’dan uçağa bir bindim ki hepsi kel kel bir sürü adam! Ben de akşamları gezmeye çıkarım diye kolumun altında beş çantayla binmişim uçağa. Saçlarım belime geliyor. Kaptan “Uçuş süremiz 2 saat 20 dakika” deyince afalladım! Burası neresi? Ben Zürih’ten 2 saatte gelmişim!
Şehri gördükten sonra geri dönmek istemediniz mi?
Felaketti! Hiçbir şey yok. Akşam 4’te hava kararıyor. Konyaspor’dan transfer olan takım arkadaşım gelip “Ben dayanamıyorum Ahmet, kaçacağım” diyor. Oğlum sen Konya’dan gelmişsin, ben Zürih’ten! Kendime güzel bir oda yapmıştım, orada bir yıl yaşadım. 15 saat yolculuk yapıyorduk. Terörün de en yoğun dönemi… Askerler bize her yerde konvoy yapıyordu.
Menajerlikteki en büyük hatanızı kendinize yaptınız o zaman…
Hiç pişman değilim. Hayatı Ağrı’da öğrendim. Ağrı’da insanlar bana kral gibi davranıyordu çünkü Galatasaray’dan gelmiş kaleci onlar için önemli bir şeydi. Belki daha kalabilirdim ama Hayrettin geldi! Kabus!
Oradan ayrılıp kendinize Hayrettin’in gelemeyeceği bir kulüp mü aramaya başladınız?
Gerek kalmadı. İstanbul’a Okan Buruk’un yanına geldim. Yedi kişi yaşamaya başladık. Boluspor’dan teklif gelmişti, Okan ve Emre Belözoğlu “Abi gitme, bizim menajerliğimizi yap” dedi. “Sana güveniyoruz, yabancı dilin de var” deyip bana bir fırsat verdiler. 31 yaşımda futbolu bıraktım.
Size ne zaman “Artist Ahmet” demeye başladılar?
İstanbul’a geldiğim günden itibaren! Elimde futbolcuların şimdi meşhur olan çantalarından, boynumda fular, saçlarım belime kadar, tesisteki dolabımda kimsede olmayan şampuanlar… Sonra baskılara dayanamayıp saçlarımı kestirdim. Turgay Şeren bile benimle konuşup kestirmemi söylemişti.
Okan Buruk ve Emre Belözoğlu’nun sizden önce menajerleri yok muydu?
Emre’nin vardı ama yine ben yardımcı oluyordum. Sonra sadece beni istedi. Ben de soğuk suya atlamış gibi oldum. Hiçbir şey bilmiyordum! Halen daha öğreniyorum. 15 yıl olmuş. Lisansımı aldım, kendimi sürekli geliştirdim.
Onları Inter’e gönderen siz miydiniz?
İş sadece bende değildi ama futbolcu tarafını ben organize ettim. Sonra Fatih Akyel “Benim de menajerim olur musun?” dedi. Onu da Mallorca’ya transfer ettim. Sonra herkes bana gelmeye başladı. O kadar çok çalıştım ki rüyamda bile telefonla konuşuyordum! Bilgisayar kullanmayı öğrendim, İngilizce öğrenmek için kendime bir hoca tuttum.
Eğitiminiz ne durumdaydı?
Türkiye’de ortaokula denk gelir herhalde. Ondan sonra meslek öğrendim.
Neydi o meslek?
Tornacılık! Sabahtan akşama kaynak yapıyordum. Meslek lisesine gittiğim için üç sene staj yapmam gerekiyordu ama çok beceriksizdim. Kör olacaktım neredeyse! 16 yaşımdan 18 yaşıma kadar kaynak yaptım. Bir gün az kalsın parmağımı makineye kaptırıyordum! O gün işi bıraktım!
Menajerlik işinin size göre olduğunu ne zaman anladınız?
İlk günlerde “Bu iş bana göre değil” demiştim çünkü çok yalan dolan var. Bir futbolcu beni hayal kırıklığına uğrattı diye çok ağladığım da oldu. Bu iş göründüğü gibi değil, o yüzden insanlarla ilişkilerimi hep mesafeli tutarım.
Kendinizi toparladıktan sonra hangi futbolcularla çalışmaya başladınız?
Alpay Özalan, Hakan Ünsal, Ahmet Dursun, Rüştü Reçber… Hep üst düzey futbolcularla çalıştım; seçen değil, seçilen oldum. İşimi çok sevdim. Beş sene tek başıma çalıştım. Kredi kartını kaybeden futbolcu bile beni aradı, yardımcı oldum.
Jorge Mendes gibi başka partnerleriniz de var mı?
Pini Zahavi var. Mendes’ten önce dünyanın en iyisiydi. Şu an 75 yaşında ve bizim gurumuz. Fali Ramadani de dünyanın en iyileri arasında. Dubai’de o da benim gibi en iyi menajerliğe aday gösterildi. Birbirimize destek oluyoruz.
“Futboldan, futbolcudan iyi anlarım” gibi bir iddianız var mı? Maçları nasıl takip edersiniz?
Futbolu bilmiyorum; benim işim pazarlama. Futbol bilgisine güvendiğim insanlarla çalışıyorum ve altı yardımcım var. Odaklandığım birkaç futbolcu var, diğerlerinin sorumluluğunu yardımcılarım üstlenmiş durumda. 60’ın üzerinde futbolcumuz var. Bizimle mutlu olmayan futbolcular hemen ayrılabilsin diye bazılarıyla mukavele dahi yapmıyoruz.
Futbolcuların transferlerinden önce kulüpleri ziyaret edip inceliyor musunuz? Mesela Ahmet Dursun’u Tianjin Teda’ya göndermeden önce kulüple ilgili bir fikriniz var mıydı?
Her yere gidemesem bile araştırma yaparak futbolcuya gideceği yerin olumlu ve olumsuz tüm özelliklerini söylüyorum. Bizzat gidip baktığım da oluyor. Bir futbolcu 28 yaşının üzerindeyse alacağı paranın miktarına ekstra önem veriyorum çünkü futbolu bırakmadan önce kendisini garantiye alması lazım. Benim işim futbolcuya en iyi kontratı yapmak. Bu yüzden beni seçiyorlar çünkü hiçbir zaman kulüp tarafında olmuyorum. Beni tanıyan hiçbir kulüp de istediğim parayı vermeyip “Bizim için futbolcunu ikna et” demiyor.
Futbolcuların etrafında çoğu zaman onları çok iyi olduklarına, hak ettiklerini alamadıklarına inandıran bir kalabalık oluyor. Bu durumda ilişkilerinizi nasıl yürütebiliyorsunuz?
İşime karışanlar olduğunda işi onlara bırakmayı teklif ediyorum, futbolculara da onlarla çalışmayı. Çoğu zaman babaları sorun çıkarıyor. 15 yaşında bir çocuk düşünün… 2 bin liraya çalışıyor, çocuk bir transferde 400 bin lira peşin alıyor. Böyle olunca da kendisini babasından daha güçlü hissetmeye başlıyor. Hepsi değil ama bazıları böyle. Ben de bunları fırçalıyorum tabii. Hiç kolay değil. Böyle ayrıldığım futbolcular da oldu çünkü işimi çok seviyorum ve en iyisini yapmaya çalışıyorum. 15 seneden beri bir transfer bile benim menajerlik ücretim yüzünden bozulmamıştır. Benim futbolcumun hedefi en azından Türkiye’deki üç büyük kulüp olmalı. Hepsi para getirir ama normal futbolcu almıyoruz.
Arda Turan’la kaç yıldır çalışıyorsunuz? Barcelona’ya transferinden sonra sizin de popülerliğiniz arttı mı?
Altyapıda benden önce bir menajeri vardı, sonra ben aldım ama Galatasaray’da oynarken iki taraftan da hiç para almadım. Arda’nın transferinden önce yine herkes ismimi biliyordu ama yüzümü görmemişti. Şimdi artık yolda yürürken de tanınıyorum. Bu benim için önemli değil. İyi işlerimle bilinsem yeter.
(Röportaj Hilal Gülyurt, Fotoğraf Barış Tekin- fourfourtwo)