TFF eski iletişim sorumlusu Cüneyt Yalınkılıç, tartışmalara konu olan Mesut Özil’in Alman milli takımını seçme öyküsünü yazdı:
Fenerbahçeli dostlarım hemen üzerine alınmasın ama Mesut Özil ile ilgili 2010 yılında aşağıdaki satırları yazmıştım. Hala aynı fikirdeyim. Buyurunuz efendim:
Mesut, gerçekten Mesut mu?
Son bir haftadır Mesut’la yatıp Mesut’la kalkıyoruz. Sanırsınız ki sporun tek gündemi var o da Mesut Özil! Adı dışında hiçbir şekilde Türklükle alakası olmayan bu Alman vatandaşı futbolcu, zaten kendini Türk olarak görmediğini açık açık ifade ediyor. Buna karşın biz hala, “Real Madrid’de oynayan ilk Türk”, “Alman Milli Takımı’ndaki Türk futbolcumuz” gibi avuntular içindeyiz. Medyamız her ne kadar Türk halkına her fırsatta bir Mesutmania aşılasa da, biz kimin ne olduğunu çok iyi biliyoruz.
Günümüz Türk ceza hukukunda vatana ihanet suçu tanımlanmamıştır. Ancak biz biliriz ki vatan, millet, bayrak, namustur. Bunlara hıyanet eden ise, “Vatan Haini”
Mesut Türk olmadığı ve kendini Türk olarak hissetmediği için, “Vatan Haini” diyemeyiz. Bu Mesut’a haksızlık olur. Aslına bakarsanız, ben Mesut’tan çok ailesine kızıyorum. Bu ülkenin ekmeğini yemiş, suyundan içmiş, sonra da yine devletin yaptığı ikili anlaşmalarla Bartın’dan kalkıp Almanya’ya ekmek parası için gurbete gitmiş, bir ailenin çocuğu Mesut. Tıpkı bugün Ay-Yıldızlı formamızı giyip İstiklal Marşımızı dinlerken gurur duyan, tüyleri diken diken olan, bu ülke için ter akıtan futbolcularımız Halil, Hamit, Nuri, Yıldıray, Özer’in ailelerinin gittiği gibi. Ama buradaki tek fark Mesut’un ailesinin aslını unutup, para için uyruklarının yanı sıra kimliklerini değiştirmesi, diğerlerinin ailelerinin ise vatan ve bayrak sevgisi için her türlü riski göz önüne alarak, kendilerine altın tepside ikram edilenleri ellerinin tersi ile itmesi. Öncelikle bu futbolcularımızı yetiştiren değerli Anne ve Babalarımızın ellerinden saygıyla öpüyorum. Onlara bu vatan için böylesi pırlanta gibi hayırlı evlatlar yetiştirdikleri için teşekkür ediyorum. Ben de bir gurbetçi ailenin çocuğuyum. Keza annem babam ve kardeşim Alman vatandaşı. Ama ne annemin ne babamın ne de kardeşimin ağzından bugüne kadar “Ben Almanım” kelimesini duymadım. Evet, şartlar bunu gerektirdiği için “Alman vatandaşılar” ama “Alman” değiller.
Mesut’un aklını çelen de, Alman Milli Takımı’nı tercih etmesi konusunda baskı yapan da, onu bir Alman gibi yetiştiren de ailesidir. Bunun belgesi ve ispatı da vardır.
Mesut Özil henüz daha 17 yaşındayken Fatih Terim’in ekibi tarafından keşfedilmiş ve Genç Milli Takımlarımıza davet edilmişti. Önce o zamanki kulübü Schalke 04, alt yapısında oynayan bu çocuğu Milli Takımımıza yollamamış ve babasını çocuğunuzu kulüpten göndeririz diye tehdit etmişti. Tıpkı Halil’in, Hamit’in, Nuri’nin ve diğer Türk futbolcuların ailelerine, oynadıkları kulüplerin yaptığı gibi. Birçok Türk ailesi Mesut’un ailesininkinin aksine, bu tehditleri göğüsleyerek umursamazlıktan gelmiş ve bir Türk gibi davranmıştır. O dönem TFF’nin Almanya temsilciliğini yapan Metin Tekin’in, Mesut ile birebir konuşmalarının olumlu geçmesi ve Mesut’un olaya daha sıcak bakmasının ardından, bu teklifler yenilenmiş, ancak her defasında çeşitli mazeretler göstererek ya kulüp ya da Mesut ret yanıtı vermiştir.
En son olarak, dönemin Ümit Milli Takım Teknik Direktörlüğü’nü yapan Tolunay Kafkas’ın Ümit Milli Takıma davetine, Mesut’un babası tarafından ağır bir mektupla ret yanıtı verilmiştir. Babası bu mektupta “Oğluma bu tür tekliflerle gelip kafasını karıştırmayın. Bu kulüpteki huzurunu bozmayın. Oğlum bir Alman, biz de Almanız. Bu nedenle de Alman milli takımını seçtik” ifadelerini kullanmıştır. Sonrasında Fatih Terim’in İtalya ile yapılan hazırlık maçı öncesinde, “Seni ilk 11’e yazıyorum çık kendini tüm ülkeye göster” teklifine, Mesut’un kulübü aracılığıyla 2 Kasım 2006’da kendi el yazısı ve imzasıyla gönderdiği “Ben Almanım, Türk Milli Takımını istemiyorum. Bundan sonra bana teklif yollamayın” şeklindeki mektup, hala TFF’nin Almanya bürosunda Murat Gusinali’nin arşivindedir. Zaten bu mektubun bir kopyasını da alman Federasyonu geçtiğimiz günlerde basın ile paylaştı.
Hal böyleyken özellikle babasının yaptığı “Kanı bozukluk” değildir de nedir? Ne de olsa herkes ekmek parası peşinde! Kim üç kuruş uğruna, bazı değerlerinden vazgeçmez ki? Hem, “Doğduğun yer değil doyduğun yer “ dememiş mi atalarımız? Adamcağız da bunu uyguluyor işte!
Birinin “Vatan Haini” olması için illaki gizli bilgileri satması ya da eline silah alıp kendi askerine ateş mi etmesi gerekir? Bence bu yapılanın bundan farkı yok!
Biz, bizi istemeyenin peşinde mi koşacağız? O zaman bizim Halil’in, Hamit’in, Nuri’nin ve Türk Milli Takımını seçen diğer çocuklarımızın günahı ne? Neden onlara sahip çıkmıyoruz. Alman Devleti bizim çocuklarımızı kendi ülke milli takımlarına kazandırmak için, her türlü yasal düzenlemeyi, insan hakları ve geçmişte yapılan ikili anlaşmaları da hiçe sayarak yaparken, biz neden boş duruyoruz?
Kim bilir belki böylesi daha hayırlı olmuştur? Kendini Türk gibi hissetmeyen, milli değerlerimizi sahiplenmeyen, vatan, bayrak sevgisi taşımayan, olaya sadece maddi tarafından bakan bir futbolcuyu Türk halkı zaten istemeyecektir. Geçmişte bir benzerini Muzzy (Mustafa İzzet) örneği ile zaten yaşamıştık. Biz, manevi değerlerle, terinin son damlasına kadar bu ülke için mücadele edecek futbolcularımızla yolumuza devam etmesini biliriz..
Milli Takımımıza gol attığına bile sevinemeyen Mesut, gerçekten mesut mu? Mesut’u bilmem, ama ailesinin mesut olduğu bir gerçek!