Silivri, Tekirdağ, Saroz yazlıkçılarının ve Çatalca çiftliklerinin yarattığı trafikten kurtulduktan sonra stadın kendi trafiği yok hükmünde geliyor insana. Sonrası kolay. Zor olan yazlıkçı yoğunluğu…
Olimpiyat Stadı kendini gösterdiğinde boş tribünleri görünce hüzünleniyor insan. Ama neyse ki maç başladığında yarısı dolmuştu. Passolig gücellemesi nedeniyle gişelerde takılanlar işlerini halledip geldikçe stat da hatırı sayılır bir misafir sayısına ulaştı.
Maç öncesi terör örgütüne ve hapisteki liderine yönelik sert tepki vardı. Hatta rakipler için bestelenen küfürlü tezahüratlar bu kez onaydı. Beşiktaşlı futbolcuların ve taraftarların gönderdiği tişörtlü ve pankartlı mesaj da anlamlıydı.
Maçın 15. dakikasında kan ter içinde Mustafa Kemal Artalan geldi. Karşıdan otobüslerle ancak yetişebilmiş. Yılların gazetecisi. 3-5 dakika geçmedi, sordu, “Tribünde yeni beste yok galiba?”
“Yok” dedim, ekledim: “Galatasaray’da da yok, Fenerbahçe’de de. Fakir fukara gelemiyor, sözlü edebiyat bitti azizim…”
“Şarkı türkü bitti de ondan” dedi… Haklı… 90’lardaki mısır patlağı misali popçu furyasından sonra yıllardır birkaç çıştakçının eline kaldık gerçekten de…
Basın tribünü yer kavgasına yol açmayacak kadar büyük Olimpiyat’ın. Ama o koltukları dolduracak kadar basın emekçisi yoktu tribünlerde. TV’lerin canlı yayın programları bildik isimleri statlardan çekip alalı çok olmuştu. Stadı uzaklığı da etken olunca tribünde çoğunluğu gençler almış oldu.
Maça gelince. İkiye ayırmak lazım maçı ama devreden değil, Quaresma’nın atılmasından ayırmak lazım… İlk bölümde Beşiktaş’ın baskısı ve buna karşın; yeni olmanın dezavantajını birbirine yakın oynayan ve bunu da çok iyi yapan Trabzonspor’un direnci vardı. İlk yarının ortalarında oyun dengeye geldi ve belli ki öyle de gidecekti. Çünkü Trabzonspor rakibe neredeyse hiç boş alan bırakmıyor, ilk haftada 5’leyen Beşiktaş ise rakibi hataya zorlayamıyordu. Yusuf’un akıl dolu kontratağı ve Quaresma’nın akıl dolu şans denemesi ile gidip gelen oyun denkliği yeniden sağlanmıştı. 59. dakika itibari ile kanaatim oydu ki sittin sene bu maç berabere biterdi. Çünkü birbirini iyi analiz eden iki takım, maçı dengeye getirmişlerdi ve bu kolay kolay değişmezdi.
Ama 60. dakikada her şey değişti. Quaresma’nın atılması terazide birbirine denk gelen iki takımdan birinin artık ağır basması sonucunu doğurdu. Trabzonspor önce yavaş yavaş sonra tüm ağırlığıyla bindirdi ve istediğini alıp gitti.
Beşiktaş 1 puandan olduysa sebebi net Quaresma’dır. Attığı golde de gayrinizamilik vardı, topu durdurmamıştı. Ne o, ne de Gökhan. Kırmızı kart pozisyonunda da hakemin düdüğünü gösterip beni bekle demesine rağmen topu oyuna soktu. Ve doğal olarak atıldı. İlk sarı kartı da gereksiz bir fauldendi Quaresma’nın. Bu kadar yetenekli bir yıldızın neden daha da parlak olmadığını dün anladık. O bir sokak topçusu. Kuralsız oyunun adamı. Kural yok, varsa da o koyuyor, koymak istiyor. Rakibe tekme atma özgürlüğü ya da topu istediği zaman oyuna sokma ayrıcalığı istiyor. Dakika bir gol bir yani. Beşiktaş, damarlarındaki özgür çingene kanını sahada da taşımak isteyen bir dert mi aldı yoksa, işte asıl soru bu…
Hakem Ali Palabıyık, Quaresma’yı atmakta haklıydı ama faulleri süzemedi, gözünün önünde topu durdurmadan başlayan oyuncuların golle sonuçlanan atağını izledi. Geçen yıl bir Bursa-Balıkesir maçı da vardı hatırladığım. Bence MHK son birkaç şans daha versin, olmadı zorlamasın.
Beşiktaş’ta organizasyon karmaşası var. Geçen yıl “At Gökhan’a, Ba ile yaz tahtaya” ezberi bozulduğu için top da nereye gideceğini bilemez olmuş. Keza Gökhan da. Boş kaleye atamadı. Trabzon’un ikinci golünde de Erkan’a harika asist çıkarttı! Atiba’nın bile ayarı bozulmuş, düşünün orta sahanın halini.
Kalede Tolga sıkıntılı. Tribün ona güvensizliğini homurdanarak hissettiriyor. Beck çalışkan bir Alman. Ve hemen her Alman futbolcusu gibi yaratıcılıktan uzak! Motta yedekliği kabullenmiş sanki. İlk 11 şansını dünkü performansı ile elinin tersiyle itti. Göbekle Rhodolfo-Ersan’a uyum için zaman lazım. Cenk Tosun’a daha çok pas, Oğuzhan’a o yeteneklerle donatılmış vücudunu taşıyacak ciğer ve adale lazım. Lazım oğlu lazım yani. Kısaca Beşiktaş’a zaman lazım. Bütün bunlar için Şenol Güneş’e de şans lazım.
Trabzonspor aslında kritik yerlere transfer yapan yeni bir takım. Öldürmeyen her yara güçlendirirmiş. Onur krizi de onları güçlendirmiş. Ben geçen seneden çok daha iyi buldum. Bu kez öyle 10. haftada “Hadi bana eyvallah” demezler. Mbia’ya bayıldım. N’Doye’u beğendim. Ne top ne adama geçiren Cavanda’ya bayıldım. Bu takım çok iş yapar gibi geldi. Ardeladze’nin o meşhur sezona iyi başlayıp sonra çözülme geleneği sürmezse tabii!
Maçta, basın tribünün önünde 3 küçük kız vardı. 2’si TS, biri BJK forması giymişti. Yani babaları giydirmiş. “Ne güzel” dedim içimdem, twitter’da paylaştım, “Kardeş kardeş maç seyrediyorlar…” diye. TRT Spor’un haber müdürü Remzi Yılmaz hemen mesajı yolladı: “Kavga edecek kadar büyümemişler de ondandır…”
Haklı da çıktı. Trabzonspor’un golüne o kızın olduğu taraftan biri sevindi. Galiba. Tüm numaralı ayaklandı. Polis geldi. Sevinen sevinmenin bedelini ödedi. Eee ne de olsa burası Türkiye…
Finalde ise yine küçük kızlar vardı. Trabzonsporlu kızlardan biri gitmişti. Diğer iki kız oradaydı, babalarının yanlarındaydı. Ama sarışın olanın Trabzonspor forması görünmüyordu çünkü onun da üstünde BJK eşofmanı vardı…