YENİ MEDYA DÜZENİ; FUTBOL
Futbol gün geçtikçe gelişiyor. Sadece sahada değil, aynı zamanda saha dışında da futbol inanılmaz bir hızla değişiyor. Hatta bu değişim saha dışında çok daha hızlı bir şekilde kendini göstermekte.
Futbolun globalleşmesi aslında başımıza yeni gelen bir hadise değil. Çok uzun yıllardır, belki de ortaya çıktığından beri, Dünya’nın 1 numaralı sporu futbol ve bu oyun Dünya’nın her tarafından milyarlarca kişi tarafından takip ediliyor. Ancak sosyal medyanın Dünya’yı ele geçirmesiyle birlikte son 10 -15 yılda futbol kendine has bir şekilde sosyal medyayla birlikte Dünya’yı daha fazla sardı gibi. Artık İngiliz kulüplerinin tek derdi Premier League’i kazanmak ya da Şampiyonlar Ligi’ne gitmek değil, aynı zamanda Uzak Doğu’daki taraftarlarına daha etkin ulaşmak. Aynı şekilde Barcelona ve Real Madrid’in de Dünya’nın en iyi oyuncularına sahip olmanın yanı sıra kafalarına taktıkları başka şeyler var; mesela Amerika’daki taraftarlarına dokunabilmek gibi.
Tabi buradaki en önemli aktör sosyal medya ile birlikte değişen günümüz medyası. Sosyal medyanın insanlara verdiği en önemli unsur “ulaşılabilir” olmak; habere, sevdiklerimize, sevmediklerimize ve tabi ki taraftarı olduğumuz takımlara artık çok daha kolay ve hızlı şekilde ulaşabiliyoruz. Bu ulaşılabilirlik, Dünya’nın her yerinde olan taraftarların da takımlarına ulaşma isteğini tetiklediğini söylemek yanlış olmaz. Çok değil, bundan 15 sene önce takımların sezon öncesi kamplarını çok uzak ülkelerde yapmaları haber olurdu hatırlarsınız. Şimdi neredeyse bunu yapmamak garip sayılmakta (Türk kulüplerini tenzih ederim). Yazları nispeten “maçsız” geçen dönemler artık Şampiyonlar Ligi’nin en iyi takımlarının birbirleriyle çeşitli ülkelerde yaptıkları hazırlık turnuvalarıyla anılır oldu ve buna çok kolay alıştık. Tüketmekle ilgili bir sorunumuz yok zaten, yeter ki içerik olsun!
Yazının konusuna gelirsek, her şey nasıl değişiyorsa Dünya’daki medya düzeni de değişiyor. Artık birçok kişinin kendi yayınını yaptığı ve onbinlere ulaştığı kanalları var. Haberleri televizyondan ya da gazeteden almıyoruz çünkü bu kaynaklar artık bizim için çok geç haber veren kaynaklar, onlar yerine sosyal medyayı kullanıyoruz çünkü bir olay olduğu zaman bunu anında tüketmek gibi bir derdimiz var. Hal böyle olunca, uzmanlar gazetenin ilerleyen dönemde nostaljik bir kağıt parçası olacağını söylemesi ve televizyon kanallarının yavaş yavaş kapancağını öngörmesi çok acayip gelmiyor kulağa. Çünkü medyanın kendini sürdürebilemesi için ihtiyacı olan can damarı “içerik” ve bu “içerikler” artık sosyal medya sayesinde bu mecralara gelmeden çoktan tüketilmiş oluyor. Bu yüzden artık gazeteleri sattıran şeyler haberler olmaktan çıkıyor, köşe yazıları ve özel röportajlar gibi sosyal medyada hemen tüketemediğimiz şeyler hâline geliyor.
Az önce de söylediğimiz gibi medyanın can damarı “içerik”. Peki spor basınını ele alırsak, bu içeriğin sağlayıcısı kimler? Spor kulüpleri ve oyuncular. Yani konvansiyonel medyadan farklı olarak içeriği gazeteciler ve yazarlar değil, kulüpler ortaya koyuyorlar oynadıkları maçlarla. Doğal olarak –özellikle Amerikan yayınlarını takip ederseniz- spor pazarlaması guruları ilerleyen dönemlerde spor medyasının da yeni sahiplerinin medya devleri değil kulüpler olacağı görüşünde.
Maç yayınlarının yavaş yavaş Twitter ve Facebook gibi mecralarda yayınlanmaya başladığını görüyoruz zaten. Buna ek olarak kulüpler artık kendi içeriklerini de bir medya kuruluşu gibi yaratmaya başladı ve bunları sosyal medya partnerleri ile paylaşıyorlar. Bunun en güzel örneği olan Real Madrid’in facebook mini serisi “Hala Madrid” projesinden bahsetmeden önce kulüp televizyonları ile ilgili küçük bir parantez açmak isterim. Günümüzde artık kulüp televizyonları devrini tamamlıyor. Sadece Man Unt’ın başarılı bir şekilde global pazara nüfuz etmesinde kullandığı TV kanalı dışında başarılı bir örnek söyleyebilmek çok mümkün değil. Bununla ilgili çok çarpıcı bir konuşmayı Manchester City’nin medya direktörü Jo Binding, çok değil 1 sene önce, Kulüpler Birliği’nin düzenlediği Futbol Zirvesi’nde yapmıştı, ancak tabi ki İstanbul’da olmasına rağmen konuşmayı dinlemeye herhangi bir kulübümüz gelmedi! Binding, kulüp Tvlerinin artık kulüplere gereksiz bir gider yarattığını ve sosyal medya gibi bir mecrayı doğru kullanmanın hem çok daha ucuz hem de çok daha etkili olduğuna vurgu yapmıştı.
Konumuza geri dönersek, buradan Facebook sayfasına ulaşacağınız Hala Madrid projesi ile Real Madrid’in “içerik üretme” konusunda ne kadar ciddi olduğunu görebilirsiniz. Projenin ilk bölümünde Madrid’in antrenmanına katılıyoruz ve kulüpler ilgili bazı bilgileri Orlando Bloom’un seslendirmesiyle alıyoruz. Amerika pazarına nüfûz etmek için çekilen videolar adeta bir belgesel tadında! Bu gibi içerikleri çeşitlendirmek de oldukça mümkün; maç günü stadyum çevresi ve içi çekimleri, sohbet ve yorum programları ve hatta soyunma odası görüntüleri ile onlarca içerik üretilebilir.
Yazının başında da belirttiğim gibi futbol son yıllarda inanılmaz büyük bir hızda değişiyor. Sahadaki oyunun bile hızı baş döndürürken, saha dışındaki Dünya’yı betimleyecek söz bulmakta zorlanıyorum. Tek üzüldüğüm nokta, her alanda olduğumuz gibi bu alanda da Dünya standartlarının çok gerisindeyiz. Medyamız hâli hazırda iyi içerik üretemiyorken (bkz; Beyaz Futbol) kulüplerimizin bu alana hiç kafa yormamaları biraz garibime de gitmiyor değil. Yakın zamanda kulüplerde görev almaya başlayan profesyonellerin, ilerleyen zamanlarda kendilerini de geliştirerek bu alana eğilmeleri tek umudum. Umarım bu süreci yakında yaşamaya başlar ve iyi futbolu iyi bir içerikle tüketmeye başlarız. (sportnsports.com)