Habertürk yazarı Osman Gençer, 1980’li yıllarda Fransız spor gazetesi L’Equipe’i ziyaretinden anektod paylaştı.
Osman Gençer’in yazısı şu şekilde:
Yıl 1985 veya 86 olabilir, o zamanlardı.
Ben Yeni Asır’da spor muhabiriydim. Fransa’ya dünya çapında ünlü spor gazetesi L’Equipe’i görmeye, düzenlerini, sistemlerini ve nasıl çalıştıklarını araştırmaya gitmiştim.
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni beni çok dostça karşıladı ve uzun süre sohbet ettik. Sonra da gazeteyi birlikte gezdik.
Küçük metrekarelerde pek çok oda yan yanaydı.
Fransız yönetmen her birini tek tek anlatıyordu, “Burası bisiklet bölümü, burası yüzme, burası hentbol, burası futbol, burası basketbol vs..” diyerek, ancak iki masanın sığabileceği bölümleri tanıtıyordu.
Sonra bana döndü, “Siz nasıl çalışıyorsunuz, neler yapıyorsunuz” diye sordu.
Ben de, “Ben spor yazarıyım” dedim. Hafif şaşkınlık ifadesiyle “Nasıl yani” diye bir soru daha yöneltti.
Ben de gayet gururlu bir şekilde başladım yaptığım işleri anlatmaya..
– Ben futbol kulüplerine bakarım, futbol maçlarını yazarım, kritik yazarım, yüzme yazarım, basketbol yazarım, güreşe de gider yazarım, boks ve atletizm yazarım, voleybol, hentbol ve yelken gibi dallara da bakarım, yazarım, haber, röportaj yaparım.
Ben böyle anlatınca, Fransız gazetecinin gözleri sonuna kadar açıldı, epey afalladığı belliydi. Ancak, tepkisini tek cümleyle ve de çok kibarca verdi, ki o sözünü hala unutabilmiş değilim:
– Ooo bravo, siz süpermen!..
*
Önce bu sözü gerzek gibi iltifat sanıp teşekkür ettim, ancak sonrasında ne demek istediği kafama dank etti ve yıllarca bunun ezikliğini ve utancını hissettim. Adam aslında bana büyük bir tokat vurmuştu.
Fransız yönetmen efendice şunu dile getiriyordu:
– Spor yazarlığı genel bir kavramdır, gazetecilik mesleğinin bir alanıdır. Fakat asla uzmanlık alanı değildir. Yani spor yazarlığı diye bir iş olamaz. Sadece futbol, basketbol, yüzme, güreş vs. gibi alanlarda uzman gazetecilik olabilir. Bir muhabir her alanda faaliyet gösteremez, onları yazamaz, çünkü bilgisi yetersiz kalır. Gazeteci kendini uzmanlık alanıyla tarif etmelidir. Örneğin, polis muhabiri, futbol muhabiri, basketbol muhabiri, ekonomi muhabiri ve bunun gibi..
*
Türkiye’ye dönünce adama çok hak verdim. Sonra Spor Müdürü oldum. İlk işim arkadaşlarıma bunu anlatmak oldu.
– İstediğiniz bir alanda uzmanlaşın, çok önemli, çok faydasını görürsünüz. Ama uzmanlaşmak ciddi bir çalışma ve öğrenme gerektirir. Bisiklet muhabiri bir bisikletin her ayrıntısını, yarışmaların tüm kurallarını, lastiklerin havalarını, bisikletçilerin tüm özelliklerini ezbere biliyor. Biz de öyle olalım, uzmanlaşalım.
Tabii ki beceremedik. Arkadaşlar kendi çaplarında uğraştılar, fakat devamını getiremedik. Çünkü, ne sistemimiz ne de yetiştirilme şeklimiz buna uyumlu değildi. En önemlisi kafamızda bunu şekillendiremiyorduk o dönemler..
Ama sonrasında işler büyüdükçe, özel televizyonlar, radyolar ardı ardına kuruldukça, gazeteler geliştikçe ve sayıları arttıkça, bilinçsiz bir şekilde de olsa Türk basını mecburen uzmanlaşmaya yöneldi.
Çok gecikmiş de olsa, yıllar içinde futbol maçlarını muhabirler değil, futbolun içinden gelen isimler yorumlamaya başladı. Peşinden diğer alanlar da yavaş yavaş buna dönüştü. Borsa, magazin, basketbol, para, hukuk, adliye, terör, politika vs. gibi her alanda uzman kişiler, uzman gazeteciler yer alır oldu.
Ben Fransız gazeteciden o gün o tokadı yedim ama olsun, çok büyük bir ders aldım. Ve o dersi hiç unutmadım. Uzmanlaşmak şarttır, gazeteci değil, uzman gazeteciler olmalıdır.