Selçuk İnan: Adımız Trabzon mafyasına çıktı!
-Galatasaray’a geldiğinden beri üç şampiyonluk, iki Türkiye Kupası, üç Süper Kupa, Şampiyonlar Ligi’nde istikrar… Bu kadarını bekliyor muydun?
-İtiraf etmem gerekirse beklemiyordum ama tabii ki hedefim böyle başarılardı. Bundan dolayı mutluyum. Bu kadar kısa sürede bu kadar çok kupa kazanmak herkesin görebileceği bir şey değil, bununla gurur duyuyorum.
-Takım kaptanı olarak arkadaşlarını nasıl korumaya çalışıyorsun?
-Arkadaşlarımı saha içinde yaptıkları hatalarla ilgili çok fazla eleştirmem. Hiçbirine “Neden şu tarafa atmadın?”, “Kaleye niye şut çekmedin?” demem. Benim görevim takım birliğini sağlamak. Maç bittiğinde maç boyunca yaptığım bir şey, söylediğim bir söz birilerini kırmış mıdır diye düşünüp özür dilemem gerektiğini düşünürsem gider dilerim. Çünkü ben mutluluktan beslenen bir insanım. Her sabah gülerek tesise geliyorum. Futbolcu olmak hiç kolay değil. İnsanlar sadece kazandığımız paraları düşünüyor ama bizim düşünmemiz gereken onlarca şey oluyor.
“SANKİ MESSI GELECEK DE BEN ENGEL OLUYORUM”
-Burak Yılmaz’la olan dostluğunuzla ilgili defalarca konuştuk ama eleştirileri de birlikte aldığınız bu kadar net bir dönem hiç olmamıştı. Burak bir hata yaptığında kendin için de tedirgin oluyor musun?
-Burak’la geçmişimiz çok uzun yıllar öncesine dayanıyor, umarım hep böyle kalır. Artık insanlar bizim dostluğumuza o kadar çok alıştı ki bazen bu dezavantaja dönüşüyor. İkimizden birinin yaptığı bir hatanın faturasını ikimize birden kesiyorlar. Siz de görüyorsunuz, transferler yapılıyor yapılmıyor, kulübün durumu, finansal kriterlerin yerine getirilmesi gibi olaylar var. Bir forvet alınmadığı zaman “Selçuk istemiyor” diyorlar. Çünkü Burak’la o kadar yakınım ki onu koruduğumu sanıyorlar. Sanki Messi gelecek de ben engel oluyorum! Önceden insanlardan bu konularda biraz daha duyarlı olacağını umut ediyordum ama yavaş yavaş inancımı kaybediyorum. Şimdi sadece işime bakıyorum. Burak’ın kaçırdığı golün bile bana yansıması hoşuma gitmiyor.
“BAŞARILI İNSANLAR HER ZAMAN KISKANILIR”
-Sorun sadece bu mu sence?
-Başarılı insanlar her zaman kıskanılır. Yaşaya yaşaya bunu öğrendim. 2010-2015 yılları arasında 10 kupa kazandım. Buna rağmen biliyorum ki kötü bir şey yaptığım ilk anda yine eleştirecekler. Çünkü Galatasaray taraftarının benden beklentisi çok yüksek. Bunun yanında rakip takımların taraftarları, yöneticileri, gazetecileri tabii ki bizim kötü olmamızı istiyor. Her sene iki kupa kaldırmak kolay değil. İnsanlar kupa kaldırılırken Selçuk’u, Burak’ı, Muslera’yı görüyor. Bunun birilerini rahatsız etmesi çok doğal. Bu kadar başarılı olup karşılığını alamamak da bizi üzüyor. Tüm ekip olarak biraz buruk olmamızın sebebi bu.
“BU KADAR KUPA KAZANDIYSAK DEMEK Kİ İYİ TAKIMIZ”
-Bu sezon yapılan transferler seni tatmin etti mi?
-Ülkemizde hep bir yeniler gelsin isteği var. Çok kolay değer verip, çok kolay geri alıyoruz. Sırf bu yüzden o kadar çok futbolcu kaybedildi ki, inanamazsın! Bu kadar kupa kazandıysak demek ki iyi bir takımız. Buna rağmen insanların transfer istemesi yine de normal.
-Rakiplerin büyük transferler yapmasının da bu durumu tetiklediğini düşünüyor musun?
-Olabilir ama ben bu takıma ilk geldiğimde de böyle transferler yapılmıştı. Kendini kötü hisseden, eksik gören kulüpler tabii ki transfere önem verecektir. Fenerbahçe geçen sene başarısız diye nitelemiş ki kendini yeni oyunculara ağırlık verme kararı almış. Ama biz zaten iyi bir takımız, taraftarımız da bize inanmalı.
“YILDIZLARA GEREĞİNDEN FAZLA DEĞER VERİLMESİNİ ANLAYAMIYORUM”
-Tatilde güneşlenirken Süper Lig’e gelen önemli isimleri gördükçe neler hissettin? Onlara karşı oynamak seni de heyecanlandırıyor mu?
-Heyecanlandırıyor tabii ki. Ben de bir futbolsever olarak sahada kaliteli hareketler görmek istiyorum. Bu sahada onun karşısında ne yaparım heyecanı değil. Yine de yıldız transferlere gereğinden fazla değer verilmesini anlayamıyorum. Hangi takıma gelirse gelsin futbolcunun öncelikle kendisini kanıtlaması gerekir. Türkiye’ye gelen her yabancının başımızın üstünde yeri var, biz böyle insanlarız ama sonra hayal kırıklığı yaşamamak için biraz sabırlı olmak lazım, çok gözde büyütmemek, çok beklenti yaratmamak gerekir.
“İBRAHİMOVİC GELSİN BANA NE!”
-Galatasaray’ın avantajı bu sezon bu olabilir mi?
-Bizim avantajımız oturmuş bir kadromuzun ve sistemimizin olması. Maçları ve şampiyonlukları isimler kazanmaz. Artık bunu insanların iyice anlaması gerekiyor. Bir yıldız bir maç kazandırabilir ama şampiyonluğu ancak bir takım getirir. Sezon sonunda bir kupa kazanalım da en çok golü isterse Muslera atsın, gelsin Ibrahimovic atsın, bana ne!
“ISLIKLARI DUYUNCA DUYGUSAL ÇÖKÜŞ YAŞADIM”
-Tribünlerin seni ıslıkladığını duyduğunda nasıl bir duygusal çöküş yaşadın? Nasıl toparladın?
-Bunalıma girdim, duygusal bir çöküş yaşadım evet. Çünkü insanların bunu neden yaptığını anlayamıyorum. Taraftarları spor yazarlarının ve yorumcuların ciddi anlamda yönlendirdiğini düşünüyorum. Maçı izlemeyen insanların bile duyduklarıyla beni eleştirdiğini biliyorum. Islıkları ilk duyduğumda çok kötü hissetmiştim. Kendi kendime şöyle bir cevap buldum: Galatasaray’ın kötü olmasını isteyenler işe benden başlıyorlar çünkü kaptan benim. Tabii ki yıprandım ama artık iyiyim. Galatasaray taraftarına kendimi yeniden kanıtlamaya çalışmak kötü bir deneyimdi. Biz işimizi yapmaya çalışıyoruz, hocamızın söylediklerini yapmaya çalışıyoruz. Kendimi bazen takımın hamalı gibi görüyorum. Bu bir özeleştiri değil, bu benim.
“TABİİ Kİ HOCAYA GÖRE OYNUYORUM”
-Takımın başına Hamza Hamzaoğlu geldikten sonra kendini toparlanan “Selçuk hoca seçiyor!” eleştirilerine sebep oldu. Kaptan olarak takımın teknik direktörlerinin belirlenmesinde ne kadar payın var?
-Belki de takımda Mancini ve Prandelli ile en iyi anlaşan futbolcuların başında geliyordum. İkisi için de elimden gelen her şeyi yaptım ama tabii ki hocaya göre oynuyorum. İstek olarak değil, oyun anlayışı olarak hoca benden ne isterse onu yapmaya çalışıyorum. Prandelli ile bir maç bile kendi mevkimde oynadığımı hatırlamıyorum. Kendisine de bunu söylemiştim. “Kendi mevkimde oynarsam daha faydalı olabilirim, takımı daha rahat yönlendirebilirim” diyordum ama o “Benim oyun anlayışım bu, senden de buna saygı duymanı bekliyorum” diyordu. Ben de her zaman “Tabii ki hocam” deyip, başımı önüme eğerek odasından çıkmışımdır. Mancini ile de durumumuz bundan farklı değildi. Hayatım boyunca hiçbir yönetici ile kulüp binası dışında görüşmüşlüğüm yoktur, sahanın içinde oynanan oyun haricinde saha dışında kimseyle bir şey konuşmadım. Çünkü benim işim bu.
“FATİH HOCA ZAMANINDA ÇOK GOL ATTIM”
-Galatasaray’a geldiğin 2011 yılından beri görevinde ne gibi değişiklikler oldu? Bu performansına nasıl yansıdı?
-Fatih hoca döneminde çok fazla gol attım, benim yerimde başkası olsa belki bu kadar gol atamazdı. Bunu benden isteyen Fatih hocaydı. Oyunu her zaman ilerde oynuyorduk, sürekli pres yapan bir takımdık, oyunu sürekli ceza alanı civarında oynamaya çalışıyorduk. İkinci senemde takıma önemli oyuncular transfer olduktan sonra benim de görevlerim değişti. Bir takımda Burak, Drogba, Sneijder olunca ben tabii ki kafama göre öne gidemem. Hocam benden daha çok arkayı kollamamı, defansa yardım etmemi, ileri çıkmamamı istemeye başladı; ben de onu yapmaya başladım. Mancini “Sağda oyna”, “Solda oyna”, “Arkadaşlarının eksiğini kapat” dedi, “Tamam” dedim. Hamza hoca “Oyunu senin yönlendirmeni istiyorum, sana bu konuda çok ihtiyacım var, takımı yönlendirmen, pas yaptırman, gerektiği anda yönlendirmen, tabii ki yana ya da geriye oynaman gerekiyorsa oynaman önemli” dedi.
“TRABZON MAFYASI, BEYEFENDİLER MASASI!..”
-Geçtiğimiz sezon Galatasaray’ın şampiyonluktan koptuğunun düşünüldüğü dönemlerde takımı toparlamak için kaptan olarak neler yaptın?
-İşte bunu yapmaya çalışırken adımız Trabzon mafyasına çıktı! Sürekli şampiyon oluyoruz, sürekli başarılıyız ama iyi bir takım olduğumuza kimseyi inandıramıyoruz. Hep bir Trabzon mafyası, beyefendiler masası, yerliler yabancılar kavgası… Bu kadar şampiyon olan, bu kadar kupa alan bir takım nasıl aynı zamanda bu kadar takım olmaktan uzak olabilir? Başarısız olan takımlara bakıyorum, kimse onlarla ilgili bir şey söylemiyor! Ben de arkadaşlarıma “Ben olsam ben de kıskanırım” diyorum. Çünkü kıskanılacak bir iş yapıyoruz.
“PRANDELLI ZAMANINDA ZİHİNSEL YÖNDEN BİTİK DURUMDAYDIK”
-Takımın toparlanmasında senin etkin neydi?
-Bunda hepimizin payı vardı. Hamza hoca geldiğinde tabii ki çok daha iyi oynamaya başladık ama Prandelli gittiğinde 1 puan farkla ligin ikinci sırasındaydık. Puan olarak sorunumuz yoktu ama zihinsel olarak bitik durumdaydık. Önümüzdeki maçları kazandığımızda şampiyon olacağımızı biliyorduk. O zaman kendinizi kendi ülkenizde yabancı hissediyorsunuz. Yabancı hoca konusunda bir eleştiri yapmak gerekiyorsa bunu söyleyebilirim. Şimdi 14 yabancı futbolcu var ama geçen sene sadece beş yabancı oynayabiliyordu. Çoğunluğu Türklerden kurulu bir takımla oynuyorduk ama bir yabancı hoca bizden İtalyanca öğrenmemizi ve İtalyan stilinde futbol oynamanızı beklemesi biraz zordu. Hamza hocanın gelişi takımda herkesin kendisini daha sıcak bir ortamda hissetmesini sağladı. Bizim için önemli olan şey mutluluk ve güvendi, o da tamamlanmış oldu.
“HAMZA HOCA ÖZGÜRLÜK TANIDI”
-Hamza hocanın yaptığı en önemli hamle neydi?
-Saha içinde hepimize özgürlük tanımasıydı, özellikle de bana.
-Sen kendini özgür bırakabiliyor musun?
-Prandelli zamanında sağda oynuyordum, solda oynuyordum… Söylemek istemediğim şeyler var, o yüzden çok düşünüyorum. Hamza hocanın gelişi hepimizi mutlu etti. Hamza hoca gelir gelmez bana “Senden sadece mutlu olmanı ve arkadaşlarını mutlu etmeni istiyorum” dedi. Daha başka ne isteyebilirim ki! Takımda bu kadar güzel, bu kadar fedakar arkadaşlarım varken bunu yapmak hiç zor değil. Takımda eleştirilen birçok futbolcu var, onların başında da ben geliyorum ama bu konuda kimseye hiç mütevazı olamayacağım. Evet, ben en iyilerden biriyim. Çünkü ben hiç kimse hakkında kötü bir şey düşünmem. Akşam başımı yastığa koyduğumda “Bir gün başka biri hakkında kötü bir şey dilersem, benim başıma gelsin” diye dua eden biriyim. Bunu takım arkadaşlarım bilir. Ben de Hakan Balta’nın, Burak Yılmaz’ın ve diğer tüm arkadaşlarımın iyi niyetini bilirim. (fourfourtwo)